ATATÜRK ve 2’nci ABDÜLHAMİT
HÜSEYİN MÜMTAZ
Atatürk ile Abdülhamit’i aynı başlıkta kullanmak hiç istemezdim ama bazı şeyleri yerli yerine oturtmak için mecbur kaldım.
Biliyorsunuz, israfta tasarruf olmaz!
Erzurum Palandöken Belediye Başkanı Orhan Bulutlar, 14 bin metrekarelik alan üzerine inşa edilmekte olan ve maliyetinin 22 milyon TL’yi bulması beklenilen ‘akıllı’ nikâh sarayı için şunları söylemiş;
“— Burası ilçemizin yeni gözdesi olacak. Evlenecek genç çiftlerimizin bütün ihtiyaçları bu mekânda karşılanacak ve yine konuklar da nezih bir ortamda dünya evine giren kardeşlerimizin bu mutlu anına şahitlik edecekler. Nikâh sarayımız, mutlu ve huzurlu ailelerin kurulmasında atılmış ilk adım olacak. Abdülhamid Han’ın vefatının 100’ün yılı hasebiyle bu yatırımı Cennet Mekân Abdülhamid Han’a ithâfen inşa edip ilçemize kazandıracağız”.
Palandöken Belediyesi’nin Nikah Sarayı’nın içerisinde açık ve kapalı otopark, mescit, sığınak, takı ve kutlama fuaye alanları, terzi, kuyumcu, çiçekçi, şekerci, fotoğrafçı, kuaför, gelin ve damat dinlenme odaları, güvenlik sistemi, restoran ve nikâh salonu yer alacakmış.
Abdülhamit’i neden sevmediğimi, sevmek mecburiyetinde olmadığımı burada uzun uzun tekrarlamak niyetinde değilim.
Yalnız sicil dosyasında, Rus ilerleyişi karşısında sıkıştığında İngiliz hücumbotu Antelope’ye binip kaçmak üzere İngiliz Sefiri kebiri Layard’a müracaat notu bulunduğunu “da” hatırlatmak isterim.
“Ağabey Abdülhamit’in İngiliz zırhlısı Antelope’yi, kardeşi Vahdettin’in İngiliz zırhlısı Malaya’yı kullandığı gibi kullan(a)mamış olması; ne onun böyle bir istekte bulunduğu, ne de diğerinin binip kaçtığı gerçeğini örtbas etmeye, gerçek tarihten silmeye yetmez…
Nepotik bir gelenek demek ki…”
Palandöken Belediye Başkanı bunu değil, sadece Türk Tarih Kurumu’nun resmî sitesinde yer alan “Osmanlı Padişahları” bölümünü okumuş olmalı ki 22 milyon tl.lik “saray”ı “cennetmekân”ın “ölümünün 100’üncü yılı hasebiyle” inşa ettiriyormuş!
TTK “cennetmekân”dan bahsederken resmî sitesinde şu satırlara yer verir;
“…Sultan İkinci Abdülhamid, yıkılmak üzere olan Osmanlı Devleti’ni uyguladığı politikalarla 33 yıl ayakta tutmayı başarmış bir padişahtır.
Hayırsever ve cömert bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid, sıradan bir vatandaş gibi yaşardı. Yunan seferi sırasında, kendisine hazinede yeterli para bulunmadığı söylenince, atalarından kalma şahsî servetinden masrafları karşılamış, bunu devletten geri almamıştı.
Boş vakitlerini marangozhanede geçirir, harika eşyalar yapar, bunları sattırır ve parasını fakire fukaraya dağıttırırdı. Son derece şefkatli bir insan olan Sultan İkinci Abdülhamid’in kendisini öldürmek isteyenleri bağışlaması, dünya siyaset tarihinde ender rastlanan bir olaydır…”
Meraklıları daha objektif bilgi için şunları da okuyabilir;
TTK’nın söylediğinin aksine Abdülhamid’in 33 yıllık saltanat döneminde Osmanlı Tunus, Mısır, Kıbrıs, Sırbıstan, Karadağ ve Romanya olmak üzere 1 milyon 592 bin 806 kilometre kare toprak kaybedilmiştir. Abdülhamid döneminde kaybedilen topraklar bugünkü Türkiye’nin iki katıdır.
Peki, Atatürk ile Abdülhamit’in hayat çizgileri nerede kesişmiştir?
Abdülhamit’in devr-i saltanatı 1876-1909 arasıdır.
Demek ki Atatürk, Abdülhamit’in 5’inci saltanat yılında doğmuştur.
Atatürk’ün doğduğu 1881’de, yâni saltanatın 5’inci yılında Düyunu Umumiye kurulmuş, devletin bütün gelirlerine el konulmuştur. Yedi kişilik yönetim kurulu İngiliz, Alman, Fransız, İtalyan, Avusturyalı’lardan oluşuyordu.
Bu uluslararası haciz kuruluşu Lozan’la lâğvedilmiş, Osmanlı’nın borçlarını Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Türkiye’si ödemiştir.
Atatürk ile Abdülhamit’in hayat çizgileri, Mustafa Kemal 25 yaşındayken Bekirağa Bölüğü’nde kesişir.
Önce tutuklanır, Yıldız Sarayı’nda sorgulanır sonra Bekirağa Bölüğü’ne atılır. Abdülhamit’e kafa tutanların tıkıldığı berbat bir zindandır Bekirağa.
Genç kurmay yüzbaşı iki ay sonra Şam’a sürülür. Mustafa Kemal orada Abdülhamit’e karşı “VATAN ve HÜRRİYET” Cemiyetini kurar, sonra aynı cemiyetin Selânik Şubesini açar.
Şimdi, yâni 100 yıl sonra bile hayli gündemde olan Suriye ve Şam hakkında yıllar sonra şöyle yazacaktı;
“Suriye şayan-ı merhamet hâle gelmiştir, vali yok, kumandan yok, İngiliz propagandası çok, İngiliz teşkilât-ı hafiyesi her tarafta faaliyette, ahali hükümetten tiksiniyor, İngilizlerin yolunu gözlüyor”.
(“MUSTAFA KEMAL”. Yılmaz Özdil. Kırmızı Kedi Yay. İstanbul Ekim 2018. Sayfa 81)
Abdülhamit’e karşı Vatan ve Hürriyet’ten yıllar sonra KUVVA-İ MİLLİYE’yi kuran Mustafa Kemal hakkında, bu defa kardeşi Vahdettin şu idam fermanını yayınlayacaktır.
“Kuvayı Milliye adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp yıkmaya kalkışmak suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan, Üçüncü Ordu Müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli Mustafa Kemal Efendi, Eski yirmi yedinci fırka kumandanı miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf Bey, Eski yirminci kolordu kumandanı Mirliva Salacaklı Fuat Paşa ile Eski Vaşington elçisi ve Ankara milletvekili Midillili Alfred Rüstem ve sıhhiye eski müdürü İstanbullu Doktor Adnan Bey ile Üniversite Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanımın, ayrıntıları 11 Mayıs 1336 (1920) tarihli ve 20 numaralı karar tutanağında yazılı olduğu üzre, Mülkiye Ceza Kanunu’nun kırk beşinci maddesinin birinci fıkrası delaletiyle elli beşinci maddesinin dördüncü fıkrası ve elli altıncı maddesi uyarınca, sahip oldukları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi ünvanlarının kaldırılmasına ve idamlarına, halen firarda bulunmaları dolayısıyla kanun hükümleri gereğince mallarının haczedilerek, usulüne göre idare ettirilmesine dair İstanbul bir numaralı sıkıyönetim mahkemesi tarafından gıyaben verilen hüküm ve karar, ele geçirildiklerinde tekrar yargılanmak üzere tasdik edilmiştir.
Bu Padişah Buyruğu’nu yürütmeye Harbiye Nazırı görevlidir.
24 Mayıs 1336 (1920)
Sadrazam ve Harbiye Nazırı Vekili
Damad Ferid
ONAY
Mehmet Vahidüddin”
20 gün sonra 2019’a gireceğiz.
19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkışın ve 7 Ağustos 1919 da Erzurum Kongresi’nin “YÜZÜNCÜ YIL”larıdır.
Abdülhamit için bunları yapan Palandöken Belediyesi’nin, o gün Erzurum Kongresi “hasebiyle” Atatürk’e “ithafen” bu defa hangi akıllı sarayları açacağını hakikaten büyük bir merakla beklemekteyim.
Tabii Samsun, Havza, Amasya ve Sivas Belediyeleri de kendilerini unuttuğumuzu zannetmesinler.
Onlar da kendi “100’üncü YIL” kutlamaları için mutlaka bir şeyler düşünmektedirler!
9 Aralık 2018
Yazıları posta kutunda oku