Azrail ile Görüşme

Az haber göndermedim geceleri Azrail'e. Severim kendisini. O da işinde ekmeğinde... Dürüstçe işini yapanı sever gönlü temiz olanlar. Hatta bir keresinde çok merak etmiş 'kimdir bu devamlı haber yollayan adam?' diye; kalkıp kendi bile geldi beni görmeye. Hani herkes 'Allah gecinden versin.'deyip, hayata tutunur ya ölenlerin arkasından. Bizim aykırı tavrımız kendisinin dikkatini çekince, onca işine bir kereliğine ara verip bana geldi yani! Tam da o gelmeden yedi dakika önce kayıtlarımı tutan meleklerle gerçekleştirdiğim başarısız bir toplantıdan daha çıkmıştım. Onların bana söylediği, hatırladığım son cümle ise; "Olmaz öyle şey kardeşim! Biz senin ipini çekmekle değil, seni her anında izleyip, notlarını tutup, çok kritik noktalarda da sana nazik müdahaleler yapmakla görevliyiz." idi... Son bir kaç yıl o kadar bezmiştim ki yaşamakta olduğum hayattan... "E zaten nihai amacım benim bu katmanla olan hesaplarımı kapatıp, bir üst katmana, yani yuvaya zıplamam değil mi?" deyip, meleklerimin anlayışına sığınmıştım. Baktım onlardan red kararı geliyor; kafamı önüme eğip, yine Azrail'e haber göndermiştim ki, on dakika sonra karşımda bitmişti o da. Dedim ki ona: - Yahu Azrail. Sen de meleksin ve görevin bizlerin ipimizi çekip, bizi buradan almak değil mi? Çok bunaldım, bezdim artık kardeşim! Öyle bir çıkmazdayım ki; yani toparlamam için evliya filan olmam lazım!? Hem bak sen bu işi profesyonel olarak yapmıyor musun zaten? Gel bak... Aha burada sana hiç itiraz etmeyecek, kendi isteğiyle teslim olan akarsız, kokarsız bir müşteri var. Bitir işi; al beni de yürü ileriye doğru kardeşim! Azrail şöyle cevapladı: - Hoop dedik! Dur bakalım orada! Bir kere; ben senin istediğin zaman ve iş programına göre değil, kaydı düşülmüş olan ölüm zamanına göre, saniye sektirmeden gelirim, seni alır giderim. Herkesin kendi isteğine bırakılsaydı; nerede kalacaktı Dünya'nın bin türlü dertle, çileyle dolu, özel kurgulanmış tatbikat ortamı olmasının önemi?! Ben senin yediğin boklara, yaptığın fedakarlıklara, yazdıklarına, kaydettiğin konuşmalara hiç karıştım mı? Sen de bizim sanatımıza karışma bakalım! Sen git bir yüzünü yıka, otur arkana yaslan, sevdiğin birileri ile görüş, karşılıklı otur kahve iç ve hayatına elindekilerle devam et. Ben zaten seni de en uygun zamanda 'pat' diye gelip alırım. İşin o kısmını sen kafana takma. Ben de ona şöyle cevap verdim: - E tamam da babam. Ben şimdi bunca derdi artan şekilde çekmeye devam edersem; ya kendimi, ya da birilerini keseceğim?.. Sonra?.. Sıyrılır mıyım peki bu işten öldükten sonra? Azrail cevapladı: - Birader bak... Her şey yerinde, zamanında ve yoluna göre ilerler bu alemde. Kendini veya başkasını kesmekte de özgürsün. Ama sonrasında ne olacağını da o durum garçekleşince görürsün. Ya da gidip, ihtimalleri çoğunun yaptığı gibi sıkı bir falcıya danışacaksın. İhtimallerine karışmak beni çok aşan bir şey... Riski siz zaten bu küreye gelmekle kendiniz üstlendiniz. Haydi bakalım kardeş! Ben kaçar... Burada sana verdiğim zaman süresince canını almam gereken tam yetmiş yedi kişinin işini ertelemiş oldum. Ve Azrail o saniyede yanımdan buharlaşır gibi kayboldu. Tam o sırada kendime geldiğimde havada süzülüyordum! Nereye doğru mu süzülüyordum!? İntihar etmek için boynuma geçirdiğim urganın tavandan kurtulmasıyla üzerinden düşmekte olduğum sandalyeden zemine doğru süzülüyordum! Saniyede yerle bir seviyede buluşan başımın zemine sertçe vurması ile iyice aklım başıma gelmişti. Ellerimden destek alarak, oturur şekilde doğrulduğumda hemen sol tarafımda yere bırakılmış, üzerinde uzunca bir not olan kağıt gördüm.
 
Notta şöyle yazıyordu: Sen daha beni çağırmadan çok önce ben yanına gelmiştim ve kendini tavana asmanı izliyordum. İlginç bir ruh olduğun için izleyici olarak gelmiştim oraya. O dakika ben de ne olacağını bilemedim, çünkü kayıtlı zamanın henüz bitmemişti. Meleklerin yardım edip, intiharını engellemek istediler, ama ben engel oldum ve "Durun. Bakalım ne yapacak?" dedim. Urganı tavandaki avizenin demirine iyi bağlayamamışsın. Tam urganı boynuna geçirdin, kendini bıraktın; bir kaç saniye sonra paldır küldür yere yapıştın! Zamanın gelmemişti kısacası! Üzerinden tren bile geçseydi, yine ölmeyecektin! Sonunu bilmediğin bir riski yaşaman kaderinde yok senin oğlum! Merak etme; o yolla gidişin programında olsaydı, inan buna da kimse engel olamazdı. Sen iyisi mi git şimdi bir yüzünü yıka,  otur arkana yaslan, sevdiğin birileri ile görüş, karşılıklı otur kahve iç ve hayatına elindekilerle devam et. Büyük bir şeye tekrar girişmek istersen de bana sorma. Ben zaten orada seni bekliyor olurum!.. Ömer Dalman
ARZ
07.12.2018 - ömer dalman 1

Az haber göndermedim geceleri Azrail‘e.
Severim kendisini. O da işinde ekmeğinde… Dürüstçe işini yapanı sever gönlü temiz olanlar.
Hatta bir keresinde çok merak etmiş ‘kimdir bu devamlı haber yollayan adam?’ diye; kalkıp kendi bile geldi beni görmeye. Hani herkes ‘Allah gecinden versin.’deyip, hayata tutunur ya ölenlerin arkasından. Bizim aykırı tavrımız kendisinin dikkatini çekince, onca işine bir kereliğine ara verip bana geldi yani!
Tam da o gelmeden yedi dakika önce kayıtlarımı tutan meleklerle gerçekleştirdiğim başarısız bir toplantıdan daha çıkmıştım. Onların bana söylediği, hatırladığım son cümle ise; “Olmaz öyle şey kardeşim! Biz senin ipini çekmekle değil, seni her anında izleyip, notlarını tutup, çok kritik noktalarda da sana nazik müdahaleler yapmakla görevliyiz.” idi…
Son bir kaç yıl o kadar bezmiştim ki yaşamakta olduğum hayattan… “E zaten nihai amacım benim bu katmanla olan hesaplarımı kapatıp, bir üst katmana, yani yuvaya zıplamam değil mi?” deyip, meleklerimin anlayışına sığınmıştım. Baktım onlardan red kararı geliyor; kafamı önüme eğip, yine Azrail’e haber göndermiştim ki, on dakika sonra karşımda bitmişti o da.
Dedim ki ona:
– Yahu Azrail. Sen de meleksin ve görevin bizlerin ipimizi çekip, bizi buradan almak değil mi? Çok bunaldım, bezdim artık kardeşim! Öyle bir çıkmazdayım ki; yani toparlamam için evliya filan olmam lazım!? Hem bak sen bu işi profesyonel olarak yapmıyor musun zaten? Gel bak… Aha burada sana hiç itiraz etmeyecek, kendi isteğiyle teslim olan akarsız, kokarsız bir müşteri var. Bitir işi; al beni de yürü ileriye doğru kardeşim!
Azrail şöyle cevapladı:
– Hoop dedik! Dur bakalım orada! Bir kere; ben senin istediğin zaman ve iş programına göre değil, kaydı düşülmüş olan ölüm zamanına göre, saniye sektirmeden gelirim, seni alır giderim. Herkesin kendi isteğine bırakılsaydı; nerede kalacaktı Dünya’nın bin türlü dertle, çileyle dolu, özel kurgulanmış tatbikat ortamı olmasının önemi?! Ben senin yediğin boklara, yaptığın fedakarlıklara, yazdıklarına, kaydettiğin konuşmalara hiç karıştım mı? Sen de bizim sanatımıza karışma bakalım! Sen git bir yüzünü yıka, otur arkana yaslan, sevdiğin birileri ile görüş, karşılıklı otur kahve iç ve hayatına elindekilerle devam et. Ben zaten seni de en uygun zamanda ‘pat’ diye gelip alırım. İşin o kısmını sen kafana takma.
Ben de ona şöyle cevap verdim:
– E tamam da babam. Ben şimdi bunca derdi artan şekilde çekmeye devam edersem; ya kendimi, ya da birilerini keseceğim?.. Sonra?.. Sıyrılır mıyım peki bu işten öldükten sonra?
Azrail cevapladı:
– Birader bak… Her şey yerinde, zamanında ve yoluna göre ilerler bu alemde. Kendini veya başkasını kesmekte de özgürsün. Ama sonrasında ne olacağını da o durum garçekleşince görürsün. Ya da gidip, ihtimalleri çoğunun yaptığı gibi sıkı bir falcıya danışacaksın. İhtimallerine karışmak beni çok aşan bir şey… Riski siz zaten bu küreye gelmekle kendiniz üstlendiniz. Haydi bakalım kardeş! Ben kaçar… Burada sana verdiğim zaman süresince canını almam gereken tam yetmiş yedi kişinin işini ertelemiş oldum.
Ve Azrail o saniyede yanımdan buharlaşır gibi kayboldu.
Tam o sırada kendime geldiğimde havada süzülüyordum! Nereye doğru mu süzülüyordum!? İntihar etmek için boynuma geçirdiğim urganın tavandan kurtulmasıyla üzerinden düşmekte olduğum sandalyeden zemine doğru süzülüyordum!
Saniyede yerle bir seviyede buluşan başımın zemine sertçe vurması ile iyice aklım başıma gelmişti. Ellerimden destek alarak, oturur şekilde doğrulduğumda hemen sol tarafımda yere bırakılmış, üzerinde uzunca bir not olan kağıt gördüm.
 
Notta şöyle yazıyordu:
Sen daha beni çağırmadan çok önce ben yanına gelmiştim ve kendini tavana asmanı izliyordum. İlginç bir ruh olduğun için izleyici olarak gelmiştim oraya. O dakika ben de ne olacağını bilemedim, çünkü kayıtlı zamanın henüz bitmemişti. Meleklerin yardım edip, intiharını engellemek istediler, ama ben engel oldum ve “Durun. Bakalım ne yapacak?” dedim. Urganı tavandaki avizenin demirine iyi bağlayamamışsın. Tam urganı boynuna geçirdin, kendini bıraktın; bir kaç saniye sonra paldır küldür yere yapıştın! Zamanın gelmemişti kısacası! Üzerinden tren bile geçseydi, yine ölmeyecektin! Sonunu bilmediğin bir riski yaşaman kaderinde yok senin oğlum! Merak etme; o yolla gidişin programında olsaydı, inan buna da kimse engel olamazdı. Sen iyisi mi git şimdi bir yüzünü yıka,  otur arkana yaslan, sevdiğin birileri ile görüş, karşılıklı otur kahve iç ve hayatına elindekilerle devam et. Büyük bir şeye tekrar girişmek istersen de bana sorma. Ben zaten orada seni bekliyor olurum!..
Ömer Dalman
ARZ
07.12.2018
Az haber göndermedim geceleri Azrail'e. Severim kendisini. O da işinde ekmeğinde... Dürüstçe işini yapanı sever gönlü temiz olanlar. Hatta bir keresinde çok merak etmiş 'kimdir bu devamlı haber yollayan adam?' diye; kalkıp kendi bile geldi beni görmeye. Hani herkes 'Allah gecinden versin.'deyip, hayata tutunur ya ölenlerin arkasından. Bizim aykırı tavrımız kendisinin dikkatini çekince, onca işine bir kereliğine ara verip bana geldi yani! Tam da o gelmeden yedi dakika önce kayıtlarımı tutan meleklerle gerçekleştirdiğim başarısız bir toplantıdan daha çıkmıştım. Onların bana söylediği, hatırladığım son cümle ise; "Olmaz öyle şey kardeşim! Biz senin ipini çekmekle değil, seni her anında izleyip, notlarını tutup, çok kritik noktalarda da sana nazik müdahaleler yapmakla görevliyiz." idi... Son bir kaç yıl o kadar bezmiştim ki yaşamakta olduğum hayattan... "E zaten nihai amacım benim bu katmanla olan hesaplarımı kapatıp, bir üst katmana, yani yuvaya zıplamam değil mi?" deyip, meleklerimin anlayışına sığınmıştım. Baktım onlardan red kararı geliyor; kafamı önüme eğip, yine Azrail'e haber göndermiştim ki, on dakika sonra karşımda bitmişti o da. Dedim ki ona: - Yahu Azrail. Sen de meleksin ve görevin bizlerin ipimizi çekip, bizi buradan almak değil mi? Çok bunaldım, bezdim artık kardeşim! Öyle bir çıkmazdayım ki; yani toparlamam için evliya filan olmam lazım!? Hem bak sen bu işi profesyonel olarak yapmıyor musun zaten? Gel bak... Aha burada sana hiç itiraz etmeyecek, kendi isteğiyle teslim olan akarsız, kokarsız bir müşteri var. Bitir işi; al beni de yürü ileriye doğru kardeşim! Azrail şöyle cevapladı: - Hoop dedik! Dur bakalım orada! Bir kere; ben senin istediğin zaman ve iş programına göre değil, kaydı düşülmüş olan ölüm zamanına göre, saniye sektirmeden gelirim, seni alır giderim. Herkesin kendi isteğine bırakılsaydı; nerede kalacaktı Dünya'nın bin türlü dertle, çileyle dolu, özel kurgulanmış tatbikat ortamı olmasının önemi?! Ben senin yediğin boklara, yaptığın fedakarlıklara, yazdıklarına, kaydettiğin konuşmalara hiç karıştım mı? Sen de bizim sanatımıza karışma bakalım! Sen git bir yüzünü yıka, otur arkana yaslan, sevdiğin birileri ile görüş, karşılıklı otur kahve iç ve hayatına elindekilerle devam et. Ben zaten seni de en uygun zamanda 'pat' diye gelip alırım. İşin o kısmını sen kafana takma. Ben de ona şöyle cevap verdim: - E tamam da babam. Ben şimdi bunca derdi artan şekilde çekmeye devam edersem; ya kendimi, ya da birilerini keseceğim?.. Sonra?.. Sıyrılır mıyım peki bu işten öldükten sonra? Azrail cevapladı: - Birader bak... Her şey yerinde, zamanında ve yoluna göre ilerler bu alemde. Kendini veya başkasını kesmekte de özgürsün. Ama sonrasında ne olacağını da o durum garçekleşince görürsün. Ya da gidip, ihtimalleri çoğunun yaptığı gibi sıkı bir falcıya danışacaksın. İhtimallerine karışmak beni çok aşan bir şey... Riski siz zaten bu küreye gelmekle kendiniz üstlendiniz. Haydi bakalım kardeş! Ben kaçar... Burada sana verdiğim zaman süresince canını almam gereken tam yetmiş yedi kişinin işini ertelemiş oldum. Ve Azrail o saniyede yanımdan buharlaşır gibi kayboldu. Tam o sırada kendime geldiğimde havada süzülüyordum! Nereye doğru mu süzülüyordum!? İntihar etmek için boynuma geçirdiğim urganın tavandan kurtulmasıyla üzerinden düşmekte olduğum sandalyeden zemine doğru süzülüyordum! Saniyede yerle bir seviyede buluşan başımın zemine sertçe vurması ile iyice aklım başıma gelmişti. Ellerimden destek alarak, oturur şekilde doğrulduğumda hemen sol tarafımda yere bırakılmış, üzerinde uzunca bir not olan kağıt gördüm.
 
Notta şöyle yazıyordu: Sen daha beni çağırmadan çok önce ben yanına gelmiştim ve kendini tavana asmanı izliyordum. İlginç bir ruh olduğun için izleyici olarak gelmiştim oraya. O dakika ben de ne olacağını bilemedim, çünkü kayıtlı zamanın henüz bitmemişti. Meleklerin yardım edip, intiharını engellemek istediler, ama ben engel oldum ve "Durun. Bakalım ne yapacak?" dedim. Urganı tavandaki avizenin demirine iyi bağlayamamışsın. Tam urganı boynuna geçirdin, kendini bıraktın; bir kaç saniye sonra paldır küldür yere yapıştın! Zamanın gelmemişti kısacası! Üzerinden tren bile geçseydi, yine ölmeyecektin! Sonunu bilmediğin bir riski yaşaman kaderinde yok senin oğlum! Merak etme; o yolla gidişin programında olsaydı, inan buna da kimse engel olamazdı. Sen iyisi mi git şimdi bir yüzünü yıka,  otur arkana yaslan, sevdiğin birileri ile görüş, karşılıklı otur kahve iç ve hayatına elindekilerle devam et. Büyük bir şeye tekrar girişmek istersen de bana sorma. Ben zaten orada seni bekliyor olurum!.. Ömer Dalman
ARZ
07.12.2018 - ömer dalman

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir