ABD Senatosu Anayurt Güvenliği ve Hükümet İşleri Komisyonu, yönetimden bilgi sızmasının yıkıcı sonuçlara yol açtığını açıkladı.
G. Bush ve B. Obama’nın başkanlıkları döneminde çok nadir karşılaşılan bu fenomen,
D.Trump’ın başkanlığı döneminde birden artış göstermiş ve Ulusal Güvenlik açısından telafisi zor hasarlara yol açmıştır.
Üst üste yinelenen bu sızmalar, memurlarının yüzde 98’inin Trump’a karşı H.Clinton’a oy verdiği üst düzey yönetimin düzenlediği bir komployu akla getiriyor.
*
Nitekim Ortadoğu’nun yok edilmesi sürecinin failleri eski Başkan B.Obama ve Dişişleri Bakanı H.Clinton ile destekleyicileri,
Başkan D.Trump’ın otoritesini ve saygınlığını yıkmak üzere geniş kapsamlı profesyonel bir ajitasyon ve propaganda kampanyası yürütüyor.
H.Clinton, profesyonellerin yönettiği “Birlikte İleriye- Onward Together” adını verdiği bir girişimle,
Başkan Trump’a karşı acımasız bir kampanya sürdürüyor ve Trump’ın her daim köşeye sıkıştırılmasını hedefliyor.
*
Ana akım medyası durmaksızın ABD’nin devlet sürecinin ve halk söyleminin ülkenin bir kaos ortamında ulusal bir çöküş sürecinde olduğunu işliyor.
Başkan D.Trump ile ilgili kargaşada ABD’ nin nesnel dönüşümü neredeyse ayırt edilemiyor …
*
D.Trump başkanlığının ikinci yılını geride kalmıştır.
Doğrusu başkanlığı sürecinde ABD ekonomisi tam istihdam, genişleyen bir işgücü, ihmal edilebilir bir enflasyon ve yaklaşık yüzde üç ekonomik büyüme ile şaşırtıcı derecede güçlüdür.
Londra’nın idare ettiği Avrupa finansal endüstrisine ve çoğu zaman dalgalanan kaynak pazarlarına dayanmayan geniş bir ekonomik iyileşme gösteriyor.
ABD, Başkan Obama’nın sekiz yılında 219 bin üretim işi kaybederken, Trump’ın iki yılında 477 bin üretim işi kazanmış bulunuyor.
*
2018 tüm dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde güçlü bir büyüme ile başlamış ve kayda değer ekonomik performansa şahit olunmuştur.
Ama sona doğru dünya çapında pazarlarda düşüşler yaşanmış,
Ekim ve Kasım’da Amerika’dan Çin’e dünyanın önde gelen borsaları aniden 2018’in tüm kazanımlarını silecek biçimde sallanmıştır.
Wall Street Journal bir değerlendirmesinde, bu sarsıntıda borsalardan silinen değerin, dünya ekonomisinin yüzde 10’una yakın bir büyüklüğe ulaştığını tahmin ediyor.
*
Bu sırada Aralık 2018’de Buenos Aires’te G20 Liderleri Zirvesi’nin kapanışında, Trump ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping birlikte bir akşam yemeği toplantısı düzenlediler.
Masada Çin, bir taraftan Amerikan tarifelerinin sıcaklığını hissediyor,
Bir taraftan da robotik, biyoteknoloji ve yapay zeka gibi dünyanın en gelişmiş endüstrilerinin yüzde 90’ını kontrol etmeye odaklı olmanın keyfini sürüyordu.
*
Çünkü ABD firmalarının kazanımlarına sahip olmak için sivil ve askeri teknolojileri entegre etmekte ve askeri gücünü de hızla arttırmaktaydı.
Bu askeri-sivil füzyonu ise bürokratları ve işletmelerini, Amerikan fikri mülkiyetini gasp etmeye yönlendirerek yürütüyordu.
Mesela Apple ve Google gibi yüksek teknoloji devlerinden gelen teknolojiyi fikri mülkiyet gaspıyla alıyor,
Sonra işte, yemek masasında ABD’den 360 milyar dolarlık bir ticaret fazlasına sahip olmanın iştahını sürüyordu…
.
*
Trump önce yapay zeka ve diğer yıkıcı teknoloji girişimlerine yatırım yapmak için Pentagon’a Silikon Vadisinde bir Savunma İnovasyon Birimi kurdu.
Sonra dijital çağın ABD’de teknoloji devleri üzerinde giderek daha sert bir spot ortaya çıkaracağı gerçeğini ivmeledi.
Mesela Apple’ın iPhone stratejisini değiştirmesi, iPhone’un ötesine yayılması hedeflendi.
Bugün Çinli yetkililer öncelikle kendi ekonomilerini bu serpinti alanından korumanın çabasındadır.
Trump’ın Çin ile olan ticaret duruşu Hindistan’dan Japonya’ya kadar Çin’in bütün komşularından coşkulu bir destek alıyor…
Gümrük Tarifeleri dışında Fikri Mülkiyet gaspının engellenmesi, yeni ve ileri teknojik atılımlar Çin’ in teknolojik gelişimini yavaşlatıyor…
*
Çin, Rusya’yı ABD’nin başlıca rakibi olmaktan da çıkarmıştır.
Zaten şu anda Rusya’da Sovyet replikasyonunda ordu dışında hiçbir kurumun ideolojik bir ayrımı bulunmuyor.
Yani Rusya, ABD’yi Amerikan patentli kapitalizm oyununda yenmeye çalışıyor!
Çin versiyonu devlet kapitalizmi ve komuta ekonomisi ise ABD yönetiminin uyguladığı baskıdan geri çekilme anlamındadır.
Bu noktada ABD ve Çin arasındaki gerçek güç dengesini;
Çin’in dünya tarihindeki en büyük ekonomik gelişme hikayesi olmasına rağmen,
ABD’nin bir yüzyıldan fazla süredir dünya ulusları arasında işgal ettiği olağanüstü duruma meydan okuyamayacağı gerçeği belirliyor…
*
Başkan Trump’ın, Rusya’nın anlaşma şartlarını yerine getirmemesini esas alarak,
Washington’u 1987’de Sovyetler Birliği ile imzaladığı Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF) çekmesi de bir başka büyük adım oldu.
Askeri açıdan bakıldığında, INF Antlaşması sadece kara tabanlı füzeleri kapsamaktaydı.
İnsansız hava araçları, uçaktan, uydudan ya da havaya fırlatılan ya da denizden fırlatılan füzeleri,
ABD’nin NATO ve Pasifik ittifakındaki ülkelerin ya da Rusya’nın müttefiklerinin füzeleri kullanmasını yasaklamıyordu.
Üstelik Çin’in hem karada hem de ABD’yi Pasifik’te vurabilen kara kökenli orta menzilli füzeleri geliştirmesini de engellemiyordu.
Bunlar bugünün şartlarında INF anlaşmasının hükmünün kalmadığını gösteriyordu.
*
Trump, Perşembe günü Pentagon’da yeni “Füze Savunma İncelemesi”nin tanıtımındaydı.
“Yabancı rakipler ve haydut rejimler sürekli olarak füze cephanelerini ve ölümcül vuruş yeteneklerini arttırıyor.
ABD’deki hedeflere ulaşabilecek uzun menzilli füzeler geliştirmeye odaklanıyorlar” dedi.
Şubat’ ta ilan ettiği nükleer caydırıcılık ve savunmaya yönelik ABD’nin ana politikası olan incelemenin ana temasının;
Stratejik nükleer silahların büyük ölçüde aşağı çekilerek projeksiyondan ayrılması,
Ve 2010′ dan itibaren dünyada artan nükleer silah tehditlerine karşı nükleer silahların yayılmasını önleme ve nükleer silah sayısını azaltma taahhüdü olduğunu söyledi.
Ama bir kez daha düşük verimli, daha kullanışlı nükleer başlıkların konuşlandırılması çağrısında bulundu…
*
Böylece Başkan Trump, “Yıldız Savaşları Çağı”nı başlattı.
Buna karşı Rusya; ABD’nin bu adımı atması halinde dünyanın daha tehlikeli bir yer olacağını, askeri güç dengesini sağlamak için harekete geçmek zorunda kalacağını,
Çin ise ABD’nin Rusya ile INF anlaşmasından çekilmesiyle küresel silahlanma yarışına yol açacağın , bu durumda Çin’in ulusal güvenliğini korumak için savunma kapasitesini artıracağını açıkladılar…
Ancak Rusya, ABD ve müttefiklerinin ekonomisinin onda birinden daha küçüktür.
Bu perspektifte Rusya’nın ve milyarlık nufusuyla Çin’in ABD ile yüksek teknolojili bir silahlanma yarışında rekabet etmesi mümkün görülmüyor…
*
Nükleer alanda Asya’daki hızlı stratejik bozulma göz önüne alındığında da;
Kuzey Kore’nin konvansiyonel güc yoksulluğu ve tırmanış kontrol kapasitesinin sınırlı oluşu düşünüldüğünde,
Bir çatışmanın başlangıcında tam ölçekli nükleer saldırılar gerçekleştirmeyi stratejik bir tercih olarak kullanacağı açıktır.
Bu yüzden ABD; Kuzey Kore’nin kıtalararası balistik füze yeteneği ve hazırlık aşamasında olan kıtalararası balistik füze kapasitesi karşısında,
Vatandaşları ile Japonya ve Güney Kore gibi müttefiklerinin güvenlik açığına karşı;
Doğrudan bir nükleer karşı saldırı başlatmanın kararlılığındadır…
*
Başkan Trump’ın geliştirmeye yol verdiği nükleer tepki kabiliyeti, füze savunmaları müttefiklere de genişletilmiş caydırıcılık önlemlerini kapsıyor.
Bir denizaltı gemisinde ya da bir uyduda konuşlandırılan balistik füze savaş başlıklarıyla düşük getirili bir seçenek sunmak,
ABD’nin dünyadaki caydırıcılığının boşluğunu doldurmakta çok önemli addediliyor.
*
Bunların sayesinde ana akım medyasının tüm karartmasına rağmen,
Başkan Trump, iki yılda hiçbir ülke veya ülke grubunun ABD önceliğine meydan okuyabileceği fikrinin ne kadar aldatıcı olduğunu neredeyse zahmetsizce gösteriyor.
Bu yazı ne yazık ki, demokrasiyi hiç bir şekilde kavrayamayan Erdoğan ve Türkiye’sini ilgilendirmiyor…
23.1.2019
Yazıları posta kutunda oku