ERDOĞAN’IN VENEZUELA’SI

ABD Dışişleri Bakanı M.Pompeo, BM Güvenlik Konseyi’nde milyonlarca Venezuela vatandaşının ülkeyi terk etmesinden ve ülkedeki insani krizden;
“Gayrimeşru” olarak nitelendirdiği Nicolas Maduro hükümetini sorumlu tuttu.
Venezuela’da kendini geçici devlet başkanı ilan eden Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido’nun tanınması ve demokratik geçiş sürecine destek verilmesi çağrısında bulundu. 
Maduro’nun “gayrimeşru mafya” devletinden kendini kurtarmaya çalışan Venezuela halkına destek  istedi.
”Bütün ülkelerin taraf tutma zamanı geldi. Ya özgürlüğü seçen güçlerin yanında olursunuz ya da Maduro ve kargaşasını seçersiniz” dedi…
 
*
“Tarih boyunca tımarhane ve hapishane, iktidarların sopası olmuştur” diyen Fransız filozof Michel Foucault, “Dünya Düzeni” ni;
“Bilgi iktidar ve gücü, iktidar ve güc de bilgiyi üretir.
İnsanın insan üzerinde güç ve iktidar kurma mücadelesi tarihin değişmeyen kuralıdır.
Sorun, insanların eşitlikle mi yoksa baskıyla mı bir arada olacakları gerilimidir” ifadesiyle açıkladı.
 
*
Hakikaten yaşam, insanların faydaları ve mutlulukları için bilgiyi talep etmeleri gerçeğinden hareket ediyor.
Bilgi teknolojilerini elinde bulunduran güç ya da iktidar da sömürgeciliğini insandan geliştirip tüm dünyaya işliyor.
Bilgi teknolojileri ABD’nin tekelindedir, O’da bu küresel enformasyonel emperyalizmini dünyaya sunuyor.
Yani sahip olduğu gücle diğerlerinin zihinleri ve eylemleri üzerinde kontrol iddiasında bulunuyor…
 
*
Şirkete dönüşemeyen devletler taşınamıyor.
Şirketlerin al-ver ilişkilerinde kolay borçlanmaya ve geri ödeme politikalarına öncelik vermek üzere,   
Ekonomi ve siyaset; rafine, rasyonel, bürokrasisi oturmuş, finans sisteminin belirleyici olduğu, hukukun finans sistemi üzerine inşa edildiği yapılar istiyor
İster istemez devletler  sosyal devlete değil birer şirkete dönüşüyor sonra refah devleti oluşur deniliyor.
Bu gereklerin tamamına “Demokrasi” deniyor…
 
*
Artık devletlerin  değil şirketlerin emir merkezinden hareket eden bürokrasi dikey olmayan yatay bürokratik örgütlenmeler oluşturuyor.  
Piyasaların sağlıklı işlemesi için egemenlik, parlamento,  bürokrasi gibi kurumlar hiç gündeme gelmiyor… 
 
*
ABD işbu felsefenin dünya lideridir ve Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’yle bütün ülkelere;
1- ABD’nin uluslararası ilişkilerde güvenlik ve refahın lideri olduğunu,
2- Rusya ve Çin ile olan ilişkilerinde jeopolitik bir zihniyeti benimsediğini,
3- ABD’nin BM Örgütündeki sorumluluğunun daha fazla olduğu kaydıyla uluslararası düzeni BM temel statüsünün belirlediğini,
4- ABD’nin ulusal güvenliği doğrultusunda ekonomik ve siyasi faaliyetlere müdahale edebileceği bildiriyor. 
Bu 4 madde ABD’nin elinin çok öncesinde kazandıklarından dolayı çok kuvvetli olduğu iddiasıdır…
 
*
İşte Venezuela’nin hikayesi bu anlayıştan çıkıyor.
Madem ABD dünyayı tek kutuplu olarak düşünüyor, dolayısıyla  artık ne müttefikleri ne de düşmanları vardır.
Eğer bir halk ABD’nin her zaman kontrolü altında tutması gereken doğal kaynaklara sahip topraklarda yaşıyorsa,
Bu kaynaklar, aynı zamanda hem ulus-devletler hem de Pentagon tarafından kontrol altında tutulamayacağı için;
Bu bölgedeki devlet yapılarının iş göremez hale  getirilmeleri gerekiyor.  
 
*
Bu yüzden ABD, petrol zengini Venezuela’ya  2000’den bu yana müdahale ediyor.
Tarassutuyla ekonomik yaptırımlar Venezuela vatandaşlarının ve iş hayatını zorlaştırmıştır.
Venezuela hiçbir zaman bugün ki, kaotik  durumla yüz yüze gelmemiştir…
 
*
Her şey Latin Amerika’nın “sola dönüş” olarak adlandırdığı bir dizi gelişmenin sonucuydu…
1990’larda Latin Amerika’da kapsamlı özelleştirmeler yapılıyor ve yabancı sermaye girişinin önündeki engeller kaldırılıyordu.
Ama “Washington Mutabakatı” yla oluşan serbest piyasacılık giderek toplumsal kutuplaşmanın ve kitlesel yoksulluğun koşullarını yarattı…
 
*
Çin ekonomisinin yükselişi Latin Amerika’nın ve Venezuela’nın da temel dayanağı olan emtia fiyatlarında sürekli artışı,
Artan ihracat gelirlerinin bir kısmı da sosyal yardım programlarını finanse etmekte kullanıldığı ekonomik koşulları oluşturdu.
Bunlar Venezuela’nın sol ulusalcı bir görünümü benimsemesini, ABD emperyalizminden daha fazla bağımsızlık iddia etmesine yol açtı.
 
*
Hugo Chaves, 1992’de başarısız bir askeri darbeye önderlik eden paraşütçü bir yarbaydı.
Sendikaların yanı sıra bütün büyük partilerin tümüyle gözden düşmüş olduğu koşullarda, bu başkaldırı ile halkı yanına çekmeyi başardı.
Kısa süreli bir tutukluluğun ardından popülist ve sol ulusalcı bir programla 1998’de devlet başkanı seçildi.
 
*
Hugo Chavez’in ardından Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro, ülkenin en karmaşık işsizlik, yolsuzluk, açlık, gelir eşitsizliği gibi sorunlarını çözmek için basit bir çözüm önerdi.
Tüm ekonomiyi ya da serveti nüfusa yeniden dağıtmak için kamulaştırdı.
Ama böyle bir yeniden dağılım sadece hükümetin yakınında gerçekleşti ve Venezuelalıların daha çoğunun yoksulluğu daha çok arttı…
 
*
Dünya genelindeki sol gruplar Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’ni (PSUV)  “21. yüzyıl sosyalizmi ” nin bir örneği olarak selamlıyordu.
Ama Chavezcilerin, Maduro’cuların yönetimi altında üst düzey hükümet yetkililerinin yanı sıra finansçılardan, siyasi bağlara sahip iş adamlarından ve taşeronlardan oluşan yeni bir egemen sınıf tabakası Venezuelalı kitleler zararına kendilerini zenginleştiriyordu.
Bu dönem boyunca uygulanan asgari sosyal yardım programları, nüfusun kabaca yüzde 80′ inin yoksulluk, yüzde 51’inin ise aşırı yoksulluk içinde yaşamasına engel olamadı…
 
Chavez ve Maduro’nun PSUV’u, kapitalizm yanlısı burjuva ulusalcı politikalarla Venezuelalar için toplumsal bir felaket yarattı.
Çünkü planlı bir ekonomik gelişme yoktu, ekonominin tümü petrol ihracatına bağımlıydı.
Üstelik Venezuela uluslararası kapitalist emtia piyasalarındaki fiyat dalgalanmalarına karşı savunmasızdı. 
 
*
Çünkü Venezuela’da “sola dönüş” eliyle üretilen krizin altında;
Bu ekonomik koşullarda dünya kapitalizminin derinleşen krizi: Çin büyümesinin hız kesmesi: Emtia fiyatlarındaki hızlı düşüsün neden olduğu sarsıcı bir değişim vardı.
Venezuela’da, ihracat gelirlerinin yüzde 90’ını sağlayan petrolün fiyatındaki düşüş enflasyonu altı haneli rakamlara çıkardı.
Halk zorunlu ihtiyaç malzemelerinde yaygın bir kıtlıkla karşı karşıya kaldı.
Aslında  “Sola Dönüş ” yaşanan Latin Amerika’nın tümünde Venezuela’ya benzer sorunlar yaşanıyordu.
Latin Amerika’da en zengin yüzde 1’i bölgesel servetin yüzde 41’ini alıyor, 2022 projeksiyonları bunların nufusun geri kalan yüzde 99’unun servetinden daha fazlasına sahip olacaklarını gösteriyordu.
 
*
Maduro, ülkenin siyasi istikrarsızlığı konusundaki eleştirileri kırmak için medyaya kısıtlamalar getirdi.
Yabancı muhabirleri sınır dışı etti, muhalefet liderlerini hapsetti.
Venezuelalar açlık yaşamaya başladı. 
Hükümet halk desteğini kaybetmeye başladığında arkasındaki stratejik gücü oluşturan askerleri, yargı mensuplarını ve atanmış yetkilileri korumak için elinden geleni yaptı.
Yaygın yolsuzluk, çöken bir ekonomik sistem, sistematik insan hakları ihlalleriyle bugünlere gelindi.
 
*
Hugo Chavez, İran Cumhurbaşkanı M.Ahmedinejad ve Suriye Devlet Başkanı B. Esad’ın ile yakınlaşmıştı.
Birlikte Bağlantısızlar Hareketi’ni  örnek aldılar ve  “Özgür Müttefikler Hareketi” adıyla hükümetlerarası bir yapı kurmaya yeltendiler.
N. Maduro’da  aynı söylemde  tamamen farklı bir dış politika uygulamayı tercih etti.
Rusya ile yakınlaşma politikasını sürdürdü ve Venezüella’da Rus bombardıman uçaklarına ev sahipliği yaptı.
 
*
Maduro, NATO üyesi olan ve ordusu halen Suriye’nin Kuzeyini işgal eden Türkiye ile yakın bağlar kurdu.
İstanbul’ a dört kez geldi, Erdoğan ise Caracas’ı bir kez ziyaret etti.
İsviçre, anayasasını yazarken danışmanlık yaptığı Hugo Chavez’ in müttefikiydi.
Maduro ise ülkesinin altınlarını İsviçre’de  rafine ettiremeyeceğinden kaygılandı.
Venezuella’nın altınları, petrol sözleşmelerinin teminatı olarak İsviçre bankalarında muhafaza edilirdi.  
Bu defa altınlarını külçeye dönüştürmesi için Türkiye’ye gönderirken, Türkiye’den gelen gida maddeleriyle altın takas edilmeye başlandı.
 
*
Bir ABD girişimi olarak, Venezuella 12 Şubat 2015 darbe girişimi ardından ulusal para birimine yönelik saldırılar ve göçlerin örgütlenmesiyle devam eden bir istikrarsızlaştırma kampanyasına maruz bırakılmıştır.  
Türkiye ise Venezüela’ya ABD yaptırımlarını dolanma olanağı sağlamıştır.
İki devlet arasındaki ticaret 2018’de on beş katına çıkmış bulunuyor.
 
*
Maduro, ikinci dönem başkanlığında vaad ettiği altı maddelik eylem planında;
Şiddetin faillerinin silahsız ve şiddetsiz siyasi mücadeleye katılabilmeleri için geniş çaplı bir birleşme ve pasifleştirme politikasını sağlamak üzere iktidardaki Sosyalist Partisi (PSUV) ile siyasi muhalifleri arasında diyalog ve uzlaşmayı,
Ülkenin ekonomik istikrarı sağlamak ve toparlanmaya ulaşmak için verimli bir ekonomik anlaşmayı,
Her türlü yolsuzluğa karşı yenilenmiş baştan sona bir mücadeleyi, 
Devletin finanse ettiği halk eğitimi ve konut dahil sosyal programları güçlendirmeyi ve genişletmeyi,
Venezüela’yı emperyalizmin saldırı ve ABD’nin yaptırımlarından korumayı,
Venezüela sosyalizmini Hıristiyan ve Bolivarcı özelliklerle geliştirmeye devam etme vaadlerini yerine getirememiştir. 
 
*
Şimdi Venezuela uluslararası alanda  çok zordadır.
ABD Başkanı Donald Trump göreve geldiğinden beri Venezuela’ya karşı demokrasi ve insan hakları gerekçesiyle ekonomik ve mali yaptırımları defalarca genişletti. 
ABD vatandaşlarının ve işletmelerinin Venezüela hükümetine borç vermesi yasaktır.
ABD açıkça Venezüela’nın petrol endüstrisini hedef alıyor
Venezüela’nın ekonomik ve politik istikrarına yıkıcı darbe yapacak başka  yaptırımlar da sırasını bekliyor…
 
*
Bu noktada Türkiye, Küba, Bolivya, El Salvador ve Rusya gibi ülkeler Maduro’yu desteklerken,
ABD, AB, İsrail, Brezilya, Peru, Panama ve diğer Latin Amerika ülkeleri seçildiği günden beri Maduro’yu  reddediyor.
 
Romalı Lucius Annaeus Seneca,  “Mutluluk bile haddini aşarsa azap olur “diyor… 
 
29.1.2019

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir