“Sizin ekonominizi mahvederim”
Amerika’dan gelen tehditler her zaman olmuştur.
Amerika’dan gelen tehditler, Türkiye’yi yönetenler tarafından çok ciddiye alınmış ve siyasetlerimiz bu tehdit ve şantajlarla şekillenmiştir.
Siyasi partilerin oluşumunda, hükümetlerin kuruluşunda, dış siyasetin belirlenmesinde Amerika her zaman etkili olmuştur.
Siyasi partilerin programlarında, Amerikan etkisi en müstesna yerini almıştır. Meclisteki tüm siyasi partilerin Parti programlarında NATO ve Batıya bağımlılık ve ABD ile ilişkilerin güçlendirileceği ifade edilmiştir.
Piyasa ekonomisi, Merkez Bankasının bağımsızlığı ve özelleştirmeler gibi başlıklar, sözde piyasa ekonomisi adına, partilerin programlarında yer almıştır.
Gelin size, Trump’ın, “Türk ekonomisini mahvederim” derken nelere güvendiğini açıklayayım.
Avrupa Birliği Lizbon Anlaşmasının 123 maddesi gereğince, Merkez Bankası, bastığı paraları doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devletine veremez. Basılan paralar ticari bankalara verilir. Ticari bankalar Merkez Bankasından aldığı paraları üzerine faizini koyarak devlete satar. Devlet aldığı para kadar borçlanmış olur.
Buna ben paranın özelleştirilmesi diyorum. Siz ne ad verirseniz kabulümdür.
İş keşke bu kadarla kalsa…
Cüzdanımızda veya banka elektronik hesaplarımızda tuttuğumuz paramızın, %85-90’ının, kâr amacı güden ticari bankalar tarafından üretilip tedavüle çıkarıldığını, yani varsayıldığı gibi Merkez Bankası tarafından üretilmediğini biliyor muyuz?
Merkez Bankasının bastığı kaydi para miktarı %15’i geçmez. Onu da doğrudan devlete veremez. Ticari bankalara verebilir.
Çok uluslu şirketlerin ulusal pazarları rahatça kullanabilmesinin olanakları, Merkez Bankasının, dolaylı yollardan uluslararası tekellere bağlanmasıyla sağlanmıştır. Kemal Derviş Kanunları.
Size ait olmayan paranın denetiminin sizde(devlette) olması da imkansızdır. Özelleştirilen kurum ve kuruluşların da kontrolü sizde olmayınca, ekonomiyi sadece faiz artırarak kontrol etmek mümkün olamamaktadır. Zaten para üretenlerin ticari bankalar olması nedeniyle de piyasada ki para miktarını da devlet olarak denetleyemezsiniz.
Dolayısıyla, enflasyondan kurtuluş bir türlü gerçekleşemez.
Amerika’nın şimdilerde İran’a yaptığı şantajların tek nedeni budur. Onun kurduğu piyasa sistemine İran’ı dahil etmek. Ama İran direniyor.
Çok uluslu şirketler istediği kadar para sokup istediği kadar para çıkarıyorsa, o para sizin paranız değildir.
Parayı özelleştirmişseniz, o para sizin paranız olamaz. Miktarını da siz kontrol edemezsiniz.
İşte Trump, Türkiye’nin böyle bir ekonomik yapılanma biçimi içinde olduğunu bildiğinden, sizin ekonominizi mahvederim diyebiliyor.
Evet edebilir. Külliyetli miktarda dolar sokar bir müddet sonra geri çeker. Dışa bağımlı Türk sanayisi çöker. (Keşke böyle bir şey yapsa da kendi işimizi kendimiz yaparak, küllerimizden yeniden doğsak)
Mustafa Kemal’in yönetimde olduğu yıllarda, dünya ekonomilerinde birçok kere kriz olmuş ama Türkiye bunlardan etkilenmemiştir. Çünkü para Türk parasıydı. Osmanlının nasıl battığını ya da batırıldığını bilen Cumhuriyet yöneticileri borç almaktan korkarlardı. Lakin işbirlikçiler içimizi sarınca, bu ilkeler birer birer yok oldu. Elin oğlu da gelip bizi yok edeceğini söyledi.
Bir sonraki yazılarımda, ticari bankaların nasıl para ürettiklerini, kaydi para, kredi çarpanı, Beylik Hakkı ( senyoraj) gibi konular üzerinden açıklamaya çalışacağım.
16.1.2019
Bir yanıt yazın