Akdeniz’de enerji rekabeti, Kıbrıs’ta çözüm arayışlarını ivmeliyor.
Perşembe günü BM Güvenlik Konseyi, Kıbrıslı Türk ve Rum liderler M.Akıncı ile N. Anastasiadis’i yeniden müzakereye başlamaya davet eden bir karar tasarısını onayladı.
Adadaki BM Barış Gücü’nün görev süresini de altı ay daha 31 Temmuz’a kadar uzattı.
*
İngiltere’nin hazırladığı tasarıda iki lider, “Açıklık ve yaratıcılığa angaje şekilde, BM himayesindeki bir anlaşma sürecine tam bağlılıkla” müzakereleri sürdürmeleri,
BM istişarelerinden faydalanmaları ve başarı şansını azaltabilecek eylemlerden kaçınmaları uyarısı yapıldı.
Temmuz 2017’de Cenevre’de başarısızlıkla sonuçlanan barış müzakereleri ardından,
BM elçisi Bayan Jane Holl Lute ile yakalanabilecek yeni bir fırsatın kaçırılmaması istendi…
*
BM Güvenlik Konseyi karar tasarısı Türkiye Dışişleri Bakanlığının tepkisine yol açtı.
Bakanlık tasarının BM Genel Sekreteri A. Guterres’in sunduğu raporlarla bağdaşmadığını açıkladı.
*
Buna göre Gutarres’in Güvenlik Konseyi’ne sunduğu Kıbrıs’ta İyi Niyet Misyonuna ilişkin 15 Ekim 2018 tarihli raporunda,
Ve BM Barış Gücü’ne ilişkin 11 Ocak 2019 tarihli son raporunda;
Herhangi bir çözüm modeline atıfta bulunulmadığı, yeni fikirlerin geliştirilmesi benimsenmişti.
Buna rağmen karar metninde Genel Sekreter’i’n görüşlerinin ötesine geçen bir tutumun geliştiği,
Bayan Lute’nin temaslarının sonucuna ve çözüm sürecinin gelecekte alabileceği şekle dair peşin hükümler kaydedildiğine dikkat çekildi.
Dolayısıyla kararın Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik çabalara gerçekçi bir katkıda bulunmadığı belirtildi…
Barış Gücü görev süresinin uzatılmasında KKTC’ye danışılmaması da eleştirildi.
*
Yeni bir müzakere süreci başlatılacaksa, bunun sonuç odaklı bir süreç olması:
Bu sürecin tüm parametrelerinin önceden belirlenmesi:
İki bölgeli, iki kesimli ve siyasi eşitliğe dayalı federal çözümü dışlamadan tüm alternatiflerin masada olması talep edildi…
*
Şimdi BM elçisi Jane Holl Lute’ nin, müzakerelerin yeniden başlatılması için referans koşullarını formüle etmeye yardımcı olmak için Kıbrıs’a gelmesi bekleniyor.
*
Aralık’ ta Dışişleri Bakanı M.Çavuşoğlu, Kıbrıs Rum yönetimine çağrıda bulunmuş,
Hiçbir çözüm formülünü reddetmediklerini ve hiçbir çözüm formülünde ısrarcı olmadıklarını ifade etmişti.
Rum lider N. Anastasiadis’in gündeme getirdiği kurucu devletlerin güçlü olacağı iki devletli çözüme benzeyen “gevşek federasyon” tezini,
Türkiye’nin reddetmediğini ve ihtimal dışı görmediğini de söylemişti…
*
O sırada İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İtalya AB’nin desteklediği projeler arasında yer alan,
Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya Akdeniz altından yapılacak boru hattından gönderilmesiyle ilgili işbirliği anlaşmasını imzaladılar.
East-Med adlı boru hattı projesinin finansmanı için 1 yıla ihtiyaç duyulduğu, boru döşeme işleminin ise 5 yıl süreceği açıklandı…
*
Hemen ardından Atina’da Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İsrail Dışişleri Komiteleri toplandı.
Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi ve Ege Denizi’ndeki Türk tehdit ve kışkırtmaları kınandı…
Heyet BM’ den işleyebilir ve uygulanabilir çözüm çabalarını sürdürmesini,
Ancak hiçbir işgal gücü ve çağdışı kalmış garantiler sistemi olmadan Kıbrıs’ın bağımsızlığının sağlanmasını talep etti.
