Fransa geçen yılın pompa fiyatında yüzde 20 artışa yol açan akaryakıtta vergi artışı yaptı.
Toplumsal eşitsizliğe karşı bastırılmış öfkenin dizginsiz bir şekilde taşmasına tanık olundu…
Her kesimden yüzbinlerce Fransız bütçelerini ağırlaştıran bu zammı protesto etmek için,
Dört haftadır her Cumartesi flüoresanlı sarı ceketler giyiyorlar.
Karayollarını barikatlar ve yavaş hareket eden kamyon konvoylarıyla kapatıyor,
Yakıt istasyonlarına, alışveriş merkezlerine ve fabrikalara erişimi engelliyorlar…
“Sarı Yelekliler” hareketi, Fransa’da “6. Cumhuriyet”e giden yolu açmış görünüyor…
*
O sırada demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin çokça tartışıldığı, yönetiminde İslamcı cihadizmin yaşandığı Türkiye’de
Erdoğan Fransa’daki gelişmeleri şöyle değerlendirdi.
“Umarım yakında Paris sokaklarında “Zulüm 1789’da başladı” yazıları görmeyiz.
Avrupa demokrasi dersinden de, insan hakları dersinden de, özgürlükler dersinden de sınıfta kalmıştır.
Üzerinde çok titredikleri güvenlik ve refah duvarları, mülteciler veya Müslümanlar tarafından değil bizzat kendi vatandaşlarınca sarsılmaya başlamıştır” dedi.
Türkiye’de bir kez daha insanların yüzü kızardı ve utandılar…
*
Çünkü Erdoğan’ın bu eleştirisinin muhatabı olan çağdaş insanların kültürü;
Aristoteles’in “İnsanların politik kapasitesi gelişime açıksa, devleti doğanın yüce bir gerekliliği olarak ele alması gerekir.
İnsanın bir medeniyet kurma olasılığı, gücünün sınırıyla birlikte bahşedilen akla da bağlıdır” düşüncesinden neşet ediyor.
*
Nitekim insanlar uzun bir süreçte “Din’in” özel bir mesele olduğu düşüncesinde yetkinleşmiş,
Vicdan özgürlüğü adına inananların inanmayanlar aleyhine sahip oldukları tüm kamusal ayrıcalıklar kaldırılmış,
Din’in Devlet içinde egemen güç haline gelmesi reddedilmiştir.
*
Nihayet 1789’da Fransız Devrimi ile Fransa’daki mutlak monarşi devrilmiş, yerine cumhuriyet kurulmuş,
Roma Katolik Kilisesi ciddi reformlara gitmeye zorlanmıştır.
1789 tarihi çağdaşlığın bir dönüm noktasıdır, insan toplumlarının gelişiminin en büyük kaynağıdır.
*
1789’da devletin kanun çıkarmasının günahkâr insan işi olduğu kabullenilmiş,
Tanrı’nın devlet hayatında ortaya çıkan tarafsız ve görünür iradesine sorgusuz biat kalkarken,
Sonuçta bunu başarabilen kimi ülke özgür akıl ve vicdan üzerinden Çağdaşlığın ve Özgürlüğün temsilcisi olmuştur.
Bugün, çağdaş devletlerin ezeli karakterini, bu birikimle demokrasi kültüründe pekişmiş insanların yasal teşkilatı olan milletler oluşturuyor…
Söz konusu bir Yahudi Milleti, Hristiyan Milleti ya da İslam Milleti değil Fransız Milleti, Alman Milleti, Türk Milleti’dir…
*
Bugün bu çerçeveden iki sonuç beliriyor.
1- Devletler yaşamı olanaklı kılmak için yasal biçimde oluşturulmuş insanlar topluluğu olarak devam ederken,
Eşit derecede bağımsız güçlere karşı kendisini ortaya koymak için kesinlikle güçlü olmak zorundadır.
Bu milletlerin sürekli çatışması, düşmanlıkların bastırılması arzusundan doğan tarihin büyüklüğü anlamına geliyor.
2- Milletlerin doğasını oluşturan var olmak, geleceğe sahip olmak hakkı tarih boyunca dünya imparatorluğuna karşı verilen doğal tepkidir.
Bu nokta da evrensel bir egemenliğin oluşamayacağını, uluslararası çelişkilerin çözülmesinin nihai olanağının bulunmadığını, millet fikrinin baskın bir politika olduğunu,
Milletlerin medeniyetlerinde yükselme eğiliminin milletler arasındaki farkı kesin olarak belirleyen unsur olduğu sonucudur…
Bunlar bugünün insan topluluğunun olmazsa olmaz esaslarıdır…
*
Madem devletler yasal açıdan üzerindeki herhangi bir güce tahammül edemeyeceği kadar mutlak bir ahlaki üstünlüğe,
Düşmanca etkilerden korunmak için türlü kaynakları gerektiren esnek ve göreceli yasal egemenliğe sahip ve bunu temel standart haline getirmiştir;
O halde iki ayrı fikir mevcut olmaz ve tarihinde hiçbir siyasi, ekonomik ve sosyal birikimi olmayan İslamcılığın demokrasi kültürüne sahip olduğu boş bir iddia olmaktan ileri gitmez.
Bu yüzden hiç bir devlet ve millet geleceğini bu tür boş iddialarla bir diğerinin ipotek kurmasına izin veremez, hiç bir hakemi de kabul edemez…
*
O nedenle Erdoğan’ın Fransa’ya eleştirisi boştur.
Çünkü çagdaş ülkeler çoktan beri dünyada bir sektörde ya da bir ülkede yaşanacak krizin kolayca komşu ülkelere, bölgeye, dünyaya yayılma olasılığı yüzünden birbirlerinin çabalarını gölgelemek yerine,
birbirlerini tamamlayıcı politikalar geliştirmeye, fikir ayrılıklarını barış görüşmeleriyle çözmeye yönelmiştir…
*
Şu anki Fransa 5.Cumhuriyeti, Charles de Gaulle’ün 1943′ te karargahını Cezayir’e taşıması, Fransız Ulusal Kurtuluş Komitesi’nin başına geçmesi,
1944’te Paris’e dönerek bir dizi siyasi mücadele vermesinin ardından,
Mayıs 1958’de, Cezayir’deki Fransız birliklerinin 4.Cumhuriyet yönetime karşı başlattıkları ayaklanmanın ülkeyi iç savaşa doğru sürüklemesi üzerine,
Cumhurbaşkanlığına seçilmesiyle kuruldu.
*
De Gaulle, yurttaşların kendisini ancak bir bunalım döneminde kabul edebileceğini öngörüyordu.
Bu yüzden kamuoyunun desteğini sürekli kılmak amacıyla parlamentodaki “partiler sistemi”nin gücünü kırmak zorunda olduğuna inandı.
Önce cumhurbaşkanının hükümet politikalarını denetleme yetkisini kabul ettirdi sonra da seçimler ya da referandumlar aracılığıyla bu denetimi sürekli kılma taktiği uyguladı…
*
De Gaulle’nin en etkili eleştirmeni François Mitterrand, General’in iktidara dönüşünü “darbenin kalıcı olması” olarak kınadı
Onu Cezayir’deki olayları planlamakla itham etti.
Bu yüzden 5.Cumhuriyet’in yasadışı olup olmadığı sorusu, Fransız çağdaş anayasal doktrininde ve halk arasında mütemadiyen tartışıldı.
*
Büyük partiler 2017 başkanlık seçimlerinde yeni bir anayasanın hazırlanması ve bir parlamento sistemi ile 6.Cumhuriyetin kurulmasını savundular.
Güçlü bir cumhurbaşkanına dayalı mevcut “yarı-başkanlık” rejimi için hoşnutsuzluklarını toplumla paylaştılar.
5.Cumhuriyeti “Cumhuriyetçi bir monarşi” olarak tanımlanmaya başlandı…
*
Cumhuriyetçi bir monarşide, üstelik uluslararası ölçekte genişleyen tüm halklar için belirleyici olan,
Ücret kesintileri, artan sömürü, büyüyen işsizlik, toplumsal eşitsizlik, kapitalist savaş yöneliminin eşlik ettiği çöküşle,
“Hangi siyasi strateji temelinde mücadele edilmelidir” sorusu sorulmaya başlandı…
*
5. Cumhuriyet döneminde yürütme organının aşırı gücü hakkında uzun zamandır sorular olsa da;
Cumhurbaşkanı’nın hesap vermemesi konusundaki eleştiriler, E. Macron’un döneminde zirve yaptı…
Cumhurbaşkanı E.Macron, siyasi partilerin hiçbirine üye değildir.
La Republique en Marche (Hareket Halindeki Cumhuriyet) hareketinin başkanıdır.
*
Macron ile birlikte 5..Cumhuriyet’te, Fransa cumhurbaşkanının Ulusal Meclisi kendi takdirine bağlı olarak çözmesi sorgulanmaya başladı.,.
Başbakan’ın, cumhurbaşkanının yetkisi altında olması ancak başbakanın meclise de yanıt vermesinin;
Çifte sorumluluğunun Fransa’nın ve Napolyon saltanatının 1814 Şartı ile birlikte yaşadığı “sınırlı bir monarşinin” birincil özelliği olmasına,
Üstelik 4 Haziran 1958’de Charles De Gaulle 5. Cumhuriyeti’nin esasını oluşturmasına itirazlar yükselmeye başladı.
*
Ne ki, gücün kişiselleştirilmesi bugüne kadar devam etti.
Mesela 2018 Temmuz’unda, Macron’un “Güvenlik Görevlisi ” olarak görevlendirdiği 26 yaşındaki Alexandre Benalla’nın,
1 Mayıs gösterilerinde çevik kuvvet kılığına girip protestocuları dövdüğü görüntülerinin çıkmasından sonra,
Benalla’ya kimseye tanınmayan ayrıcalıkların sağlandığının öğrenilmesiyle kopan skandalda;
Başkan Emmanuel Macron, “Sorumlu olan tek kişi sadece benim. Beni almaya gelsinler ” diyordu!
*
Macron’un seçildikten sonra “Beni seçtiniz, şimdi bana yönetmeme izin veren bir meclis verin” ifadesi de bu anlamdaydı.
Ama Fransız seçmenlerin bir sonraki parlamento-başkanlık seçimlerinden önce cumhurbaşkanını sorumlu tutması mümkün değildi…
*
Fransız cumhurbaşkanının tam dokunulmazlığı sadece istisnai durumlarda kaldırılabiliyordu..
Üstelik Fransa’da birçoğu 5. Cumhuriyet’in dikkate değer ölçüde dayanıklı olduğunu düşünmektedir.
Ama bunlar tek başına meşruiyet erozyonunu maskelemek için yeterli değildir…
*
İşte “Sarı Yelekliler Hareketi ” Fransız toplumundan hareketle giderek Avrupa’da yönetimlerin meşruiyetini sorguluyor.
Emmanuel Macron’un seçmenler nezdinde aldığı onay batmaya devam ediyor .
Yeni bir anayasa ve bir parlamenter sistem ile 6.Cumhuriyet’in kurulup kurulmayacağı sorusu sıcak bir tartışma konusu olmaya devam ediyor.
*
Türkiye, İslamcılık ve tek adamcılık ile değerli zamanından kaybediyor.
11.12.2018
Yazıları posta kutunda oku