Milli Eğitim Bakanlığı, Danıştay 8. Dairesi’nin verdiği, andımız kararına itirazını gerekçelendirirken birçok nedenin yanında “Türkler kendi çağdaşı unsurlara göre ulus bilincine en geç ulaşan topluluktur” şeklinde bir gerekçe de yazan üç kişiyi görevden almış veya onlarla çalışmayı bırakmış. Kutluyorum bakanlığı. Zira Türk Milleti’ne bundan daha büyük hakaret ve daha büyük aşağılama yapılamazdı.
AK Parti sözcüsü Ömer Çelik, “(Temyiz dilekçesindeki)Bu bölüm AK Parti’nin görüşünü yansıtmamaktadır. Sayın Bakanımızın başkanlığında oluşturulan görüşe aykırı olarak bu konuda avukatların kendi tasarruflarını ortaya koyduğu bir dilekçedir. Bahçeli’nin eleştirisi haklıdır, ahlaki olarak bir hatadır. Batı’da üretilen ulus devlet teorilerinden etkilenerek söylenmiştir. Bakanımızın ve bakanlığımızın oluşturduğu görüşe rağmen oradaki avukatlar tarafından bu paragraflar oraya ekleniyor. Kontrol etmesi gereken bürokratlar da kontrol etmemiştir. O bürokratlar da görevden alındı, avukatlarla ilişik kesilmiştir, dilekçeden o bölüm çıkarılmıştır..”(1) dediğine göre; o itiraz dilekçesi toptan geri çekilmeli ve “Andımız” okullarda okutulmaya başlamalıdır. Madem “Bahçeli haklı” diyorsunuz. Yapılması gereken budur. Çünkü Bahçeli de “Andımız”ın okutulmasını istiyor.
Bırakın çok daha eskiye gitmeyi, günümüzden yaklaşık 1300 sene önce dikilen Orhun Abideleri’nde “TÜRK” adı açıkça zikredilir ve orada Göktürk Kağanı Bilge Kağan “Ey Türk Budunu silkin ve kendine gel!” der. Bunun anlamı “Ey Türk Milleti, millet olmanın bilincine var” demektir kısaca. Ya da bu tabir, Türk Milleti’nin, çağdaşı olan milletlerin millet bilincine varmasının miladı sayılan 1789 Fransız İhtilali’nden en az 1060 sene önce millet bilincine vardığını göstermektedir.
1029-1102 Kaşgarlı Mahmut’un, aslında bir Lügat, yani Sözlük olan ünlü eseri “Divan-ı Livat’üt-Türk”ü, Araplara Türkçe öğretmek için yazdığı söylenir hep. Bunun anlamı, Kaşgarlı Mahmut’un yaşadığı Doğu Türkistan Bölgesi’ndeki Türklerin, daha 11. yüzyılda milletleşme bilincine ulaştığını göstermektedir bize.
Yerli ve yabancı bütün tarihi kaynaklarda yer alan bir bilgidir; 1071 Malazgirt Savaşı’nda, Bizans Ordusu içinde yer alan Gayrimüslim Uzlar (Oğuzlar) ve Peçenek Türkleri, soydaşları olan Müslüman Selçukluların tarafına geçerek, Bizans’ın yenilmesinde amil olmuşlardır. Peki, Hıristiyan Uzları ve Peçenekleri, Müslüman Selçukluların yanında yer almaya iten güç neydi? Millet bilinci olabilir mi? Elbette olabilir.
Geçtiğimiz ay içinde Moldova’da bulunan Gagauzya’ya giden Cumhurbaşkanı’nın “Soydaşlarım” olarak hitap ettiği Gagauzlar kimler mi? Fransız İhtilali’nden 718 yıl önce olmak üzere; 1071 yılında Selçuklu Ordusu’nun safına geçerek Malazgirt Zaferi’nin kazanılmasında amil olan Hıristiyan Uzların ve Peçeneklerin bugünkü torunları olabilir mi? Olabilir. Çünkü kaynaklar, Gagauzların, yani Gökoğuzların, Uz, Peçenek ve Kuman (Kıpçak) Türklerinin bugünkü bakiyeleri olabileceklerini söylüyor bize. Kendileri de öyle diyorlar zaten(2)
1093-1166 yılları arasında yaşayan Pîr-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi’ye ait olduğu söylenen “İslamiyet tercihimiz, Türklük kaderimizdir” sözünün altında yatan duygu acaba ne olabilir? Millet bilinci olabilir mi? Neden olmasın; olabilir. Demek ki; Hoca Ahmet Yesevi’de, çağdaşımız olan milletlerin çoğunun millet bilincine varmasının miladı olan Fransız İhtilali’nden en az 6 asır önce millet bilinci varmış ve çevresine de bu bilinci yaymış olmalıdır. Belki bu söze “uydurma” diyenler olabilir; peki Hoca Ahmet Yesevi’ye ait şu beyitler ne anlatıyor size:
“Sevmiyorlar bilginler, sizin Türkçe dilini,
Bilgelerden dinlesen, açar gönül ilini,
Ayet-hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar,
Anlamına erenler, başı eğip uyarlar,
Miskin zayıf Hoca Ahmet, yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de, sevip söyler Türkçeyi”(3)
1277 gibi erken bir dönemde “Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye. Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk Dilinden başka dil kullanmaya” şeklinde ferman yayınlayan Karamanoğlu Mehmet Bey’i, bu şekilde ferman çıkarmaya iten sebep neydi acaba? Bunun adı Millet ve Türklük bilinci değil de nedir?
Lütfen hiç kimse bu milleti aşağılamaya kalkışmasın. Bu millet onların sandığından çok daha büyüktür, çok daha kadimdir, çok daha madenidir. Hiç kimse, Osmanlı’nın yönetim anlayışının gereği, “Anasır-ı İslam” denilerek Türklük bilincinin unutturulmaya çalışılmasından hareketle, “Türkler, çağdaşı milletlerden daha geç millet bilincine ulaşmışlardır” gibi kepaze, ahlaksız ve gayr-i ilmi bir kehanette bulunmasın. Osmanlı asırları boyunca Türklük, belki saraydan uzak tutulmuş, bazen de aşağılanmış olsa da Türklük, halk şiirinde ve ozanların dilinde hep yaşamıştır, yaşatılmıştır. Çünkü ozanlarımız, şiirlerini Türkçe çalıp söylemişlerdir. Türkçe ise milliyetimizin ve millet bilincimizin dışa vurumundan, dışarıya yansımasından başka bir şey değildir. Ay yıldızlı al bayrağımız nasıl ki millet bilincimizi temsil ediyorsa, dilimiz olan Türkçe de de aynı şekilde millet bilincimizi temsil etmektedir.
“Türklüğün can damarı olan Türkçe, yaşamımızın her anını onunla paylaştığımız bir sırdaşımız gibidir… Türkçe, göklerde dalgalanan kutlu bayrağımıza, ezgilerle eşlik eden ses bayrağımızdır. Bunun için Türkçemizi yaşatmak, ses bayrağımızı binlerce yıl öncesinden bugünlere ulaştıran atalarımıza vefa borcumuzdur. Bu vefa borcu, ayrıca Türk adını yarınlara taşıyacak bir araçtır. Çünkü biz ancak, dilimizi öz değerleri içinde saklayıp, daha güçlü bir biçimde yaşatabildiğimiz sürece var oluruz. Unutmamak gerekir ki, dillerini kaybeden toplumlar, benliklerini de kaybederler. Benlikleri yok olan toplumlar ise, yeryüzünden silinmeye mahkumdurlar…”(4) diyen yazar ne güzel söylemiş.
MEB adına itiraz dilekçesi yazanlar, bereket versin; “Türkler kendi çağdaşı unsurlara göre ulus bilincine en geç ulaşan topluluktur…” diyerek yine de insaflı davranmışlardır. Çünkü “Türk diye bir ırk yoktur” diyenler bile var bu zihniyet mensupları arasında(5). Bu bilgi sefaletine dûçar olanlar, belli ki; Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkılmaktan ve dağılmaktan kurtarmak için sesini çıkarmayan ve dağılmayı hızlandırmama adına ulus bilincini öteleyen, bastıran Türk Milleti’ni, 1789 Fransız İhtilali ile başlayan Milliyetçilik akımının etkisiyle farklı millet olduklarını anlayan ve imparatorluğu yıkmak için ayaklanan, Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar, Romenler, Arnavutlar, Ermeniler ve Araplar’la eşdeğer tuttukları için böyle düşünüyorlar. Bu zavallılar, Türklerin, 1923 yılından itibaren millet bilincine vardıklarını sanıyorlar besbelli. Bu adamların yönetici pozisyonlarında bulunmaları, Ülkemiz ve milletimiz adına ne üzücü bir durumdur…
_______________
1-https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/omer-celik-bahceli-hakli-2737292/
2-Bkz. Prof.Dr. Dionis Tanasoğlu, “Gagauzlar” başlıklı yazısı, ,
3- Ahmet Yesevî’nin “Divan-ı Hikmet” isimli eserinden (Ahmed Yesevi, Divan-ı Hikmet, Yayına Hazırlayan:
Dr. Hayati Bice, T.Diyanet Vakfı yayınları. 4. Baskı; 2005-Ankara) alıntı ile . Ayrıca bk. ,
4-Yavuz Tanyeri, “Türklüğün Kalesi: Türkçe” başlıklı yazısı,
5-https://www.youtube.com/watch?v=7g-wxF-R5eU
Yazıları posta kutunda oku