KIBRIS YİNE BAŞ DÖNDÜRÜYOR
Hüseyin MÜMTAZ
Kıbrıs’ ta sadece üç gün içinde inanılmaz şeyler oldu.
Hangisini anlatayım?
Yazılı, basılı, sözlü bütün tarihin tersine Kıbrıs Türklerinin aslının “devşirme” olduğunun ileri sürülmesi ve nereden icap ettiyse Türkiye’ye “anavatan” denilirken bir zamanlar İngiltere’ye de “üvey anavatan” denildiğinin hatırlanmasını mı?
Kaşla göz arasında askerlik karşıtı bir “vicdanî ret” tartılmasının başlatılmasını mı?
Özgürgün’ün Girne kontenjan adayı “hep gülen adam”ın iki korumasıyla restoranda yemek yemekte olan bir alacaklısını dövdüğü için tutuklanıp, hücrede gecelememek için göğsüm ağrıyor bahanesiyle kaşla göz arasında devlet hastanesine değil de beş yıldızlı özel otel/hastaneye nakledilmesini, oradaki devlet doktorlarının anjiyo önerisine itiraz etmesini mi?
Rezaleti artık ayyuka çıkmış olan izinsiz/kontrolsüz çalışan gece kulüplerini kapatan İçişleri Bakanı’na, bir gece kulübü sahibinin sosyal medyada alenen saldırmasını mı?
Yoksa; 20 Temmuz 1974’de savaş sırasında Türk uçaklarının attığı broşürlerde içimizdeki linobamabakilere hitaben “Türkçe” yazılmış ve “karşıdaki” Yunan askerlerini, RMM’yi, EOKA-B’yi tarif eden “düşmanın sana silah çekendir” ifadesini, Oslo gözlüklerini bir türlü çıkaramadıkları için tersinden bile anlayamayanları mı?
Yerimiz dar, bugünlük “vicdani ret” ile yetinelim.
KKTC’de “mecburî” ve yurt dışında yaşayan başka ülke vatandaşı Kıbrıs asıllılar için “bedelli” askerlik uygulaması vardır.
Savaşa, halen uluslararası hukuka göre “ateşkes“ ile ara verilmiş olduğu için de askerliğini yapmış yükümlüler belli bir yaşa kadar her yıl “bir gün” tazeleme eğitimi için kışlaya çağırılırlar.
Geçen gün bir yükümlü bu “bir gün”e, vicdanı rahatsız olduğu için itiraz etti ve gitmedi.
Mahkeme 2000 lira cezaya, yatırmazsa 20 gün hapse hükmetti.
“Ödemeyeceğim” dedi.
Burada bir mola…
Kuzey Kıbrıs’ta “rahat” bir ruh hali mevcuttur. “Boş verme” demeyelim ama geciktirme, erteleme, sürüncemede bırakma genel kabul gören toplumsal bir tavır olup, bu durumu anlatan en güzel, en çok kullanılan ifade de “Hallederik gardaş”dır.
Sadece özel hayatta değil; devlet, hükümet, meclis, yasa, yargı’da da bu böyledir. Her şey eninde sonunda mutlaka çözülür ama “bir süre” sonra.
Fakat hayrettir bu sefer öyle olmadı.
Her hafta sonu kamuflajlı giysilerinin üzerine tüfek/teçhizat kuşanıp keklik/tavşan avına giden müsellâh cemaat ayağa kalktı, “arkadaşım Yorgo’ya silah doğrultmam” sloganı bir çığ gibi büyüdü.
Yükümlünün “ödemeyeceğim” sözü üzerine 4 koalisyon ortağı derhal harekete geçti, jet hızıyla “askerlik yerine devlet görevi” yasası hazırlandı, meclise sunuldu.
Tasarıya göre, savaş halinde bile vicdani ret hakkı kullanılabilecek. Yasa tasarısında, “Savaş ve benzeri hiçbir olağanüstü hal gerekçesi ile vicdani ret hakkının kullanımı sınırlandırılamaz ve engellenemez” şeklinde bir ibare yer almakta.
Yine tasarıya göre mevcut askerler de vicdani ret hakkından yararlanacak. Bu da yasa tasarısında şu ifadelerle yer aldı: “Vicdani ret hakkından muvazzaflık hizmetini sürdürmekte olan er, erbaş, yedek subay, astsubay ve yedekler de yararlanabilecek”. Meclis’e gönderilen yasa tasarısına göre; ‘vicdani ret hakkını, askerlik çağına gelmiş olup kendisini vicdani retçi olarak tanımlayan, ahlaki, vicdani, siyasi, dini gerekçelerle, yurt ödevini silahlı kuvvetlerde asker olarak yerine getirmek istemeyenler’ elde edecek.
Fakat yasalaşması için belli bir süreçten geçmesi gerekiyordu ve zaman alacaktı.
Başbakan “üzgünüm ama yetişmeyecek, galiba 2000 lirayı ödemeyeceği için hapse girecek” dedi.
KKTC’de nüfus azlığından dolayı kaynak yetersizdir ve güvenlik için zaten sıkıntı çekilmektedir.
Bu yasadan sonra GKK’lığında kimsenin kalmayacağını düşünüyorum.
Ve KKTC’de bu yasa geçerse herhalde Amerika’daki gibi “paralı/profesyonel askerlik şirketleri” yahut Fransız paralı lejyonları kurulacak.
Bakalım ne olacak?13 Ocak 2019
Yazıları posta kutunda oku