Haftalardır devam eden aşırı yağış, dolu, kar, şiddetli fırtına, depremler ve ardından gelen hortumlar.
Can kayıpları, çok sayıda yaralı ve yıkılan, ağır hasar gören, harap olan yüzlerce ev maddi menevi onarılması zor yaralar.
Tehlike henüz geçmiş değil, uzmanlar yağışların ve fırtınanın devam edeceğini açıklıyorlar.
Doğayı suçluyoruz, doğaya karşı koyacak çözümler arıyoruz ama nedense asıl sebepleri, insanın verdiği zararları görmezden geliyoruz.
Özellikle Ege ve Akdeniz kıyıları betona teslim olmuş durumda. Binlerce endemik bitki, onlarca çeşit ağaç yok edilip, yerine oteller, siteler, tatil köyleri yapılmış ve yapılmakta.
Doldurulan deniz nereye taşacağını bilemez durumda. Canlar veriyoruz, mallar veriyoruz ama nedense hiç ders çıkarmıyoruz. Her felakette olduğu gibi yine ateş düştüğü yeri yakıyor.
Hiç tahmin edemeyeceğimiz yerlerde, orman içlerinde yükselen inşaatlar, imar affını kovalayan fırsatçılar, onun adamı, bunun adamı diye kayrılan müteahhitler, rantçılar, parayla her şeyi alabileceğini düşünen gözü doymazlar ve toprağına sahip çıkmak yerine yok pahasına satan duyarsızlar.
Sizler, sen, ben, biz, hepimiz suçluyuz.
Doğayı korumak için, doğduğu köyü, ektiği tarlayı, diktiği ağacı canı pahasına korumaya çalışan gerçek vatan severler de var bu ülkede.
Onlar da olmasa, seslerini duyuracak cesur yürekler olmasa , duyarlı muhtarlar, duyarlı Yerel Yönetimler, duyarlı Oda’lar, Dernek’ler olmasa biz daha çok fırtınalar, hortumlar yaşarız.
Hortumun sorumlusu doğayı hortumlayan, sahilleri, kıyıları, suları, ormanları, tarımı, toprağı, tohumu hortumlayanlardır.
Geçtiğimiz yıllarda Fethiye’nin Yeşil Üzümlü Beldesi, İncirköy ve Koruköy Mahallesi arasında kalan Üzümlü Çok Amaçlı Lisesi ve Kız Öğrenci Yurdu’na yakın Aladağ mevkiinde bir taş oacağı yapımına izin verilmişti.
Bölge muhtarlarıyla, Muğla Arıcılar Birliği ve duyarlı vatandaşların girişimiyle konu mahkemeye taşınmış, Taş ocağının iptali sağlanmış ve bir üst mahkemece de onaylanmıştı.
Bundan hemen sonra aynı bölgede Kırçıllı mevkii‘nde yeni bir taş ocağı açılması için ayrı bir çalışma başladığı haberi alındı, yine bölge muhtarları ve yöre halkı taş ocağı‘nın yapımını durdurmak için bir araya geldiler.
Başka bölgelerde de benzer çalışmaların olması bölge halkını isyan ettirmiştir. Bölgede mevcut bir taş ocağı varken, ikinci taş ocağı‘nın yapımı da mahkeme kararı ile iptal edilmişken, ”3. taş ocağı‘na ÇED gerekli değildir kararı ile nasıl izin verildiğini” soran bölge muhtarları ve halk bu verilen izni durdurmakta kesin kararlıdır.
İkinci bir taş ocağı’nın bölgeye nasıl zararlar vereceğini dile getiren bölge halkı, çok endişeli. Endişeli oldukları kadar, bunu durdurmakta da kararlılar.
Bölge muhtarları, Orman Bakanlığı tarafından Muğla’da bal ormanları projesi kapsamında bu bölgede bal ormanı çalışması olduğunu, taş ocağı yapımının ise buna büyük zarar vereceğini söylüyorlar.
Sadece bal ormanları projesi değil, bölgenin geçim kaynagı olan tarım ürünleri, yerel tohum üretilen alanlar ve zeytin ağaçları da olumsuz olarak etkilenecektir.
Öğrenci yurdu ve okulların da bulunduğu bölge de bu çalışma çocuklarımızın sağlığını ve dolayısıyla geleceğimizi zehirleyecektir.
Yüzlerce kişi taş ocağının faaliyetini durdurması için hukuk arayışına girdi.
Özlediğimiz bir görüntü var ortada, halkın muhtarlarla ve yerel yönetimlerle bir araya gelerek bu zulme karşı çıkmış olmaları, çeşitli toplantılar yapmaları, gönüllü avukatların destek çıkması bu mücadelenin bu tür sorunlarla boğuşan başka bölgelerde örnek olması demektir.
Doğal güzelliklerin, sahillerin, ormanların, doğal alanların bir kaç kişinin para gücüyle yok edilmesine karşıyız.
Ege ve Akdeniz’de yaşanan afetlerin en büyük nedeni betonlaşma ve kesilen ağaçlar, yok edilen ormanlar, açılan ocaklar dır.
Yöre halkını her yönden destekliyoruz.
Bu bölgenin en verimli tarım topraklarının bulunduğu, binlerce endemik çeşidin yer aldığı, küçük üreticilerin tarlada üretip pazarda satış yaptığı bu toprakların rant uğruna, para uğruna yok edilmesine fırsat vermeyeceğiz.
Bu bölgelerde yerel tohum üretimi yapanlar var, zor şartlarda ürettiklerini satmaya çalışan emekçiler var, yaşlı üreticiler var, hakkını nasıl arayacağını bilemeyen köylü var bu bereketli toprakların, bir tek ağacının, bir tek yaprağının yok edilmesine fırsat vermeyeceğiz.
Ülkemizin bir çok bölgesinde benzer sorunlar yaşanmakta, halk yalnız kalmaktadır. Herkes kendi bölgesinin, taşına, toprağına, havasına, suyuna, tohumuna, ağacına sahip çıkmak zorundadır.
Ya birlikte biz oluruz kazanırız, ya da bölünerek yok oluruz.
Bir yanıt yazın