ABD birlikleri;Kürt ve Arap savaşçıların İslam Devleti topraklarının son kısmını ele geçirmelerine destek vermek:
İran ve vekil güçlerini Suriye’yi terk etmeye zorlamak:
Kürtler bahanesi ve aslında neo-Osmanlı başlığında, Suriye’de bir Sünni koridor üzerinde,
“Bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak-ı Millî topraklarını da kazanırız” oportunizminde Erdoğan Türkiye’sinin taleplerini dengelemek:
Rusya’ya Suriye’nin geleceğine dair tek başına söz hakkı tanımamak için Suriye’deydi.
*
Şimdi Pentagon, Nisan sonuna kadar tüm birliklerini Suriye’den çekmeye hazırlanıyor.
Trump yönetimi, Suriye’deki ABD birliklerini müttefikleriyle değiştirmeyi öngörüyor.
Bu sırada Fırat’ın doğusu ile İdlib’deki fiili durumun Suriye’nin toprak bütünlüğü üzerinde yarattığı kırılganlık,
Türkiye için görünür kazanımlar sunsa da, aslında büyük tehditler içeriyor.
Washington Türkiye’nin terörist gördüğü Kürt kuvvetleriyle mücadelesini önlemek üzere bir siyasi plan üzerinde Türkiye ile anlaşma yapmaya çalışıyor.
Ancak iki taraf çok az ilerleme kaydetmiş bulunuyor…
*
ABD’nin İsrail’in güvenliğine yönelik taahhüdü, Ortadoğu’da terörle mücadele stratejisini ve barışı belirliyor.
O yüzden İsrail ile Filistinliler arasında sağlanacak iki devletli barış anlaşması destekleniyor.
O yüzden İran’ın nükleer silah ele geçirmesinin önlenmesine ilişkin verilen sözden geri dönülmüyor.
*
İsrail-Filistin Barışı’nın sağlanmasında en önemli unsurlardan biri,
Artık bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığı Suriye’de;
İsrail’i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak, İslamiyet’ten ziyade Araplığı temel alan Suriye BAAS partisidir.
*
İsrail ve Suriye arasında olası bir barış anlaşmasının şartlarından biri;
İsrail’in ve BAAS partisinin birbirlerinin iç işlerine karışmaması öngörüsü olacaktır.
Böylece Suriye, İsrail’in azınlıkları olan Filistinliler’le, İsrail’ de Suriye azınlıkları olan Kürtler ile birbirlerine zarar verici temasları keseceklerdir.
Üstelik İran’dan İsrail’e gelecek füzelere Suriye Kürt coğrafyası ilk savunma alanı olacaktır.
*
Bu noktada İsrail’in, HAMAS’ın tüm güçlerini yok etmek için değil,
Aksine radikal terörist saydığı bu unsuru etkisizleştirmek, koordineli bir şekilde savaşma yeteneğine engel olmak için saldırdığını,
Bu suretle azınlık olarak kabul ettiği Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS arasında görüş ayrılıkları ve güvensizlikleri ortadan kaldırmayı,
Ve yarım kalan barış görüşmelerini sürüklemeyi amaçladığını kaydetmek gerekiyor…
*
Suriye Lideri Esad’ın İsrail-Filistin Barışı’na en büyük desteği verenlerden biri olduğu da vurgulanmalıdır.
Bakınız Esad bu düşüncesini,
2014′ de Şam’da Avrupa Filistin Diasporası Birliği’yle gerçekleştirdiği görüşmede HAMAS Hareketi’yle yaşadığı gerilimin ayrıntılarında nasıl açıklıyor?
“Suriye, Filistin mücadelesinin başlangıcından beri Filistinlilere kapılarını açmış ve elinden gelen her türlü imkanı seferber etmiştir.
HAMAS’a yardım ederken bu kuruluşun uzun yıllar kendileriyle mücadele ettiğimiz Müslüman Kardeşler örgütünün bir uzantısı olduğunun bilincindeydik.
Ancak HAMAS ulusal bir mücadele yürütüyordu, biz de Suriye’nin ulusal görevini yerine getirdiğini vurgulayarak Filistinli direnişçilere yardım ettik.
Fakat Suriye’de protesto eylemleri ve olayların başlamasıyla HAMAS Hareketi’nden bazılarının muhalif eylemlere katıldığına dair haberler gelmeye başladı.
Doğrusu HAMAS krizin başlangıcında Suriye’den yana olduklarında herkesi inandırmıştı.
Ancak daha sonra HAMAS’ın Suriye’de yaşanan olaylarda asıl gruplardan biri olduğunu öğrendik, bu durum bizim için büyük bir şok oldu.
Filistinliler, FKÖ ve Mahmud Abbas bu durumu çok iyi anladılar. Suriye’nin düşmesi Filistin’in de düşmesi demekti.”
*
Ne ki, İsrail- Filistin arasında bir barışın sağlanması;
Son zamanda İdlib ve Fırat’ın doğusunun Suriye’nin yeniden toprak bütünlüğüne kavuşmuş normal bir ülke haline gelmesini engellemesiyle bir türlü yürümüyor.
Bu noktada Suriye Sorununun çözümü konusunda İsrail üzerinden ABD ile pazarlıklı bir işbirliği sürdüren,
Rusya Devlet Başkanı V.Putin devreye girmiş bulunuyor.
*
1- Rusya ve Suriye; İdlib ve Fırat’ın doğusunun güvenli bölge adı altında ABD ve Türkiye arasında pazarlık konusu yapılmasını reddediyor.
2- Suriye topraklarının tümünün ve Fırat’ın doğusunun da sahibinin kesinlikle Suriye Arap Cumhuriyeti devleti olduğundan yanadırlar.
3- Rusya hem Suriye hem Türkiye ile dosttur bu yüzden Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasına ve Türkiye’nin güvenlik kaygılarının giderilmesine önem veriyor.
4- Ama hem Suriye hem de Rusya, Türkiye gibi PYD’yi bir terör örgütü olarak görmüyor.
5- Şam ülkesindeki savaşın başından beri Suriye’nin üniter yapısı dahilinde PYD’nin taleplerini müzakere etmeye açık olmuştur.
6- Rusya, henüz ABD sahada yokken PYD ile temas içindedir ve Şam’ı federalizm seçeneğinde PYD ile uzlaşmaya teşvik etmektedir.
7- PYD için tek ölümcül tehdit Türkiye’den geliyor.
8- Bu yüzden PYD pragmatik bir politika ile ABD’yi müttefik edinmiştir.
9- Bu durumda PYD, ABD’yi yanında gördüğünde Suriye’den federalizm istiyor.
10- Türkiye’yi karşısında gördüğünde ise Suriye’nin üniter sınırlarına sığınıp Şam’dan destek talep ediyor.
11- Böylece Rusya ve Suriye karşısında fırsatlarını arttırmaya, Türkiye karşısında ise tehditleri azaltmaya çalışıyor.
*
Bu bileşkede Rusya Devlet Başkanı V.Putin,
1- Türkiye’nin kuzey Suriye’den kaynaklanan güvenlik kaygılarının, Kürtlerle sorununu diyalogla çözen Suriye devletinin tüm topraklarında egemenliğini yeniden kurmasıyla giderilebileceğini kurgulamıştır.
2- Rusya bir taraftan Suriye’nin Kürtlerle diyalog içerisinde olmasını teşvik ediyor,
3- Öte taraftan Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak üzere Adana Mutabakatı’yla hukukî bir zemin oluşturmuş bulunuyor.
4- Böylece Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyi ve Fırat’ın doğusu ile ilgili olarak ABD ile güvenli bölge pazarlığını engellemeyi,
5- Türkiye’nin Adana Mutabakatı hukukî mekanizması aracılığıyla Suriye ile siyasi ilişki kurmasını hedeflemiştir.
6- Aksi halde Fırat’ın doğusunda olası bir karışıklıkta Suriye’nin yerel idareler yasasını PYD’nin talepleri doğrultusunda güncelleyeceğini,
7- YPG’nin Suriye ordusuna katılacağını ve savaşın yeniden başlayabileceğini öngörmüştür.
*
Ne ki, Dünya lideri Erdoğan;
1- Bilgisi dışında gelişen Adana Mutabakat’ını Suriye’ye yeni askeri müdahaleler yapmak için fırsata dönüştürmeyi denemiştir.
2- Bunun için can düşmanı olan B. Esad ile diyalog zemini yaratmaya çalışan Putin’i dışlamadan bu zemini sabote etmeye yönelmiş,
3- “Bizi birilerinin davet etmesine gerek yok. Biz 1998’de Adana Mutabakatı’yla zaten bunu imza altına aldık
Bu imza, Türkiye’nin herhangi bir olumsuz gelişmede o topraklara girmesinin önünü açıyor ve bölücü terör örgütü mensuplarının da bize teslimini gerektiriyor” yorumu yapmıştır.
4- Bu suretle Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla girdiği Suriye topraklarında,
5- İdlib, Menbiç ve Fırat doğusunda işgal etmeyi planladığı alanlarda hukukî bir statü kazanmayı hedeflemiştir.
6- Aklınca B.Esad’ın göstereceği tepkiden dolayı Ankara-Şam diyalogu Putin’e ret cevabı verilmeden sabote edilmiş olacaktı!
7- Ama işte Adana Mutabakatı Suriye ve Rusya’nın hiç istemediği bir şekilde yorumlanmıştı.
8- Erdoğan “Bu güvenli veya tampon bölgeyi kesinlikle biz oluşturacağız. Müttefiklerimizden tek beklentimiz Türkiye’nin bu çabasına lojistik destek vermeleridir. Suriye halkını, güya teröristlerden ve rejimin zulmünden korumak üzere kurulan adı var kendi yok uluslararası koalisyonun böyle bir bölgeyi oluşturması da güvenliğini sağlaması da mümkün değildir” diyordu.
*
Bu noktada Rusya Dışişleri Bakanlığı devreye girmiştir.
Türkiye’den 17 Eylül 2018 tarihli Soçi mutabakatı kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirilmesine yönelik çabalarını yeniden aktif getirmesi isteniyor.
Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, ” Eğer bu görüşme gerçekleşirse, Astana üçlüsü ülkelerinin liderlerinin vardığı mutabakat çerçevesinde Suriye’de çözüme ilişkin meseleleri kapsamlı şekilde ele almak için yeni bir fırsat doğar” mesajı veriyor.
Gözler 14 Şubat’ta Soçi’de yapılacak Rusya, Türkiye ve İran zirvesindedir.
İran, Türkiye ile Suriye arasında arabuluculuk yapmaya hazırız teklifinde bulunuyor.
*
Ama Erdoğan 31 Mart yerel seçimlerine gidilirken,
Üstelik bütün türevleriyle siyasetinin tüm boyutlarda meşruiyeti konusunda kendini emniyette hissetmiyor…
Bu noktada Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın, Erdoğan’a “Şahsi çıkarları için ülkesinin tümünü feda eder” ithamı beni rahatsız ediyor!
10.2.2019
Yazıları posta kutunda oku