“Mustafa Kemal Paşa içki içerdi. Kadınlarla ilişkisi vardı. Kumar oynardı.Buna karşın inançlı biriydi. Allah’ın, rahmetine ve affediciliğine inanırdı. ..”
Yılmaz Özdil’in Biyografi kitabından özel hayatını okuyunca böyle bir siyasi figür çıkıyor karşımıza.
Peki özel hayatına bu kadar girilmeli miydi?
Ben olsam girmezdim.
Zaten özel hayatına dair yazılanların çoğu da düşman çevrelerce yazılmış mesnetsiz ve asılsız iddialar.
Atatürk’ün sofrasında ve siyasi çevresinde yer bulamayanların hezeyanlarından ibaret çoğu.
Rıza Nur, Kâzım Karabekir ve Cemal Granda gibi şahısların onun özel hayatına dair yazdıklarını biraz da bu şekilde anlamak gerekir.
*
Efendim, Atatürk öldüğünde Çankaya köşkünde şu kadar miktarda içki bulunmuş.
E bulunur.
Çankaya’da sadece Atatürk yaşamıyordu ki.
Bir sürü çalışan, bir sürü gelip giden vardı.
İçki, hediye olarak kabul görüyordu.
Yunanistan Başbakanı Venizelos bile ziyarete geldiğinde kasa kasa Yunan içkisi getirmişti.
Bunları en ince ayrıntısına kadar sayıp dökmek, ancak Çankaya’ya “Ebedi Meyhane” diyen ve Rıza Nur’un iftira kitaplarını da yayınlayan Kadir Mısıroğlu ile aynı noktada buluşmak anlamına gelmektedir.
Efendim Sovyet Büyükelçiliğinde verilen davette Rus General Frunze Rusların ne kadar sert içki içtiğini göstermek için peşpeşe iki kadeh Konyak fondiplemiş, Atatürk de onu alt etmek için peşpeşe beş kadeh konyak fondiplemiş imiş.
Yani yazılacak şey mi bunlar?
Eğlence ortamında yapılmış olsa bile yazılacak şeyler değil bunlar Yılmaz Efendi.
*
Efendim Atatürk kadınlara düşkün imiş!
E normal.
Onun pozisyonunda her erkeğin yapabileceği ve yaptığı şeyler bunlar.
Şöhretli, karizmatik ve oldukça da yakışıklı birisi.
Yani her kadının kolay kolay reddedemeyeceği bir erkek.
Üstelik bekâr!
Onun pozisyonunda olan Osmanlı padişahlarının haremleri vardı ve bu durum meşru görülüyordu.
Ulu Hakan Abdülhamid Han diye yüceltilen İslamcı Padişah II. Abdülhamid’in bile aynı anda 13-16 tane karısı vardı(1)
İslamcı olmayanları, hatta ayyaş derecesinde olanları, deli ve meczup olanlarını saymıyorum bile; onlar tamamıyla damızlık dana gibi dolaşıyorlardı sarayda!
Peki, bazıları iddia ve tahminden ileri gitmeyen ilişkileri bu kadar afişe etmeye gerek var mıydı?
Dedik ya ben olsam yapmazdım.
Hem Zsa Zsa Gabor’la ilişkisi yoktu deyip hem de bu ilişkiye dolu dolu 3 sayfa ayırmak ve “Bekaretini vermek” tabirini defalarca kullanmak, ayıp ötesi bir durumdur.
Yılmaz Özdil bunu bile yapmış!
Tıpkı İngiliz istihbaratının oyunu ve İngiliz propagandası olarak nitelendirdiği Rıza Nur’un iddialarını çürütmek için o çirkin iddiaları dillendirmesi gibi.
Ve tıpkı yine İngiliz İstihbarat elemanı olduğunu söylediği Harold Caurtenay Armstrong’un “Bozkurt” isimli kitabında bulunan iddiaları reddetmek için o iddiaları dillendirmesi gibi.
*
Efendim, Atatürk arkadaşlarıyla poker oynarmış ama yakın arkadaşı ve can dostu Nuri Conker dışında, yendiklerinden kazanmış olduğu parayı kuruşu kuruşuna iade edermiş, yenildiğinde ise kaybettiği paraları ödermiş!
Lüzumsuz, gereksiz ve sebepsiz bir bilgi kirliliği.
Okuyucu bunu bilse ne olur bilmese ne olur.
Kime ne faydası var bu bilgilerin.
Yılmaz Özdil bahsetmemiş ama bir de Atatürk ve aralarında dindar Fevzi Çakmak ve Kâzım Karabekir gibi o sırada yakın arkadaşları olan bir grubun “Ruh Çağırma” hadiseleri vardır.
Çağıran kişi Kâzım Karabekir, Ruhu çağrılan da II. Abdülhamid’dir.(2)
Şimdi Yılmaz Özdil’in, Atatürk’ün içki, kumar ve kadınlarla olan ilişkileri hakkında anlattıklarına ve Ruh çağırma hadisesine bakan yobaz haklı olarak diyecek ki; [Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.”(3) Atatürk ise bu yasakların hepsini çiğnemiştir. Şu halde o bir dinsizdir]
Ancak bu yobaz bilmelidir ki; Atatürk bunları yapmıştır yapmasına da haram olduğunu ve yasaklandığını hiçbir zaman inkâr etmemiştir. “Allah affeder” diyerek bu manevi suçların soruşturulması, kovuşturulması ve hükme bağlanması işini “ahkemil hakimîn”e(hakimler hakimi)(4)havale etmiştir.
Yılmaz Özdil’in kitabında da yer alan bir hikâyeye göre; Sinop’ta kendisine din adamı olarak tanıtılan bir kişiye, içkinin haram olduğuna dair dini hükümleri sormuş, adamın “Haramdır” sözüne mesnet ayet ve hadisleri söyleyememesi üzerine; İçki hakkındaki ayeti okuduktan sonra “Allah’ın men ettiği şeylerin damlası dahi haramdır, fakat Allah büyüktür, affedicidir, Allah kusurumuzu affetsin” demiştir(5).
*
Buna karşın bir sürü faydalı bilgi de var kitapta.
Mesela Atatürk’ün dine, din adamlarına ve hassaten İslam’a bakışına dair 10 sayfanın üzerinde bilgi var kitapta.
Kadir Mısıroğlu’nun ya da falanca din adamının kitaplarıyla girmesi mümkün olmayan evlere de girdi bu bilgiler.
Yani Yılmaz Özdil ismi, Atatürk’ün dini hayatına dair bilgilerin bazı evlere girebilmesinin de çilingiri olmuş bulunuyor; yetmez mi?
Pek çok kitapta, bu arada bizim “FETVALAR SAVAŞI” isimli kitabımızda da bulunan; Atatürk, Ramazan ayı gelince ağzına içki koymazdı, Çankaya’daki sofralar iftar ve sahur sofralarına dönüşürdü, köşkte Atatürk’ün huzurunda Kur’an tilavetleri başlar, Hafız Yaşar Okur yönetimindeki fasıl heyetince dini musiki örnekleri icra edilir, ezanlar okunur, Hacı Bayram Cami ve Zincirli Cami’de şehitlerin ruhları için hatim ve mevlitler okunur, fakir fukaraya yardımlar yapılırdı şeklindeki bilgiler Yılmaz Özdil’in kitabında da var.
Atatürk’ün direktifi ile Kur’an Türkçeye çevrilmiş, tefsiri yapılmış, temel hadis kaynağı Buhari, Türkçeye kazandırılmıştır. Yıkılmaya yüz tutmuş pek çok cami ve medresenin onarımı yapılmıştır.
Sadece içki, kadın, kumar yok kitapta, bu kabil bilgiler de var ve bu bilgiler Yılmaz Özdil sayesinde belki de hiçbir zaman giremeyeceği evlere kadar girdi.
E bu da bir kazanım değil midir?
*
Diyorlar ki; her şeyin olduğu gibi anlatılmasında ne sakınca var?
Var tabi.
Eğer İslam’ın altın çağı olarak nitelendirilen “Asr-ı Saadet” döneminde yaşananları olduğu gibi anlatmaya kalkışırsak; “ortalıkta ne din kalır ne iman, ne de İslam diye bir din” ifadesi belki biraz abartılı kaçar ama pek çok insanın İslam’dan çıkma temayülü göstereceği ve bu dini yeni baştan sorgulamaya kalkışacağı kesindir.
O sebeple Yılmaz Özdil’in Atatürk’ün özel hayatına dair en ince ayrıntısına kadar anlattıkları, “Her şey olduğu gibi anlatılmalıdır” denilerek savunulamaz.
Atatürk’e gelince her şey olduğu gibi anlatılmalı deyip, başkalarına ya da size gelince “Bunlar mahrem bilgilerdir” demek, olmadı mahkemenin yolunu tutup tazminat davaları açmak hiç adil bir durum değildir.
*
Kitaptaki önemli eksikliklerden birisi de kitapta KAYNAKÇA bulunmamasıdır. Yazar kaynak göstermeyip sadece kendi güvenilirliğini ortaya koyunca biraz garip olmuş. Aslında tırnak ve parantez içi olarak zikredilen ifadeler ve bilgilerin kaynağı da belirtilmiş olsaydı dipnot olarak, daha ciddi bir eser görüntüsü verilebilirdi. Bu yapılmayınca ortaya, tamamen sağda solda (kitaplarda, gazetelerde ve internet ortamında) bulunan bilgilerin derlendikten sonra, bu bilgilere Yılmaz Özdil üslubu giydirilerek özetlenmesi, sonra da araya dolgu malzemesi görevi gören bazı cümleler ve yorumlar sokuşturularak birbirine bağlanması suretiyle ortaya böyle bir kitap çıkarılmış havası sezilmektedir. Galiba akıcılığı sağlamak ve okuyucunun dikkatini dağıtmamak için böyle bir yol tercih edilmiş bulunuyor…
Ömer Sağlam
29.01.2019
____________
1- https://www.yeniakit.com.tr/haber/sultan-2-abdulhamidin-kac-esi-vardi-290692.html
2-https://odatv.com/ataturk-ve-arkadaslarinin-ruhunu-cagirdigi-osmanli-padisahi-kim-1204161200.html
3-Kur’an-ı Kerim, Mâide-5/90.
4-Kur’an-ı Kerim, Tîn-95/8.
5-Bk. Yılmaz Özdil, Mustafa Kemal, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul, 2018, s, 447-448.
Yazıları posta kutunda oku