DEMOKRATİK GERİ TEPME YOLSUZLUK VE YOKSULLUKTUR

ABD, Nicolas Maduro rejimini ulusal petrol şirketi PDVSA üzerinden Venezüela halkını kontrolü altında tutmak, manipüle etmek ve parasını çalmakla itham etti.
Maduro’nun devlet başkanlığı döneminde patlak veren çeşitli skandallar,
Yönetici kadrosunun PDVSA kasasından devasa miktarlarda parayı zimmete geçirdiklerini,
Yaptıkları talan ortaya çıkmadan ve suçlular hakkında soruşturma açılmadan, bunları Andorra’ya aktardıklarını gösteriyordu.
PDVSA üretimi de beşte bire düşmüştü…
 
*
Küresel Liberal Ekonomi’nin lideri  ABD, PDVSA’ya  yaptırım kararı aldı.
ABD şirketlerinin Venezüela petrolünün bedelini anayasal kurumlara ödemesi yasaklandı.
Artık  şirketlerin borçlarını kendini geçici başkan ilan eden Juan Guaido’ya yapması gerekiyor.
Böylece PDVSA’nın ABD’li ortağı Citgo şirketi artık borçlarını Rusya’nın Rosneft şirketine ödeyemeyecek,
Sonuçta  Rus şirketi Rosneft, Citgo’nun ABD’deki üç rafineri ve boru hatlarına el koyabilecektir…
 
*
Bugün Venezüela, Latin Amerika’nın liberal ve illiberal güçler arasındaki gerilimin merkezindedir.
Venezüela’daki illiberalizm, Maduro’nun meşruiyeti konusundaki dayatmalarına dayanarak ülkede benzeri görülmemiş bir insani felakete yol açtı.
Ne yazık ki, çoğu Latin Amerika komşusu Venezüela’nın demokrasi ve pazarlardaki erozyonunu bugüne kadar sessizce tolere etti…
 
*
Amerikan Freedom House düşünce kurumu, ülkeleri özgürlükleri esasında değerlendiriyor. 
Kurumun “Freedom in the World 2018″ raporu, dünyanın 195 ülkesinden 71’inin  ” demokratik geri tepme” yaşadığını gösteriyor.  
Bu ülkelerde  demokratik kurumlar aşınmıştır.
Yasama ve Yargı zayıflatılırken, Yürütme güçleri  daha az rekabetçi hale gelen ve basın özgürlüğünü daraltan seçimlerden geliyor…  
Bu sadece  demokrasi için kötü değildir aynı zamanda o ülkenin ekonomisini de derinden vuruyor…
 
*
Soğuk Savaştan sonra Latin Amerika, liberal uluslararası düzenin ilkelerini belki de dünyanın herhangi bir yerinden daha fazla benimsemişti.
Şimdilerde yükselen illiberalizm artık siyasi yelpazeyi kapsıyor.
Baskıcı askeri diktatörlüğe nostaljiyi dile getiren popülist  Jair Bolsonaro, Brezilya’da başkandır.
Meksika Cumhurbaşkanı Andres Manuel Lopez Obrador , önemli bir muhalefeti görmezden gelen kararları haklı çıkarmak için şüpheli popüler söylemler kullanıyor.
Honduras Cumhurbaşkanı Juan Orlando Hernandez Alvarado, gücünü uzatmak için toplumsal hareketlere karşı şiddet uyguluyor.
Nikaragua’da Daniel Ortega otoriterleşmiştir ve barışçıl protestoları bastırıyor…
 
*
Popülistler küresel politik sistemi zayıflatmak için nasıl bir söylemde bulunmalarının temel adımlarını çözmüş gibidirler.
Bu durum demokratik kurumlar için çok tehlikelidir.
Artık hem “Demokrasi” hem de “Ekonomiler” dünya çapında risk altındadır..
 
*
Başkan  N. Maduro’nun otokratik önderliği ile şu anda cumhurbaşkanlığını korumak için acı bir güç mücadelesi verirken ülkesi maddi zarar görüyor.
Enflasyon geçen yıl yüzde 80 bine ulaştı, yiyecek ve ilaç kıtlığı yaşanıyor.
Hükümet 2014’ten beri ekonomik verilerini açıklamıyor.
Ancak gayri safi yurtiçi hasılalarının son üç yılın her biri için yaklaşık yüzde 15 daraldığı düşünülüyor. 
*
Venezuela gibi  Avrupa’da Türkiye ve Macaristan’ da farklı derecelerde demokratik geri tepme  yaşıyor…
Türkiye ve Macaristan son beş yılda demokratik olarak seçilmiş liderlerinin otoriterleşmesi nedeniyle ekonomilerinde ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.
*
Demokrasi köklerinin sığ olduğu Macaristan’da Başbakan Victor Orban, demokrasi bahanesi altında faaliyet gösteren baskıcı ve gittikçe artan otoriter bir devlet yaratıyor.
2008 küresel finansal krizinde  Macaristan bölgedeki diğer ülkelere göre daha fazla zorlanmış, ekonomi aşağı yönelirken  işsizlik yükselmişti. 
Bu yüzden bir çok Macar, kendini komünizm döneminde olduğundan daha iyi hissetmiyor, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı büyüyordu.
Bu unsurlar  Viktor Orban’ın 2010’da iktidara geldikten sonra Macaristan’ın zayıf demokrasisine yönelik sürekli saldırısının ön koşullarını oluşturdu.
 
*
Ama işverenlerin ülkenin emek kıtlığını telafi etmek için fazla mesai yapmasını sağlayan yeni iş kanunu ani bir parlamaya yol açtı.
Giderek siyasi durum değişkenlik kazandı.  
Macarlar, hükümetlerini  21 Aralık 2018’de Budapeşte ve diğer şehirlerde bir dizi büyük gösteride protesto ettiler…
 
*
Ama Orban, 2010 seçimlerinden sonra iktidarı merkezileştirmiştir.
Medyaya siyasi ve finansal baskı uyguluyor, sansür ve dezenformasyon medyanın ana fonksiyonu olmuştur..
Hukukun üstünlüğüne son verilmiş,
Sivil toplum yurtdışından fon almakla suçlanmış ve entelektüel özgürlük yok edilmiştir. 
 
*
Transparency International- Uluslararası Şeffaflık örgütüdür ve yolsuzluklarla mücadele ediyor.
V.Orban liderliğinde Macaristan’ı,  Avrupada  Bulgaristan’ın arkasındaki en yozlaşmış ülke olarak lanse ediyor.
Macar karayolları, köprüler ve diğer altyapı projeleri için milyarlarca Euro’luk AB fonlarının, Orban rejiminin sadık müttefikleri için yapılan sözleşmelere  aktığını bildiriyor..
Pek tabii, 2014’ten beri Macaristan’da ekonomik büyüme sağlanamıyor….
 
*
Türkiye ise bütün ülkelerden daha farklı bir profildedir.
Erdoğan hem dış politikasında hem ülkedeki icraatlarında üzerine atılı bir çok fiilden ulusal ve uluslararası hukuk tarafından yargılanma endişesi yaşıyor.
Kendi evinin içini yönetemeyen, önyargıları  üzerinden reel politika üretemeyen kimliği ile Ortadoğu’ya nizam vermeye yelteniyor.
Batı’da giderek yalnızlaşmıştır, zaten Türkiye’de çok büyük bir kesim tarafından durdurulmak  isteniyor.
 
*
Erdoğan’ın yalnızlaşması  Batıcılık ile Osmanlıcılık arasındaki nüanslardan kaynaklanıyor.
Batıcılık, rejimleri ve işleyişlerinde sınırsız uygarlık için oluşturulan sistematiklerle vicdan ve düşünce özgürlüklerini amaçlayan özgür insanlar yetiştirme geleneğinden geliyor.
Osmanlıcılık ise islamcı iktidarların devletin rejiminde ve işleyişinde getirilen sistematikle  vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmayı öngörüyor.
Sonuçta Osmanlıcılık dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan tükenmiş, sözde bir ideolojiden geliyor.
 
*
Üstelik,  Erdoğan istihbarat ve emniyet güçleri ile meclis çoğunluğu üzerinden devletin icra-yürütme-yargı kuvvetlerini tek elde toplamış,
Tüm kurumlar ve silahlı kuvvetler üzerinden Türkiye Cumhuriyetine el koymuştur.
Ekonomik dengeleri yeniden düzenleyerek, devleti Osmanlı’nın İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kurumları ve kültürel kodlarına yönelik politikalarıyla kurumsallaştırmaya çalışıyor.
Gücünü bu kurumlaşmalar için oluşturduğu sivil ve askeri  kapıkulları ordusundan ve paramiliter güçlere dönüşebilen kitlesinden alıyor.
O konuştukça dünya için ciddi bir belaya dönüşen çağdışı İslamcı örgütlerin, kanlı salyalarıyla  hışmı bütün insanlığı korkutuyor. 
 
*
Şimdilerde Türkiye, Erdoğan’ın  iktidara geldiğinden beri karşılaştığı en ağır ekonomik krizden geçiyor.
Finansal krizin arkasında Erdoğan’ın asla demokratik olmayan ve kontrol edilemeyen güç yoğunluğu bulunuyor.
Bugün ekonomik bir zorluk gibi görünen bu  kriz, aslında doğrudan Erdoğan için daha büyük bir sorunun belirtisidir.  
 
*
Otoriterleşme, ekonomi için her zaman kötü değildir. 
Otokratik Çin ve Singapur hem ekonomik başarı hikayeleridir, hem de Batı demokrasilerinde görülmeyen çift basamaklarla büyüyor.
Ancak bu ülkelerde hiçbir zaman demokrasi olmamıştır ki!
 
*
Ama bir defalık bir demokrasi otoriterliğe doğru döndüğünde, ekonomik etki çoğu zaman olumsuz oluyor.
Bunun nedeni, demokraside ekonomik politikaların yürütme ve yasama organlarından seçilmiş çeşitli görevliler tarafından ortaklaşa yapılmasıdır. 
Merkez bankası gibi bağımsız devlet kurumları da ekonomik politikaya karar vermede yardımcı oluyor.  
Yasama organları Venezüla, Macaristan ve Türkiye’deki gibi artık bu işleve etkin bir şekilde hizmet edemediğinde; 
Sosyal huzursuzluk , özellikle şiddet görüldüğünde  ekonomik sıkıntıları derinleştirebiliyor, 
 
*
Otoriter liderlerin zarar veren kötü seçimler yapmasını engelleyen çok az şey bulunuyor..
Demokratik ters kayma dış yatırımı azaltıyor
Uluslararası piyasalar da toplumsal huzursuzluktan hoşlanmıyor. 
Yatırımcılar endişeleniyor ve fon çekerlerken yatırımları da azaltıyorlar.
 
*
Ama işbu illiberal liderler, ülkelerinde demokrasiyi aşındırırlarken,  
Meşruiyetlerini korumak için rekabetçi olmayan,  basın özgürlüğü daraltılmış, sonuçları toplumu şüphede bırakan seçim gibi  bir şeye sarılıp, Demokrasi Havarisi kesiliyorlar.
Otokrat liderlerin ortak  stratejisini ileri sürüp  birbirlerine sözde destek oluyorlar.
 
Geride küresel liberal düzenin lideri ABD’nin atacağı şamar vardır…
6.2.2019
ABD, Nicolas Maduro rejimini ulusal petrol şirketi PDVSA üzerinden Venezüela halkını kontrolü altında tutmak, manipüle etmek ve parasını çalmakla itham etti.
Maduro'nun devlet başkanlığı döneminde patlak veren çeşitli skandallar,
Yönetici kadrosunun PDVSA kasasından devasa miktarlarda parayı zimmete geçirdiklerini,
Yaptıkları talan ortaya çıkmadan ve suçlular hakkında soruşturma açılmadan, bunları Andorra'ya aktardıklarını gösteriyordu.
PDVSA üretimi de beşte bire düşmüştü...
 
*
Küresel Liberal Ekonomi'nin lideri  ABD, PDVSA'ya  yaptırım kararı aldı.
ABD şirketlerinin Venezüela petrolünün bedelini anayasal kurumlara ödemesi yasaklandı.
Artık  şirketlerin borçlarını kendini geçici başkan ilan eden Juan Guaido'ya yapması gerekiyor.
Böylece PDVSA'nın ABD'li ortağı Citgo şirketi artık borçlarını Rusya'nın Rosneft şirketine ödeyemeyecek,
Sonuçta  Rus şirketi Rosneft, Citgo'nun ABD'deki üç rafineri ve boru hatlarına el koyabilecektir...
 
*
Bugün Venezüela, Latin Amerika'nın liberal ve illiberal güçler arasındaki gerilimin merkezindedir.
Venezüela'daki illiberalizm, Maduro'nun meşruiyeti konusundaki dayatmalarına dayanarak ülkede benzeri görülmemiş bir insani felakete yol açtı.
Ne yazık ki, çoğu Latin Amerika komşusu Venezüela'nın demokrasi ve pazarlardaki erozyonunu bugüne kadar sessizce tolere etti...
 
*
Amerikan Freedom House düşünce kurumu, ülkeleri özgürlükleri esasında değerlendiriyor. 
Kurumun "Freedom in the World 2018" raporu, dünyanın 195 ülkesinden 71'inin  " demokratik geri tepme" yaşadığını gösteriyor.  
Bu ülkelerde  demokratik kurumlar aşınmıştır.
Yasama ve Yargı zayıflatılırken, Yürütme güçleri  daha az rekabetçi hale gelen ve basın özgürlüğünü daraltan seçimlerden geliyor...  
Bu sadece  demokrasi için kötü değildir aynı zamanda o ülkenin ekonomisini de derinden vuruyor...
 
*
Soğuk Savaştan sonra Latin Amerika, liberal uluslararası düzenin ilkelerini belki de dünyanın herhangi bir yerinden daha fazla benimsemişti.
Şimdilerde yükselen illiberalizm artık siyasi yelpazeyi kapsıyor.
Baskıcı askeri diktatörlüğe nostaljiyi dile getiren popülist  Jair Bolsonaro, Brezilya'da başkandır.
Meksika Cumhurbaşkanı Andres Manuel Lopez Obrador , önemli bir muhalefeti görmezden gelen kararları haklı çıkarmak için şüpheli popüler söylemler kullanıyor.
Honduras Cumhurbaşkanı Juan Orlando Hernandez Alvarado, gücünü uzatmak için toplumsal hareketlere karşı şiddet uyguluyor.
Nikaragua'da Daniel Ortega otoriterleşmiştir ve barışçıl protestoları bastırıyor...
 
*
Popülistler küresel politik sistemi zayıflatmak için nasıl bir söylemde bulunmalarının temel adımlarını çözmüş gibidirler.
Bu durum demokratik kurumlar için çok tehlikelidir.
Artık hem "Demokrasi" hem de "Ekonomiler" dünya çapında risk altındadır..
 
* Başkan  N. Maduro'nun otokratik önderliği ile şu anda cumhurbaşkanlığını korumak için acı bir güç mücadelesi verirken ülkesi maddi zarar görüyor.
Enflasyon geçen yıl yüzde 80 bine ulaştı, yiyecek ve ilaç kıtlığı yaşanıyor.
Hükümet 2014'ten beri ekonomik verilerini açıklamıyor.
Ancak gayri safi yurtiçi hasılalarının son üç yılın her biri için yaklaşık yüzde 15 daraldığı düşünülüyor.  *
Venezuela gibi  Avrupa'da Türkiye ve Macaristan' da farklı derecelerde demokratik geri tepme  yaşıyor...
Türkiye ve Macaristan son beş yılda demokratik olarak seçilmiş liderlerinin otoriterleşmesi nedeniyle ekonomilerinde ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. *
Demokrasi köklerinin sığ olduğu Macaristan'da Başbakan Victor Orban, demokrasi bahanesi altında faaliyet gösteren baskıcı ve gittikçe artan otoriter bir devlet yaratıyor.
2008 küresel finansal krizinde  Macaristan bölgedeki diğer ülkelere göre daha fazla zorlanmış, ekonomi aşağı yönelirken  işsizlik yükselmişti. 
Bu yüzden bir çok Macar, kendini komünizm döneminde olduğundan daha iyi hissetmiyor, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığı büyüyordu.
Bu unsurlar  Viktor Orban’ın 2010’da iktidara geldikten sonra Macaristan’ın zayıf demokrasisine yönelik sürekli saldırısının ön koşullarını oluşturdu.
 
*
Ama işverenlerin ülkenin emek kıtlığını telafi etmek için fazla mesai yapmasını sağlayan yeni iş kanunu ani bir parlamaya yol açtı.
Giderek siyasi durum değişkenlik kazandı.  
Macarlar, hükümetlerini  21 Aralık 2018'de Budapeşte ve diğer şehirlerde bir dizi büyük gösteride protesto ettiler...
 
*
Ama Orban, 2010 seçimlerinden sonra iktidarı merkezileştirmiştir.
Medyaya siyasi ve finansal baskı uyguluyor, sansür ve dezenformasyon medyanın ana fonksiyonu olmuştur..
Hukukun üstünlüğüne son verilmiş,
Sivil toplum yurtdışından fon almakla suçlanmış ve entelektüel özgürlük yok edilmiştir. 
 
*
Transparency International- Uluslararası Şeffaflık örgütüdür ve yolsuzluklarla mücadele ediyor.
V.Orban liderliğinde Macaristan’ı,  Avrupada  Bulgaristan’ın arkasındaki en yozlaşmış ülke olarak lanse ediyor.
Macar karayolları, köprüler ve diğer altyapı projeleri için milyarlarca Euro'luk AB fonlarının, Orban rejiminin sadık müttefikleri için yapılan sözleşmelere  aktığını bildiriyor..
Pek tabii, 2014'ten beri Macaristan'da ekonomik büyüme sağlanamıyor....
 
*
Türkiye ise bütün ülkelerden daha farklı bir profildedir.
Erdoğan hem dış politikasında hem ülkedeki icraatlarında üzerine atılı bir çok fiilden ulusal ve uluslararası hukuk tarafından yargılanma endişesi yaşıyor.
Kendi evinin içini yönetemeyen, önyargıları  üzerinden reel politika üretemeyen kimliği ile Ortadoğu'ya nizam vermeye yelteniyor.
Batı'da giderek yalnızlaşmıştır, zaten Türkiye'de çok büyük bir kesim tarafından durdurulmak  isteniyor.
 
*
Erdoğan'ın yalnızlaşması  Batıcılık ile Osmanlıcılık arasındaki nüanslardan kaynaklanıyor.
Batıcılık, rejimleri ve işleyişlerinde sınırsız uygarlık için oluşturulan sistematiklerle vicdan ve düşünce özgürlüklerini amaçlayan özgür insanlar yetiştirme geleneğinden geliyor.
Osmanlıcılık ise islamcı iktidarların devletin rejiminde ve işleyişinde getirilen sistematikle  vatandaşlık yerine din, eşitlikler yerine din birliği, adalet yerine insan olmayı öngörüyor.
Sonuçta Osmanlıcılık dinamik bir toplumsal yapının inşa edilmesine olanak tanımayan tükenmiş, sözde bir ideolojiden geliyor.
 
*
Üstelik,  Erdoğan istihbarat ve emniyet güçleri ile meclis çoğunluğu üzerinden devletin icra-yürütme-yargı kuvvetlerini tek elde toplamış,
Tüm kurumlar ve silahlı kuvvetler üzerinden Türkiye Cumhuriyetine el koymuştur.
Ekonomik dengeleri yeniden düzenleyerek, devleti Osmanlı'nın İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kurumları ve kültürel kodlarına yönelik politikalarıyla kurumsallaştırmaya çalışıyor.
Gücünü bu kurumlaşmalar için oluşturduğu sivil ve askeri  kapıkulları ordusundan ve paramiliter güçlere dönüşebilen kitlesinden alıyor.
O konuştukça dünya için ciddi bir belaya dönüşen çağdışı İslamcı örgütlerin, kanlı salyalarıyla  hışmı bütün insanlığı korkutuyor. 
 
*
Şimdilerde Türkiye, Erdoğan'ın  iktidara geldiğinden beri karşılaştığı en ağır ekonomik krizden geçiyor.
Finansal krizin arkasında Erdoğan'ın asla demokratik olmayan ve kontrol edilemeyen güç yoğunluğu bulunuyor.
Bugün ekonomik bir zorluk gibi görünen bu  kriz, aslında doğrudan Erdoğan için daha büyük bir sorunun belirtisidir.  
 
*
Otoriterleşme, ekonomi için her zaman kötü değildir. 
Otokratik Çin ve Singapur hem ekonomik başarı hikayeleridir, hem de Batı demokrasilerinde görülmeyen çift basamaklarla büyüyor.
Ancak bu ülkelerde hiçbir zaman demokrasi olmamıştır ki!
 
*
Ama bir defalık bir demokrasi otoriterliğe doğru döndüğünde, ekonomik etki çoğu zaman olumsuz oluyor.
Bunun nedeni, demokraside ekonomik politikaların yürütme ve yasama organlarından seçilmiş çeşitli görevliler tarafından ortaklaşa yapılmasıdır. 
Merkez bankası gibi bağımsız devlet kurumları da ekonomik politikaya karar vermede yardımcı oluyor.  
Yasama organları Venezüla, Macaristan ve Türkiye'deki gibi artık bu işleve etkin bir şekilde hizmet edemediğinde; 
Sosyal huzursuzluk , özellikle şiddet görüldüğünde  ekonomik sıkıntıları derinleştirebiliyor, 
 
*
Otoriter liderlerin zarar veren kötü seçimler yapmasını engelleyen çok az şey bulunuyor..
Demokratik ters kayma dış yatırımı azaltıyor
Uluslararası piyasalar da toplumsal huzursuzluktan hoşlanmıyor. 
Yatırımcılar endişeleniyor ve fon çekerlerken yatırımları da azaltıyorlar.
 
*
Ama işbu illiberal liderler, ülkelerinde demokrasiyi aşındırırlarken,  
Meşruiyetlerini korumak için rekabetçi olmayan,  basın özgürlüğü daraltılmış, sonuçları toplumu şüphede bırakan seçim gibi  bir şeye sarılıp, Demokrasi Havarisi kesiliyorlar.
Otokrat liderlerin ortak  stratejisini ileri sürüp  birbirlerine sözde destek oluyorlar.
 
* 
Geride küresel liberal düzenin lideri ABD'nin atacağı şamar vardır...
6.2.2019 - ahmet kilicaslan aytar

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir