Gerçek bir aydın, yiğit bir gazeteci Uğur Mumcu, aydınlanmadan yana, bağımsızlıktan yana anti emperyalist bir devrimci. Atatürkçülüğün, Cumhuriyet Devrimi’nin cesur savunucusu bir aydın. Araştırmacı gazeteciliği sadece yaşadığı dönemi değil, bu günleri de öngören, aydınlatıcı yazıları, söylemleri ve kitapları.
Hala tartışılıyor yazdıkları, söyledikleri ve bu günlere dair öngörülerini, o göremese de bizler yaşayarak görüyoruz.
Şöyle diyordu bir yazısında;
“Ben Atatürkçüyüm…. Ben, cumhuriyetçiyim… Ben lâikim… Ben antiemperyalistim… Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım… Ben insan hakları savunucuyum… Ben, terörün karşısındayım… Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.”
Onun gibiler doğdu mu, doğacak mı bilmiyorum. Ama hala gerçekler yazılmıyor, gerçekler yayınlanmıyor. Söylediklerini kimse yalanlayamadı, bu gün hepsi bir bir yaşanıyor ama, onu vurdular.
Kalemi keskin, sözleri keskin, düşüncesi, fikri, aklı keskin sadece bir gazeteci değil önemli bir aydındı. Toplumu iyi analiz eden, araştırmacı, cesur, bildiklerini halkın da bilmesini isteyen gerçek bir gazeteciydi. Yazarlardan, çizerlerden, aydınlardan, gezetecilerden en önemli farkı cesaretiydi. Kimsenin adamı olmadı ve şöyle diyordu ;
“İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor? “
15 Temmuz’da kimlerin neyi planladığını, kimlerin nerelere nasıl getirildiklerini, hukuksuzluğu, haksızlığı, eğitimden ekonomiye kadar kimlerin ne projelerle hareket ettiklerini gördük.
Bugün Ugur Mumcu kadar cesur, kararlı, onurlu, mücadeleci, yürekli kaç gazeteci ve aydın var diye hepimiz bir kere daha düşünelim. Ve onlara güvenelim, sahip çıkalım, ışıklarını, fikirlerini, düşüncelerini geleceğe taşıyalım. Bakın Ugur Mumcu’nun bu sözleri de bizim kendi vicdanımızı sorgulamamıza yetmiyor mu?
“Milliyetçilik, ‘vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak’ edebiyatı mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam bağımsızlık mıdır? Ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, ‘vatan, millet, bayrak’ edebiyatını yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için kullanıp aslında bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?”
Ulusun çıkarlarını,ülkemizin onurunu koruyan, korkusuzca savunan kaç kişiyiz? Bugün hala, kendi siyasal yada bireysel çıkarları için ülkeyi bu duruma getirenlere karşı milliyetçi duruş sergilemeye korkmayan kaç kişiyiz? Kaç Uğur Mumcu’yuz?
Toplum hassasiyeti, vatan sevgisi, millet olma duygusu bakın ona neler söyletiyor;
‘’Anneler ve babalar, çocuklarını sokak ortalarında eşkiya çetelerince öldürülsünler diye yetiştirmediler. Bir gün bunların hesabı sorulacaktır. Devlet koltuklarına dayanarak kabadayılık yapanları, sanık sandalyesinde göreceğiz bir gün’’
Bugün yine çocuklar ölüyor, sadece sokakta değil, yurtlarda, kamplarda, okullarda, yine anneler ağlıyor..
Cumhuriyet’in ‘’ manda ve himayeye hayır’’ diyerek kurulduğunu her fırsatta dile getirmiştir. Bugün dışa bağımlılıkta sınır tanımadığımızı görüyoruz. Ülkemiz, İçte ve dışta emperyalizmin ve onun uşaklarının hedefi olmuştur. İçimizi burkan,her ölüm yıl dönümünde onu anarken, hep birlikte haykırdığımız bu sözlerini ve onu unutmayalım.
“Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım unutma bizi…
Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi…”
Unutmadık, unutmayacağız..
Uğur Mumcu bugün 77 yaşında.
Yazıları, fikirleri ve keskin kalemi geçmişi aydınlatırken, geleceğe ışık tutmaya devam ediyor. Belki bir gün bir cesur yürek çırpınırken, o ışığa kapılır, karanlıklar aydınlığa kavuşur…
Bir yanıt yazın