Son günlerde dürüst, vatanperver insanlarakarşı bir karalama kampanyası furyası başladı.
Kimlere karşı mı? Hemen söyleyeyim.
Millet icin mücadele veren, halktan yana olan insanlarımıza, siyasetçilerimize, iş adamlarımıza karşı…
Çok doğaldır ki hedefdekiler bu durumdan oldukça rahatsız, üzgün hatta bazen çaresiz…
Ömrünü milletine hizmet etmeye adamış iş adamlarımızdan Mübariz Mensimov kalemini satan, sözde gazetecilere resmen isyan etmişti.
İçim sızlayarak okudum. Ve bunun üzerine bir şeyler yazmak istedim.
Özgür basın diye bir şey yok artık. Ey benim değerli gazeteci arkadaşlarım, azda olsa saf kalan siyasetdeki abilerim, milletine, devletine hizmet etmeyi şeref bilen Mübariz gardaşım.
Bunu siz de ben de bilirim.
Özgürlükler ülkesi dediğiniz ABD’de bir gazeteci 70 sene önce yazmış gerçekleri.
John Swinton’un yazısını olduğu gibi aktarıyorum.
“Sadece Aramızda gönülden inandığı şeyleri yazmak cesaretini gösterecek bir tek kişi bile yok; eğer yazarsak basılmayacağını önceden biliriz.
Çalıştığım gazete inandığım şeyler yazmayayım diye …doğruyu yok etmek, açıkça çarpıtmak, yalan söylemek, olayları çarpıtmak, kara çalmak, para denen putun önünde diz çöküp tapınmak ve günlük ekmeği için ülkesini pazara çıkartmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Biz arkada saklanan zenginlerin buyruğundaki paralı (…)askerleriz. Kuklayız hepimiz; onlar ipleri çeker, biz de oynarız. Bizim bütün yeteneklerimiz, bütün yaşamamız, becerilerimiz başkalarının malı. Biz entelektüel fahişeleriz!”
John Swinton.
New York Times Yazı İşleri Müdürü.
Yıl: 1953
Yer: New York Basın Kulübü”
Her kelimenin altına bir gazeteci olarak imzamı atarım.
Böyle olmasaydı işsiz kalmazdım. Sosyal şebekelerde bile özgürce düşüncelerimizi yazma fırsatımız yok.
Hemen engelleniyoruz. Şahsen benim her ay facebookda engel yemem gibi.
1 aydır duvarım engellidir. Açılacak, 2 gün sonra yine aynı engel gelecek.
Üstelik bize bu engeli getirenler de bacım, gardaşım dediklerimizdir. Bizi durmadan şikayet eden onlardır.
Yani anlaşılan artık bize bu alanda yer yok. Meydan siyasi ve entelektüel fahişelerindir.
Biz ise nesli tükenmekde olan, kırmızı kitaba adı yazılan sadece kendi kendine özgür düşüncelerini söyleyen insanlarız.
İşte bu sebeplerle, işsiz ve açız…
Yüzümüze bakan yok, derdimize çare bulan da…
Yani sürünmeye mahkumuz.
Kadere boyun eğmişler diyorlar bize.
Sahip çıkanımız yok. Durum öyle içler acısı ki 200-300 tl ye bile bizi çalıştırmak isteyen yok.
Bu yazdıklarım gözlemlerim değil, bizzat yaşadıklarım.
Aylardır işsizim.Arada bir Rusça çeviri ve satranc dersi vermekle ayakta durmaya calışıyorum.
Tam bir yerden ışık geldi, kurtulacağım bu karanlıktan diyorum, kendi insanlarımız var gücüyle o ışığı kapatıyor.
Kaç kere başka iş yapacağım, bırakacağım yazmayı, çekib gideceğim dedim kendi kendime. Gittimde.
Ancak 3-5 adımdan sonra olmadı, bırakamadım yazmayı. Artık anlıyorum ki, ben bu dünyaya sadece yazmak icin gelmişim.
6’cı kitabımı da bitirdim.
Ama eminim ki, hiç bir zaman bu kitapların basıldığını göremeyeceğim.
Yazı da, kitap da bir yazarın evladıdır.
Ne yazık ki, ben evlatlarımı doğurmadan gömeyenlerden olacağım.
Tek tesellim var…
Ben tek değilim. Benim gibi binlerce özgür düşünceli, ama dostu az, düşmanı çok insan var.
Bizde kafası millet, vatan, devlet, bayrak için calışanlara, kalbi Türk davası icin çarpanlara asla yer yoktur.
Bizde şahsi çıkarları icin savaşan, millet, vatan, devlet umurunda olmayan, yalaka, her dönemin insanı olmayı başaranlar içindir her türlü imkanlar.
Aslında yazacak o kadar çok şey var ki….
Yazmıyorum.
Zaten kimse anlamayacak. Anlayanların da umurunda olmayacak!
İsyanım sadece kendime…
Neden ben de her kes gibi olamadım?
Neden?.
Bir yanıt yazın