Batı’nın “Enerji Güvenliği” politikası, enerji kaynaklarının çeşitlendirilerek Avrupa pazarlarına ulaşımını öngörüyor.
Avrupa ülkelerin enerji alımlarının büyük kısmının Rusya’ya bağlı olmamasını sağlamak istemeleri,
Aynı zamanda ABD’ nin gelecek stratejisine işaret ediyor…
*
Bu sırada Doğu Akdeniz zengin doğalgaz kaynaklarının jeostratejik, diplomatik ve ekonomik etkisi;
Hem ABD’nin gelecek stratejisine,
Hem de Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Mısır, İsrail ve Türkiye için fırsatlar yaratıyor.
*
Ama Doğu Akdeniz ve Ege devletleri de sosyo-politik beklentileriyle ilgili bir belirsizlik döneminden geçiyor.
Bölgedeki gündemde Türkiye’nin deniz yetki alanları konusundaki hakları tartışılıyor.
Doğu Akdeniz’deki olaylar, Hobbes jeostratejik koşullarında;
Etkili hukuk çözümlemesi için uluslararası hukukun uygulanmasının olanaksızlığını kanıtlıyor…
*
Bölge, büyük oyuncular arasında böylesi derin bir rekabet dönemine tanık olmamıştır.
Pazartesi günü İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İtalya, AB’nin desteklediği projeler arasında yer alan,
Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya Akdeniz altından yapılacak boru hattından gönderilmesiyle ilgili işbirliği anlaşmasını imzalamasıyla birlikte,
Bölge ilerideki zorlukları ve artan tehlikeleriyle ön plana çıkmış bulunuyor.
*
Artık Suriye ve Doğu Akdeniz bölgesinin jeopolitiği birlikte anılıyor.
ABD’nin Suriye’de bulunmasının;
Suudi Arabistan ve BAE gibi Sünni Arap bloğu ile yakınlaşmak:
İŞİD ve İran milisleri ve güçlerine karşı terörle mücadele etmek :
Mültecilerin geri dönüşünü sağlamak, Avrupalı cihatçıların ülkelerine geri dönüşünü engellemek:
Fransa ve İngiltere ile birlikte Kuzey Suriye’ye oluşturulan koridorda hidrokarbon uluslararası firmaları üzerinden, Suriye’de merkez hükümete bağlı Kürt tabanı üzerinde çokuluslu ve uluslararası hukuk garantisinde bir şirketler devleti oluşturmak:
Suriye’nin yeniden inşasından pay almak çabasını sürdürmek:
İsrail hava kuvvetlerini engelleyen Rus füzelerine karşı savunmacı bir duruş sergilemek:
Gerektiğinde Suriye ile ilgili kararlarda Rusya’nın önderliğini reddetmek nedenleri yanında,
Doğu Akdeniz hidrokarbonları bölgesine nezaret görevini de eklemek gerekiyor…
*
Suriye Demokratik Güçleri (SDF), ABD’nin bu görevlerinde vekil güçtür.
30 bin Suriyeli Kürt askere alınmış, eğitilmiş ve silahlandırılmıştır ayrıca 60 bin Kürt savaşçı hazırdadır.
Uluslararası koalisyonun desteklediği SDF, 185 bin kilometrekarelik bir alana sahip olan Suriye topraklarının,
Yüzde 28.2’sini oluşturan 52 bin 528 kilometrekarelik bir alanı kontrol ediyor.
*
Kürtler bu görevi; resmettikleri ve adım adım yükselmeyi hedefledikleri;
Suriye Kürdistan’ında kendi içindeki çeşitli gruplar yönünden kendisinden başka egemen gücü,
Kendi üstünde de başka egemenliği kabul etmeyen ve aşama aşama yürünecek bir ulus devlet hayali için yapıyor.
*
Bu yüzden Fırat nehri yeni sınırdır.
Nehrin batısı Esad kuvvetleri, İran ve Rusya,
Nehrin doğusunda ABD güçleri ve müttefikleri bulunuyor…
*
SDF’nin duyurulan misyonu IŞİD ve İran milis ve güçlerine karşı terörle mücadele etmek olmakla birlikte,
Milislerin çoğu Kürtlerden oluştuğundan, Türkiye hükümeti onlara ve onlara destek verenlere karşıdır.
Hükümet güney sınırlarına yakın Kürt gücünden korunmak için İran, Rusya hattâ Esad rejimi kampına politik olarak daha yakın hale gelmiştir.
Ancak Türkiye güce dönük ve zorlayıcı diplomasiye dayanan taktik anlayışı nedeniyle tutarlı bir strateji izleyemediği için,
Bölgede yaşanan kakofoniye, ancak önemli bir katkı sunabiliyor!
Savunma Bakanı H.Akar, “Amerikalılar zaten karmaşık durumu daha da karmaşıklaştırıyor” diye öfke gösteriyor…
*
Halbuki, terörle mücadelede ABD ve koalisyon güçleri ile SDF arasında sıkı bir taahhüt anlaşması bulunuyor.
Bu anlaşma çerçevesinde ABD;
Dışarıdan saldırı ve tehditlere karşı SDF’nin savunulması ve korunmasından:
SDF güçlerine lojistik sağlamaktan:
İç güvenlik hizmetinde askeri güçlerin entegre edilmesinden:
Anlaşmanın aşamalı olarak her iki yılda bir yenilenmesi sürecinde SDF’nin her periyodta finanse edilmesi için sabit bir bütçenin oluşturulmasından sorumludur…
Bu durum, uluslararası koalisyon tarafından hazırlanan bir program ve yürütme mekanizması ile SDF’ye yönelik okkalı bir desteği gösteriyor.
*
Cuma günü Kudüs Kamu İşleri Merkezi’nde, Yenilikçi Bölgesel Diplomasi Forum’unda;
“Ortadoğu bir kavşakta ve bölgedeki yeni yaklaşımların göz önünde bulundurulması gereklidir” başlığında,
Bir grup İsrailli, Arap ve Kürt konuşmacı Ortadoğu’nun geleceğini tartıştı.
Türkiye ve İran’ın karşı bir ağırlık olarak muhalefet ettiği,
Ancak Türkiye’nin demokratik bir yapısının olduğu ve gelecekte konumunu değiştirebileceği kaydıyla,
Suriye ve Irak’ta konfederasyon yapısını desteklemenin ön adımlarını attılar.
*
Suriye, Irak hatta Ürdün ve İsrail’i içeren bir konfederasyon yapısının;
Tüm farklı gruplara alan oluşturabileceği ve her bir grubun kendine özgü niteliklerini ortaya koyabileceğini,
Konfederal yapının yeni bir bölgesel kimlik oluşturacağını öngördüler…
*
Batı dünyasının geleceği, transatlantik umutların güçlendirilmesine bağlıdır
Atlantik’in iki kıyısı arasında her düzeyde etkili bir işbirliği ve aralarındaki kurumsal yaşam tarzının derinleşmesi çok önemlidir.
Bu durum küresel ekonominin, teknolojinin ve diplomasinin gelecekte nasıl gelişeceğini büyük ölçüde etkileyecektir.
*
Bunun için Türkiye’nin bölgesinde güce dönük ve zorlayıcı diplomasiye dayanan taktik anlayışından vazgeçmesi,
Tutarlı bir strateji izleyebilmek için Doğu Akdeniz, Ege Denizi ve Suriye’nin ayrı bir alt sistem statüsüne yükseltilmesini müzakere etmesi,,
Ve transatlantik işleyişin derinleşmesinde bölgede yapıcı bir rol oynaması gerekiyor.
*
Aslında bu rol Yunanistan, Kıbrıs, İsrail ile birlikte Türkiye’ ye;
Transatlantik dönemin bölgesel öncüleri olarak hizmet etme,
Geleceği şekillendirme fırsatı sunuyor…
29.11.2018
Yazıları posta kutunda oku