*
O gün ve bugün, Doğu Akdeniz bölgesindeki zengin doğalgaz kaynaklarının jeostratejik, diplomatik ve ekonomik etkisi;
Yunanistan, Kıbrıs, Mısır, İsrail ve Türkiye için fırsatlar yaratıyor.
Artık Suriye ve Doğu Akdeniz bölgesinin jeopolitiği birlikte anılıyor.
Ne ki, bu durum ilerideki zorlukları ve tehlikeleri de artırıyor…
*
İşte Türkiye ! Hakları bölgenin en ağır gündemlerinden biridir…
Yunanistan ile arasındaki Ege Denizi ekonomik alanında;
Karasuları ve kıta sahanlığı ile ilgili sınırlandırmaları kapsayan deniz yetki alanlarının belirlenmesi:
Belli coğrafi formasyonların hukuki statüsü:
Ege’deki statükoyu belirleyen anlaşma hükümleri çerçevesinde bu formasyonlar üzerindeki egemenlik aidiyetinin belirlenmesi,
Kıbrıs’ta Türklerin siyasi eşitliği ve Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesi sorunlarıyla karşı karşıyadır…
*
Kıbrıs sorununun çözümü için 28 Haziran -7 Temmuz 2017’de BM tarafından İsviçre/ Crans Montana’da;
Kıbrıs Türk ve Rum kesimleri ile üç garantör ülke Türkiye, Yunanistan, Birleşik Krallık ve AB temsilcileri;
“Birleşik Kıbrıs ” başlığı altında ilk kez ” Garantiler ve Ülke Güvenliği ” konusu ile birlikte,
Yönetim ve Güç Paylaşımı: Ekonomi ve AB ile ilişkiler: Mülkiyet: Harita ve Yüzdelikler: Toprak ve Güvenlikler başlıklarını ele aldılar.
*
BM Genel Sekreteri A. Gutarres’in hazırladığı plan doğrultusunda yürütülen müzakerelerde,
Katılımcılar; “Garantiler ve Ülke Güvenliği” başlığının her iki toplum için hayati öneme sahip olduğu,
Kaydedilecek ilerlemenin, kapsamlı bir çözüm ve gelecekte her iki toplum arasında güvenin oluşturulması yönünde kritik olduğunda hemfikir oldular.
*
Ancak müzakereler sırasında taraflara sunulan Gutarres Planı’nında “Garantiler ve Ülke Güvenliği ” başlığının;
“Müdahale hakkının geçerli kalacağı bir sistem sürdürülebilir değildir.
Garanti Anlaşmalarının kapsadığı alanların yerini, iki tarafça üzerinde mutabık kalınan ve çeşitli boyutları içeren yeterli uygulamayı izleme mekanizmaları alabilir.
Bunların bazılarına garantör güçler de katılabilir.
Güvenlik Sistemi her iki toplumun da Birleşik Kıbrıs’ta kendisini güvende hissetmesini temin etmeli ve bir tarafın güvenliği diğerinin güvenliği pahasına olmamalıdır.
Asker konusu Garanti Anlaşmasından farklı bir konudur ve farklı bir formatta ele alınmalıdır” biçiminde düzenlenmiş olduğu görüldü…
*
Çünkü Birleşik Krallık, İngiltere, Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi ve AB; plandaki ” Garantiler ve Ülke Güvenliği” başlığını;
1- Kıbrıs için Avrupa hukuku ve ilkelerine, AB müktesebatına, tüm Kıbrıslıların insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygılı olan istikrarlı ve yaşayabilir bir çözüm bulunması,
2- Kıbrıs vatandaşlarının güvenliğinin ve Kıbrıs sorunun çözümünün sadece AB tarafından garantiye alınması,
3- Başarı için gerekli olan ön koşulun yabancı askerlere ihtiyaç olmayacak, Kıbrıs’ın ve vatandaşlarının güvenliği ve bağımsızlığının sağlanması için üçüncü ülkelere ihtiyaç duyulmayacak bir çözüm olarak ele aldılar.
*
Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı ise;
1960 Ankara Anlaşması’nın Kıbrıs’ta Türklerin siyasi eşitliğini : İdareye etkin katılımını: Aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlükleri: Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesini: Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler arasında bir ortaklık devleti olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni garantilediğini,
Türkiye, Birleşik Krallık ve Yunanistan’ın garantör ülkeler olduğunu,
Ankara Anlaşmasının sömürge dönemi kalıntısı olarak kabul edilmesine razı olmayacaklarını ileri sürdü…
*
Türkiye, Rumların uluslararası tanınmışlıklarını kullanarak avantaj elde etmek için kendi egemenliğini kabul ettirme konusunda direndiklerini,
Halbuki Rum egemenliği kabul etmenin Kıbrıs sorununun ortadan kalkması, 1963 Akritas Planının uygulanması ısrarı anlamına geldiğini,
Akritas Planı’nın ise Rumların Türkleri zayıflatarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a birleştirilmesini yani ENOSİS’i amaçladığını savundu…
*
Üstelik Rumlar, Birleşik Kıbrıs için siyasi mülkiyet konusunu da “Türkiye’nin Kıbrıs’ta İşgalci” olduğu noktasına taşıma gayretinde,
Mütemadiyen Türkiye’ye daha fazla baskı yapılması için garantörlük konusunu uluslararası alana taşıma ve askıya aldırma çabasındadır.
Bu garantörlük bahsinde Kıbrıs Rum Kesiminin güvenlik kaygılarına son verilmesi:
Garantörlükle ilgili alternatif senaryoların önünün açılması:
Kıbrıs sorunun çözümüne AB ya da başka uluslararası kuruluşların müdahil olmasının adımlarının atılmakta olduğu anlamındaydı.
*
Sonuçta Crans Montana müzakereleri başarısızlıkla sonuçlandı.
“Birleşik Kıbrıs Federal Devleti” çözümünden umut kesildi…
*
Rum lider Anastasiadis, bu defa gündeme “Gevşek Federal Sistemi” sürdü.
Gevşek Federal Sistem, kurucu devletlerin kendi içlerinde güçlü ama merkezi devletin daha zayıf olduğu bir konfederal sistemdir.
Ancak Rumlar temelde iki kurucu devletin değil, Merkezi Hükümetin güçlü olmasını öngörüyor.
Çünkü siyasi yetkilerin Merkez’de “Azınlık- Çoğunluk” esasına göre değil “Siyasi Eşitlik” esasında dağıtılması halinde zarar göreceklerine inanılıyor…
*
Bu noktada Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Türkiye’nin “Gevşek Federasyon” tezini reddetmediği söylüyor.
Ancak Rum tarafının “sıfır asker sıfır garanti” önkoşulunu,
“Güvenlik meselesini peşinen görüşmemiz doğru değil. Başka konular var, sorun sadece asker değil” diye kesiyor.
Bu durum da Türkiye’nin yeni bir angarya öngördüğü düşünülüyor.
*
Ama artık bıçak kemiğe dayanmıştır.
Batı’nın, Türkiye’de Erdoğan liderliğinin, Avrupa ve Orta Doğu’daki Batı çıkarlarını baltalamasına izin vermeyeceği bir sürece girilmiştir…
Türkiye’nin Kıbrıs politikaları yeniden müzakere masasına getirilmeye hazırlanılırken,
Çok açık! Kıbrıs’ta Türklerin siyasi eşitliği ve Lozan Anlaşması’nda Türk-Yunan dengesi;
Türkiye’nin asla kazanamayacağı bir al-ver müzakeresi konusu haline getirilmeye çalışılıyor.
*
Ve Türkiye’nin en geride kaldığı bir noktadan vurulması kaçınılmaz görünüyor.
“Tarih yayı kaçınılmaz olarak ulusların ve kültürlerin birleşmesine doğru bükülüyor.
Bu noktada insanları farklı kılan politik, kültürel ya da dini farklılıkları değil herkesin paylaştığı doğal olarak iyi insan doğası bulunuyor ” diyen,
Fransız Filozof Auguste Comte’nin;
“İnsanlığı teolojik ve askeri bir düzenden bilimsel ve endüstriyel bir düzene getirecek rasyonel ‘ İnsanlık Dini ‘ ” Türkiye ufkunda parlıyor…
2. 2. 2019
Yazıları posta kutunda oku