Necdet Buluz
Son yıllarda yargı ile ilgili tartışmalar yoğunlaştı. Yargının bağımsızlığı da tartışmaların ortasına getirildi. Biz, her zaman yargının bağımsızlığını, siyasi çıkarların dışında tutulmasını ve yargı üzerinde gereksiz tartışmaların bu kurumu yıpratabileceğini söyledik.
Yargıya olan güven sarsılmamalıdır. Bir gün bu kurumun hepimize lazım olabileceğini de unutmayalım. Yargı üzerinde oynanan oyunlara da izin vermemek gerektiğini altını çizerek belirtelim.
Bu gününe kadar yargı konusunda yıpratıcı bazı adımların atılması, bu kurumun yıpratılmasına neden olmuştur. Siyasi kavgaların dışında olması ve bağımsızlığını her dönemde koruması gereken yargımız konusunda daha olumlu ve daha dengeli hareket etmemiz kazınılmazdır. Hangi noktada olursak olalım, yargı bağımsızlığını korumak ve bu bağımsız kuruma inanmak zorundayız.
Denge ve Denetleme Ağı’nın hazırladığı raporda, yargı bağımsızlığına dikkat çekildi ve “yargı, kurumsal ve mali olarak bağımsızlaştırılmalı, olası siyasi kavgaların dışına taşınmalı” denildi. Yargı bağımsızlığının da koruma altına alınması gerektiğine vurgu yapıldı.
Peki, çözüm önerileri ne?
Denge ve Denetleme Ağı’nın raporunda bu konu enine boyuna ele alınmış. Biz bu konuda söz fazla uzatmadan yayınlanan rapordaki önemli noktaları sizlere paylaşmak istedik:
“Tutukluluk, bir cezalandırma aracı değil, bir koruma tedbiridir” vurgusu yapılan açıklamada, “Ulusal yargı hükümleri ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre, ortada bir mecburiyet, kaçma ya da delil karartma şüphesi olmadığı sürece esas olan, kişinin özgürlüğünden mahrum edilemeyeceğidir. Ülkemizde son yıllarda şahitlik ettiğimiz ceza yargılamalarındaki makul gerekçeden yoksun ve orantısız tutukluluklar, yargıya duyulan güveni azaltıyor ve uzun vadeli sorunlara kapı aralıyor. Meclis, yürütme organı ve yargı, konuya ilişkin ciddi bir reforma ihtiyaç duyuyor.”
Hakim ve savcıların özellikle insan hakları konusunda eğitilmesi noktasına dikkat çekilen Denge ve Denetleme Ağı’nın açıklamasında, yargı mensuplarının kurumsal ve mali olarak bağımsızlaştırılmaları gerektiğini vurguluyor.
Soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin iyileştirilmesi konusunda ise Denge ve Denetleme Ağı şu önerilerde bulunuyor;
“Hakim ve savcıların bilgi ve birikimlerinin artırılması: Hakim ve savcılar için anayasa yargısı ve uluslararası insan hakları hukukuna ilişkin içtihadın öğrenilmesinin zorunlu kılınması sağlanmalıdır. Eğitimler, mesleki ilkeler ve etik merkezli olmalı; yalnızca meslek öncesi aşamada değil, meslek yaşamı boyunca verilecek meslek içi eğitimlerle de yargı mensuplarının bilgi ve birikimlerinin artırılması sağlanmalıdır. “
Hakim ve savcıların haksız tutukluluk sürelerinin yarattığı kaybın sorumluluğunu paylaşmalarının sağlanması: yargı bağımsızlığını koruma altına almaya dönük, gerekli anayasal ve yasal değişiklik önerilerini de içeren, acil ve kapsamlı bir yargı bağımsızlığı reformu derhal gündeme gelmelidir. Bu öneri hazırlanırken, katılımcı ve müzakereci bir süreç yürütülmeli, amaç yargıyı, kurumsal ve mali olarak bağımsızlaştırarak, olası siyasi kavgaların dışına taşımak olmalıdır.
Ceza yargılamalarında tutuklama gerekçelerinin yetersizliğiyle tutukluluk sürelerinin uzunluğu, yargıya güveni azaltmakta ve uzun vadeli sorunlara kapı aralamaktadır. Meclis, yürütme organı ve yargının bizzat kendisinin, konuya ilişkin ciddi bir reform gündemine ihtiyacı vardır. Tutukluluk, ceza hukuku öğretisinde sıkça vurgulandığı gibi, bir cezalandırma aracı değil, bir koruma tedbiridir. Bu tedbirin alınmasını gerekli kılan koşullar, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, Ceza Muhakemesi Kanununda ve Türkiye’nin taraf olduğu birçok uluslararası sözleşmede açıklıkla sıralanmıştır. Tüm bu belgelerin ortaklaştığı ilke, ortada bir mecburiyet, kaçma ya da delil karartma şüphesi olmadığı sürece kişinin özgürlüğünden mahrum edilemeyeceğidir. Yani tutukluluk istisnai bir önlemdir, kural olarak kabul edilmesi gerekense özgürlüktür.
Oysa özellikle son yıllarda, ülkemizde bu istisnanın, kuralla yer değiştirdiğine dair bir algı oluşmuş, yargılamanın kendisinin fiilen cezaya dönüştüğü görüşü yaygınlaşmış, yargıya duyulan güvensizlik endişe verici seviyelere ulaşmıştır. Kamuoyunda bilinen birçok siyasetçi, sivil toplum çalışanı ve idarecisi ile gazeteci, iddianameleri bile hazırlanmaksızın uzun süreler tutuklu kalmışlardır ve bir kısmı halen tutukludur. Dahası, adı kamuoyuna mal olmamış on binlerce sanık, benzer bir durumla karşı karşıyadır. İlaveten bu sorun, Türkiye açısından yeni değildir; uzun ve yeterli gerekçeden yoksun tutukluluklar, zaman zaman tekraren gündeme gelmektedir. Denge ve Denetleme Ağı, konuyla ilgili daha önce de ilkesel bir duruş sergilemiş ve önerilerini paylaşmıştır.”
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın