TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, Yüksek İstişare Toplantısında konuştu.
1- Her sektörde nakit sıkışıklığı hissediliyor.
2- Kredi daralması tüm hızıyla sürüyor.
3- Mart’a göre faizler 11 puan, kur ise yüzde 40 yükseldi.
4- Talepte ciddi düşme var.
5- Son 9 yıldır kesintisiz büyüyen ekonomimiz artık küçülüyor,
Başlıklarıyla bir “Türkiye Panoraması” çizdi…
*
Ardından,
1- Ekonomide inat olmaz, ekonominin kuralları bellidir.
2- Keyfi uygulamalar piyasa dengesine zarar verir, acele ile alınan kararların yerine uzun vadeli politikalar tercih edilmelidir.
3- Ekonominin alabora olmamasının yolu yapısal reformlardır.
4- Özgürlük alanlarının genişletilmesi elzemdir.
6- Değişen dünyada ayakta kalmak için pozisyonumuz Batı’dan yana olmalıdır.
7- Dış ilişkiler ve ekonomi birbirinden ayrı düşünülemez.
8- Hepimiz aynı trendeyiz ancak aynı trende olmak herkesi aynı yolun yolcusu yapmaz, mesajlarını verdi…
*
Başkan Bilecik, mesajlarını veredursun;
Erdoğan’ın olmazsa olmazı, ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni,
Balkanlarda, Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu’da ve Kafkasya’da teşvik etmektir.
Bu çok pahalı işi, 2003-2017’de Türkiye’ye yabancı sermaye yatırımı girişindeki büyük artıştan karşılamayı öngördü.
*
Ama gelen yabancı sermayenin önemli bölümü, inşaat sektörüne yatırıma geldi ve büyümeye bir defalık katkı yaptı.
Ya da yabancı sermaye yeni yatırımdan çok özelleştirmelerden mevcut tesisleri ve şirketleri satın almak için kullanıldı.
Kârlar da yeniden yatırıma sokulmak yerine malî piyasalarda spekülatif faaliyetlere yöneltildi.
Kâr oranları, yalnızca şirketlere ve finans kurumlarına akan ulusal gelir kısmının arttırılmasıyla ayakta tutulabildi ya da yükseltildi.
Ama üretkenlik artışı ya da ulusal gelirler düştü.
Sonuçta firmaların kâr-zarar hanesi yukarıya çıktı ama bir bütün olarak reel ekonomide daha fazla durgunluğa yol açıldı.
Giderek dayatılan ve artan bugünün kümülatif yoksullaşmasına ulaşıldı…
*
Erdoğan hâlâ Osmanlı’nın eski topraklarında Ortadoğu’da ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni oluşturmaya çalışıyor…
Tıpkı Kuzey Kıbrıs’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dönüşmesi gibi,
Cerablus ve Afrin’de askeri müdahalelerle ve İdlib’te de-eskalasyon bölgesi sorumluluğu göreviyle;
Kuzey Suriye’yi askeri, ekonomik ve politik olarak Türkiye’ye bağlamaya çabalıyor.
*
Ancak ABD, bu politikasıyla Türkiye’ye karşı şimdilik oyalama taktikleri uyguluyor.
ABD her geçen gün Kuzey Suriye’deki mevzilerini güçlendirirken,
Türkiye, Kuzey Suriye Menbiç’te ABD tuzağında çırpınıyor.
Ama bir gerçek hiç değişmiyor ve askeri harcamalar sınır tanımıyor.
*
Yeni köprüler, tüneller, yollar ve büyük inşaatlar iş yaratıyor ama özgürlük sağlamıyor.
Altyapı veya savaş harcamaları sadece ekonomik bir illüzyon oluşturuyor.
Ulusal borçlar ve askeri harcamalar yükselirken;
Bir ülkenin harcama yaparak nasıl ekonomik refah yanılsaması oluşturduğunu gözden geçirmenin tam sırasıdır.
Bir ülkenin gayri safi yurtiçi hasılalarını daha yüksek bir seviyeye çıkarabilmesinin bir yolu,
Bütçe harcamaları vasıtasıyla altyapısına veya savaşa dayalı sahte bir ekonomi inşa etmekten geçiyor
Ama artık Türkiye’nin bu manipülasyondan vazgeçmesi gerekiyor…
*
1930’larda Almanya’nın bir savaş makinesine dönüşmesi, militarizasyona yönelik büyük bir ekonomik harekete en iyi örnektir.
Ne yazık ki, bu tür harcamalar hızla bir borç duvarı oluşturuyor!
II. Dünya Savaşı’ndan önce Adolf Hitler, Almanya’nın yeniden canlanan ekonomisinin ardındaki yol gösterici olduğu sanılıyordu.
Ama Hitler’in ekonomi ile ilgili görüşleri, öncelikli hedefleri arasında ikincil önemdeydi..
*
1920’lerde I. Dünya Savaşı ve Almanya’nın hiperenflasyon döneminin sıkıntıları,
1929’da Büyük Buhran, Hitler’in 1933’te Almanya Şansölyesi olabileceği bir ortam yaratmıştı.
Onun önderliğinde bir Reichsmark (İmparatorluk Mark’ı) Fonu oluşturuldu.
Bu Almanya’nın bütçe açığı ve muazzam ulusal borç ile oluşturacağı bir alan yaratarak yeniden toparlanmasını sağlayacak bir plandı…
*
Getirilen ekonomik düzenlemeler ve alım satımın serbestleşmesi ile ekonomik hayatın canlanması döneminde;
Otoban ve silah üretimi gibi ekonomik canlandırma projelerine yatırımlar yapıldı.
Mesela Otoban Projesi’nin fonu, Kurt von Schleicher’in finanse ettiği finansmanla oluşturuldu ve Reinhardt Programı hayata geçirildi.
Ama karayollarını kuran müteahhitlere ödemeler Reichsmark (İmparatorluk Markı) ile değil,
Maliye Bakanlığı’nin belirli bankalarla oluşturduğu bir İş Yaratma Konsorsiyumu eliyle bu bankaların tahvilleriyle ödendi.
Tahviller herhangi bir zamanda Reichsbank’ta nakde çevrileblliyordu.
Bankalar ayrıca hizmetleri karşılığında Reichsbank kredileri kullandılar.
Reichsbank ise karşılığını Maliye Bakanlığı tarafından vergilerle garanti edilen sabit bir program çerçevesinde aldı.
*
Sonuçta istihdam ve ücretler yükseldi.
Ancak birçok insanın unuttuğu bu hikayede; refah sahte ve geçiciydi.
Hızlı büyüme sadece ekonomideki gerçek problemleri gizledi.
Giderek birçok insan için her konuda her ihtiyaçta kıtlık yaşanmaya başladı…
*
Savaş temelli bir ekonominin başlıca problemi sürdürülebilirlik konusudur.
Bir ordunun sürdürülmesi pahalıdır ve savaş başlıca yıkıcı güçtür.
Tek gerçek kazananlar, silah üreten ve hasar görenleri yeniden inşa etmek için büyük sözleşmeler imzalayanlardır.
*
Altyapı da atık harcama alanına kayma potansiyeline sahiptir.
Gereklilikten ziyade politik motivasyonlar tarafından yönlendiriliyor.
Harcama için harcanan paranın çoğu, genel olarak büyük maliyet aşımlarıyla finanse ediliyor ki, bu sadece bir para kaybıdır.
*
Bütün bunlar belirli bir projeye olan ihtiyaç ve temel aldığı vizyonun kalitesi hakkında sorular sorulduğunda ortaya çıkıyor.
Altyapı harcamaları,genellikle borç yaratma yoluyla finanse edilen uzun vadeli bir yatırımdır.
Borç genellikle on yıllarca ve projenin tamamlanmasından çok sonra devam ediyor.
Ama beraberinde ekonomik büyümenin yanılsamasını geliyor!’
*
Ne yazık ki, bu tür projeleri tasarlayan pek çok kişi ve politikacı,
Bugün daha çabuk bir düzelme ya da daha iyi bir gelecek inşa etmeye odaklanmak yerine büyümeyi teşvik etmekle daha çok ilgileniyor…
*
Erdoğan’ın hızla Barış’ı düşünmesi,
Barış’ı yaşaması,
Barış’ı kollaması gerekiyor.
*
Geri kalan haramdır!
Ama Erdoğan bundan gayrısını da bilmiyor…
9.12.2018
Bir yanıt yazın