19 Aralık’ta Başkan D.Trump “Koalisyon IŞİD’in elindeki toprakları özgürleştirdi ancak IŞİD’e karşı kampanya bitmedi.
IŞİD karşıtı kampanyanın yeni aşamasına geçerken Suriye’den askerlerimizin eve dönüş sürecini başlattık” dedi.
*
21 Aralık’ta İsrail/ Beer Sheva’da Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İsrail liderleri,
Üç ülkeyi birleştirmeyi amaçlayan ” Boru Hattı, Enerji Altyapısı ve Güvenliği Anlaşması” için 5. zirvedeydiler.
Üç ülke Zirve Deklarasyonunda Kıbrıs’ta çözüm müzakerelerinin başlamasına,
Kıbrıs Rum Kesiminin Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde egemenlik haklarını kullanmasına tam destek verdi.
*
Zirvenin ardından İsrail Başbakanı B.Netenyahu sosyal medyada yaptığı açıklamada,
“Kuzey Kıbrıs’ın işgalcisi, ordusu Türkiye’nin içindeki ve dışındaki Kürt köylerinde kadınları ve çocukları katleden Erdoğan İsrail’e vaaz vermesin” ifadesi kullandı…
*
Erdoğan’ın yanıtı da hayli sertti.
“İsrail’in kendi günahlarının, insanlık suçlarının, katliamların, yıkımların hesabını vermeden kimseye ithamda bulunmaya hakkı yoktur.
Bizim Filistinli mağdurlara karşı çıkmamızdan rahatsız olan İsrail Başbakanı iftiralarla, alçak ifadelerle saldırdı.
Netanyahu denilen adam bizi Kıbrıs’ta işgalci olmakla suçluyor. Herhalde dili sürçtü. Kendilerinin Filistin’de işgalci olduklarını söyleyecekti “dedi..
*
O sırada İsrail’de koalisyon ortağı partiler arasında Ultra-Ortodoks Yahudilerin dini okullarında eğitim gören öğrencilerin askere alınmasını öngören yasa tasarısı,
Koalisyon ortakları arasında krize yol açmıştı ki;
Liderler Parlamento’yu feshetme ve Nisan’da erken seçime gitme kararı aldılar…
*
B. Netenyahu, Başbakanlık görevinde ABD Başkanı D.Trump ile işbirliği yaptı.
Böylece Ortadoğu’da çok çalkantılı bir dönemde büyük oranda ülkesinin istikrarını koruyan bir profil çizdi.
*
Öncelikle Trump’ın, “Herhangi bir bölgede sürdürülebilir istikrarlı bir statükonun sağlanabilmesi sonra bunun korunması için;
Yapısal kapasitenin çatışmaları diplomasi yoluyla çözebilme esnekliğinde olması gerekir” düşüncesini destekledi.
Böylece barış ve istikrarın korunması için ilgili tüm oyuncuların sahip oldukları şeyleri elde etmiş olmalarının en iyisi olduğunu anlamasına,
Bu noktada fikir birliğine varılması ve bu birliğin geliştirilerek daha çok iyileştirilmesi için atılan adımlara katkı verdi.
*
Oysa eski Başkan Obama, ABD’nin dengeleyici rolünü bu yöntemle değil belirli limitlere ve kırmızı çizgilere indirgeyerek azaltmıştı.
Böylece hem iyileştirme çabalarını engelleyen kesimleri cesaretlendirmiş,
Hem de bölgedeki vekillerini yanlış zaman ve yanlış yerlerde silahla destekleyerek Ortadoğu sorununun kontrolden çıkmasına neden olmuştu.
*
Başbakan Netenyahu, belli bir coğrafyada birbirleriyle ortak noktalar ve bütünleyici unsurlar ile ilişiklendirilmiş ülkeleri kümeleştirmeye dayandırılan ABD dış politikasına;
Aynı zamanda ülkesinin güvenliği için bölgedeki Rusya ile stratejik bir ittifakı dizayn ederek ek bir destek daha verdi.
Bu ittifak ile Rusya’nın Suriye içerisindeki etkisini ve ittifakın içeriğini İran’a karşı kullanmanın yolunu oluşturdu…
*
B.Netenyahu ayrıca Başkan Trump’ın Aralık 2017’de,
Ortadoğu’daki çok fazla sorunun temelini oluşturan Filistin-İsrail sorununun çözümü yolunda;
Kudüs’ün başkent yapılması,
İsrail’in Arap Dünyası ile ilişkilerini geliştirerek İsrail ve Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü olarak Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılması amacını paylaştı.
*
İsrail’in yakın gelecekte HAMAS’la, sonra İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceğini hep ihtimal dahilinde tutarken,
Askeri Doktrini’ni sarsılmaz bir kararlılıkla yürüttü.
Doktrine göre güvenliğin bir esası da, İsrail’e tehdit oluşturan en uzak mesafedeki füzeleri bertaraf etmeye dayanıyor.
Bu yüzden İsrail, Füze tehdidini nötralize etmek için düşman devletler sınırları ötesinde Güney Sudan gibi koruma daireleri oluşturmaya çalışırken,
Bu stratejinin bir ürünü olarak çözüm bekleyen Suriye ve Irak Kürdistan’ı oluştu.
*
Netenyahu, HAMAS’ın arkasındaki Müslüman Kardeşler örgütünün İslamcı Cihad ideolojisinin kaynağı olduğu,
Bu kaynaktan neşet eden İslamcı terörle yapılacak mücadelenin ortağı,
Bölgesel rakipler Suudi Arabistan ve İran arasında estirilen soğuk savaşla Ortadoğu’daki gücün bu iki ülke arasında dağıtılmasının da partneri oldu.
*
O sırada Suudi gazeteci C.Kaşıkçı’nın İstanbul’da talihsiz ölümünde,
Erdoğan, Suudi Veliaht Prensi M.bin Salman’ın uluslararası duruşuna baskı ve zarar vermek için yapılan sızıntılara ve göstergelere güvendi.
Prens Salman, Başkan Trump ve Başbakan Netenyahu’nun Ortadoğu vizyonunda önemli bir karakterdi.
Sonuçta Erdoğan İsrail-Filistin Barışı’nın beklemeye bıraktı, sürece zarar verdi.
Bugün Prens, pozisyonunda sağlamdır ve babasından sonra Suudi Arabistan Kralı olacaktır.
Ama Türkiye ile olan gergin ilişkilerin yeniden düzelmesi umudu yitirilmiş gibidir…
*
Halbuki Suudi Arabistan, Erdoğan ile iktidara geldiğinden beri yakın ilişkideydi.
Suudiler, Sünni Türkiye’nin Orta Doğu’daki yükselişini Şiî İran’a karşı dengeleyici bir hareket olarak görüyor,
Ayrıca Erdoğan hükümetinin İslamcı yönelimini memnuniyetle karşılıyordu.
*
Ne ki, İran’ın Başkan Obama döneminde Körfez ve Ortadoğu’nun diğer bölgelerine hakimiyetiyle artan tehditi ve İslamcı terörün yükselişi;
Bununla birlikte Katar ve İran’a uygulanan uluslararası yaptırımlarda Türkiye’nin tereddütlü duruşu Suudi Arabistan’ı bu ülkelere karsı ters yönde değiştirdi.
Suudi Arabistan’ın Mısır’daki 2013 darbesini desteklemesi de Türkiye ile olan ilişkilere zarar verdi.
Bugün Türkiye Katar rejimi ile birlikte Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler ideolojisinde siyasal İslamcıları iktidarlara getirme arzusunu paylaşıyor,
İsrail-Filistin Barışı reddediliyor, bunun yerine HAMAS’ın ve Filistin idaresinin antisemitizmi alkışlanıyor.
Ama Suudi Veliaht Prens bölgenin gergin tarihinin bilincindedir ve Ortadoğu barışı için güvenilir bir ortak olmayı sürdürüyor…
*
ABD ve Avrupa’nın NATO üyesi olan Türkiye’nin bir müttefik olup olmadığını değerlendirdiği bu sırada,
Bugün çok fazla İsrailli, Türkiye’yi davranışlarından dolayı bir müttefik olarak kabul etmiyor
Bazıları hükümetin ekonomik, ticari ve kültürel bağlarına vurgu yaparak Türkiye ile ilişkilerinde neler yapabileceğini tartışıyor.
Bazıları Erdoğan’ın görevde kaldığı süre boyunca Türkiye’yi kapatmayı öngörüyor.
*
Sorun İsrail’in ne yapması gerektiğinde odaklanmıştır.
Çünkü Erdoğan’ın, Türkiye’nin lideri olduğu sürece, Kudüs ile Ankara arasındaki bağların bozulmaya devam edeceği,
İki halk arasındaki ilişkilerin zehirlenmeye davam edeceği öngörülüyor..
Gerçi Erdoğan’ın görevinden ayrıldığında ne olacağı bilinmiyor,
Ama İsrailliler dikkatlerini ve kaynaklarını birlikte çalışabilecekleri bir hükümete odaklamaya başlamıştır.
*
Artık ABD’nin çekildiği bir coğrafyanın bilinmezleri çerçevesinde,
Türkiye’nin geride bıraktığı Türkiye gibi zehirlenmemesini sağlamanın sırasının geldiğine inanılıyor…
27. 12. 2018
Yazıları posta kutunda oku