Fırat’ın Doğusunun gerçekleri

Fırat’ın Doğusunun gerçekleri

 

Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve Genel Kurmayı, Türkiye-Suriye sınırı boyunca güvenli bir koridor oluşturmak hedefinde. Baba Hafız Esad’ın 1982 yılında Suriye’de PKK’ya kucak açması sonrasında Türkiye’nin maruz kaldığı terör olayları ve sivil halkımıza yapılan saldırılar, gelecekte güven içinde yaşanabilmesi için böylesi bir güvenlik tedbirinin alınmasını şart koşuyor.

Fırat’ın Doğusunun gerçekleri - 12.14.18 Fıratın Doğusu gerçekleri

ABD’nin Orta Doğu’ya ayak basması, 1956 yılında Mısır’ın o zamanki lideri, Cemal Abdul Nasır’ın Süveyş kanalını millileştirme kararını alması ile yaşanan krizle başladı. Süveyş Kanalı, Mısır topraklarında olmasına rağmen işletmesi Fransız ve İngiliz yatırımcıların sahibi olduğu Süveyş şirketine aitti. Millileştirme sonrasında Süveyş Kanalının kontrolünü yeniden ele geçirmek isteyen Fransızlar ve İngilizler, İsrail’i de yanlarına alarak, Mısır’a karşı savaş açtılar.  Mısır ordusunu yenerek Kahire’nin çok yakınlarına kadar geldiklerinde Rusya’nın Avrupa Başkentlerine atom bombası atma tehdidi ve ABD’nin “Benden izin almadan Kahire’ye giremezsiniz, geri çekilin” uyarısından sonra da zoraki olarak geri çekildiler. ABD Porta Doğu’ya adımını bu vesile ile atarken, Fransa’nın ve İngiltere’nin Orta Doğu’daki hakimiyetleri son buldu.

 

Aradan geçen 60 yılda ABD, Orta Doğu’yu istediği gibi yönetti.

Hoşuna gitmeyen, ABD’yi desteklemeyen liderleri, “İran devrimi, 27 Mayıs Devrimi, 1982 İhtilali, Arap Baharı, Gezi Olayları, Irak’ta General Kasım müdahalesi” gibi CIA kurgulu darbelerle ortadan kaldırdı. ABD Ordusunun silah envanterini yenilemek için hurdaya çıkardıktan sonra bir kısmını masraf ederek ham maddeye dönüştüreceği, diğer kısmını da çöpe atacağı silahlarını Orta Doğu ülkelerine -kimi zaman hibe adı altında- zorla vererek, sevinmelerini sağladı. Orta Doğu’da çıkarılan petrolün, uzun bir dönem İran da dahil olmak üzere hepsinin mutlak sahibi oldu ve kağıt üstündeki sahiplerine çay parası vererek memnun etmeye çalıştı. Ürettiği yeni silahları da, koşullu olarak ve kendisinden izin alınmadan hiçbir yerde kullanılamayacağı garantisi ve kısıtlaması ile maliyetinin 10 misline kadar çıkan fahiş fiyatlarla bölge ülkelerine adeta kakaladı.

 

İran, çok daha önceleri, Humeyni ile zincirleri kırdı. Türkiye olayın vahametini, ABD’nin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en ücra köşelerine kadar sızdığını, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra fark etmiş olmasına rağmen söküp atması ve zincirleri kırması neredeyse yarım asırını aldı. Suriye, baba Hafız Esad döneminde Fransa’nın boyunduruğunda çıkarak, Rusya ile işbirliğine başlamıştı. Ürdün daha başından beri girdiği İngiliz hegemonyasına devam etmeyi tercih etti. Irak, General Kasım ile kırdığı zincirlerin bedelini yıllar sonra ABD’nin hayali gerekçeler ile Irak’ı işgal etmesi ile ödedi ve petrol üzerindeki tüm hakimiyetini kaybetti.

 

Aradan geçen 55 yıldan sonra halk tabiri ile “Deniz bitti.” ABD, Orta Doğu’daki mutlak hakimiyetinin neredeyse tümünü yitirme aşamasına geldi. Suriye’de konuşlanmış Rus Birlikleri, askeri hava ve deniz limanları, İrfan Birlikleri belini bükmüş durumda.

 

Türkiye ise ABD için bir başka baş ağrısı.

Geçmiş yıllarda neredeyse uzaktan ıslık çalarak yönettiği Türkiye artık yok. Yerine, kendi silahının yüzde 60’ını ve geri kalan yüzde 40’ın önemli orandaki parçalarını kendi imkanlarıyla üreten, yani savunma ve silah sanayini büyük ölçüde millileştiren, dışa bağımlı olmayan, sözünü dinlemeyen bir Türkiye var.

Öylesi bir baş ağrısı ki bu Türkiye, artık ABD, Orta Doğu’da Türkiye’nin onay vermeyeceği hiçbir planın gerçeklemeyeceğini çok iyi öğrenmiş durumda.

 

Rahip Brunson’un ABD’ye iadesi ne denli Trump için bir zafer ise, Türkiye için de o denli büyük kazanımlar içeren bir zafer. Türkiye’nin kazanımları, zirvesinde rahip Brunson’un oturduğu buz dağının gözle görülmeyen kısmında. İade perdesinin arkasında bir dizi Türkiye’nin taleplerini içeren ve ABD’nin de ister istemez onayladığı koşullar var. Bunlardan bir tanesi de Türkiye’nin Suriye sınır boyunca güvenli koridor oluşturması. PYD (Demokratik Birlik Partisi – Partiya Yekîtiya Demokrat) ve onun silahlı yapılanması YPG (Halk Koruma Birlikleri – Yekîneyên Parastina Gel) tamamen ABD’nin kurduğu vekil bir kuruluş ve silahlı birim. İşte Rahip Brunson olayının püf noktası da burada. Malikiye-Tirpe Sipiye-Kamışlı-Amude-Darbasiye-Serakanya-Ayn el Arap-Afrin hattında Türkiye’nin güvenli bölge oluşturacağı ve YPG’nin bu hattın güneyinde kalacağı.

ABD, kerhen Türkiye’nin Fırat’ın Doğu’suna Harekat başlatacağını “Kabul edilemez” şeklinde açıkladı ama gerçekte Orta Doğu’da kalmaya devam etmesi Türkiye’ye bağlı olduğu için sesini daha fazla çıkarmamayı tercih ediyor.

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN

Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: [email protected] (Kişisel) , [email protected] (Akademik)

Facebook: AtaAtun1

Fırat’ın Doğusunun gerçekleri - 12.14.18 Fıratın Doğusu gerçekleri

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir