Geçen haftada Türkiye için önemli gelişmeler yaşandı.
Başkan D.Trump ABD askerlerinin Suriye’den çekileceğini duyurdu.
Lefkoşa’da KKTC Cumhurbaşkanı M.Akıncı, BM Genel Sekreteri Geçici Özel Danışmanı J. Holl Lute ile referans kavramlara dair görüştü.
Perşembe günü İsrail/ Beer Sheva’da Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Anastasiades , Yunanistan Başbakanı A.Tsipras ve İsrail Başbakanı B. Netenyahu,
Üç ülkeyi birleştirmeyi amaçlayan ” Boru Hattı, Enerji Altyapısı ve Güvenliği Anlaşması” için 5. üçlü zirvedeydiler.
Tsipras, ” ABD’nin Suriye’den çekilme kararından ve bölgedeki üçüncü ülkeler Türkiye ile İran’ın gelecekteki rolünden endişe duyuyoruz” dedi…
*
Erdoğan, 500 Büyük Hizmet İhracatçısı Ödül Töreni’nde konuştu.
“Türkiye’nin yönetimi, Türkiye’nin iktidarı, dış politikada destan yazmaktadır, destan.
Hem diplomatik anlamda, hem askeri anlamda hem de sınırlarımızın güvenliği anlamında bunu başarmış bir Türkiye var.
Türkiye demokrasisiyle, ekonomisiyle, güvenliğiyle hedeflerine doğru ilerlemektedir” dedi…
Bu ifadeyi duyduğumda, bendenizin gözleri hayretten dışarı fırlayacaktı!
*
Çünkü Doğu Akdeniz geçen on yıldan beri dramatik değişimlere uğruyordu..
Arap Baharı, Mısır’ın askeri devralımı, Suriye’deki iç savaş, mülteci dalgaları,
Türkiye’nin İsrail ve Batı ile kötüleşen ilişkileri bu dramanın en önemli unsurlarıydı.
Yine de bu olağanüstü gelişmeler tek başına bölgeyi dönüştüren güçlerin tam bir resmini sunmuyordu.
Rusya kalıcı bir mevcudiyet kurmakta, Çin ise “Kemer ve Yol Girişimi” için çapa aramaktadır.
Ayrıca, yeni keşfedilen doğal gaz kaynaklarının bölgesel denge gücü ve Avrupa enerji politikası dinamikleri;
Doğu Akdeniz’i en önemli jeostratejik deniz alanlarından birine dönüştürmüş bulunuyordu…
*
Zengin doğalgaz rezervleri Doğu Akdeniz’i ortak girişimlere açtı.
Yeni ittifaklarla birlikte yeni güç dengeleri şekillenmeye başladı.
Bölgenin önemli oyuncusu Türkiye ise;
Ya İsrail, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi’ne meydan okuyarak,
Ya da bölgesel işbirliğini benimseyerek,
Tek başına devam edip etmeyeceğine karar vermesi gereken tarihi bir kavşaktadır…
*
Mısır, İsrail ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin büyük doğalgaz alanlarındaki keşifleri,
Ve Yunanistan üzerinden İtalya’ya ve Batı Avrupa’ya ya da Mısır’a sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) sağlama projeleri;
Bu ülkelerin gaz bulgularından faydalanmanın yanı sıra reel politikanın önünü kesmekle itham ettikleri;
Türkiye’nin neo -Osmanlı dış politikası ile başetmek için ittifak oluşturmalarının bir nedeni oldu.
*
Ankara’nın Ege kıta sahanlığı ve Kıbrıs sorunu ile ilgili Atina ile devam eden kronik anlaşmazlık,
Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler örgütüne verdiği destekle Kudüs’teki işleyişe müdahalesi ve İsrail-Filistin Barışı’nı engellemesi,
Mısır Cumhurbaşkanı Abdal Fattah A-Sisi’nin iktidarını gayrimeşrulaştırma girişimleri;
Aynı bütünde birleştirildi ve bölgesel güçler Ankara’ya karşı ittifak kurdular.
Ayrıca Ankara’nın Suriye kuzeyindeki askeri müdahaleleri de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki konumunu olumsuz etkiliyor.
Öyle ki, Ankara bugün bölgede tam anlamıyla izole edilmiş bulunuyor.
Potansiyel tüm ortak bölgesel projelerden arındırılan Ankara, bölgenin “terminatörü” olmak rolünde ilerliyor…
*
Mesela Türkiye, Kıbrıs münhasır ekonomik bölgesini Kıbrıs sorunu üzerinde bir kaldıraç gibi kullanmak,
Türkiye’nin bir geçişi olmamasına rağmen, büyük doğal gaz boru hattı projesini engellemeye çalışmakla itham ediliyor.
Bunun gibi bir çok konuda Türkiye işbirliği yapmamakla suçlanıyor…
*
Bu bölgesel satranç oyununda projenin temel aktörleri anlaşmazlıkların temellerini analiz ederken,
Başta ekonomik gelişmenin enerjiye bağımlı, boru hattı güzergahlarının stratejik öneme sahip olduğu,
Enerjinin ekonomik yaptırımlar için kullanıldığı yerlerde enerji konularının devletlerinin uzun vadeli politikalarının önemli bileşenleri haline geldiğinden hareket ediyor.
Bu yüzden ham petrol alanları olmayan Doğu Akdeniz ülkeleri, Akdeniz’de sismik keşifler başlatarak servetlerini nakte çevirmeyi öngörüyor..
*
Bu düşünce ile çıkarlarını, dış politikalarını ve bunlarla ilgili anlaşmazlıkları tetikleyen ana dinamikleri Türkiye’ye odaklanarak analizliyorlar.
Önce Doğu Akdeniz’de enerji bulmanın önemi ve bununla ilgili yasal durumun altı çiziliyor.
Daha sonra Türkiye’nin “Değerli Yalnızlık” olarak adlandırılan,
Buna bağlı olarak Türkiye’nin dış politikasında “ahlaksız devletlerle ” ilişkilerini azaltmak anlamına gelen, İslamcı ahlaki değerlere uyarlanan dış politika doktrini ele alınıyor.
Böylece Doğu Akdeniz’deki dinamiklerde Türk dış politikasının mevcut antagonizmi anlaşılmaya çalışılarak jeostratejik bir temel sağlanıyor.
*
Türkiye halihazırda Mavi Akım ve Bakü-Tiflis-Erzurum, Türk Akımı ve TANAP doğalgaz boru hatlarında ev sahibidir.
Doğu Akdeniz boru hattının da Türkiye’den geçmesi halinde, Türkiye küresel enerji piyasasının doğal merkezi olabilecektir.
*
Halbuki Türkiye doğu Akdeniz’deki etkisini artırma çabaları yerine enerjisini;
Levant ve Kuzey Afrika’da siyasi olarak bölünmüş ülkelerde, kimi taraflara verdiği çok proaktif bir destek politikasıyla harcıyor.
Mısır ve İsrail’in Sudan Kanalı ya da Akabe Körfezi’nde Türk gemilerini engelleyebileceğini düşünmeden,
Mısır ve İsrail’e bir mesaj vermek üzere Katar, Somali ve Sudan’da askeri üsler açıyor. Türkiye’nin şimdi bir “Türk Üçgeni”nin olması yadırganıyor…
*
Bu 4 ülke kendi çıkarları için önemli ilerlemeler kaydetmeye devam ederken,
Neo-Osmanlı politika prizması, Türkiye’nin Doğu Akdeniz denklemindeki stratejik, yasal, ekonomik ve sosyal boyutların tümünü görmesini engelliyor.
*
Erdoğan’ın sert retoriği ve İslamcı politikasını meşrulaştırma girişimleri,
Şüphesiz 4 ülkede Türkiye’ye karşı ciddi bir güvensizlik yaratmıştır.
Halbuki 4 ülke Türkiye ile stratejik, yasal ve ekonomik boyutlarda anlaşmazlıklar karşısında önemli bir üstünlüğe sahiptir ki;
Bu onlara iddialı projelerini gerçekleştirme kabiliyeti sağlayabilir.
*
Bu noktada Türkiye yeni bir dönüm noktasında bulunuyor.
ABD’nin uluslararası ilişkilerde güvenlik ve refahın lideri olduğu gerçeği bölgeden askerini çekmesine engel olmamıştır.
Bu yüzden Türkiye’nin bölgedeki “Değerli Yalnızlığa” dayalı bir dış politika doktrininde devam edip etmeyeceği,
ABD’nin bölge ülkelerine vereceği diplomatik destek ve ekonomik yaptırımlar tembihi ile,
4 ülkenin Türk siyasetinde daha fazla baskın olması sonucuna neden olacaktır.
*
Bakarmısınız, türünde en zayıf bir Orgeneral eskisi Hulusi Akar, yine karavana atış yapıyor.
“Ege’de, Kıbrıs’ta yapılan provokasyonların etkisi olmaz, herkes aklını başına toplamalı. Aksi halde bunun bir bedeli olur ” diyor…
Cart kaba kâğıt!
23.12.2018
Bir yanıt yazın