ABD’nin İran’a yönelik ikinci yaptırım paketi devreye girdi.
Türkiye, Çin, Hindistan, İtalya, Yunanistan, Japonya, Güney Kore ve Tayvan’a geçici muafiyet tanındı.
*
Başkan Trump’ın İran’ı baskılama stratejisi;
1- İran’ın petrol arzının azaltılmasında fiyat artışı yaratmadan yeterli miktarda üretim kapasitesini sağlamak,
2- En büyük baskıyı kurarken müttefik ülkelere zarar vermemek, önermesine dayandırıldı.
*
Dünyanın tüketim açığını kapatması için Suudi Arabistan’ın petrol üretimini arttırması öngörüldü.
Bu beklenti makul görünse de, hareketli parçaların bolluğu kesin sonucu tahmin etmeyi zorlaştırıyor..
En yüksek baskının kurulmasında, İran’dan petrol alan bazı ülkelerin hemen sıfıra gidemeyecekleri kabulüyle uzlaşmacı bir tavır benimsendi..
*
İran petrol müşterilerine önce petrolü başka yerlerden satın almaları önerildi.
Japonya ve Güney Kore, İran’dan petrol satın almayı durdurdu.
Türkiye, Çin ve Hindistan; pek çok rafinerinin uzun süreli tedarik ilişkilerini tercih ettikleri ve çoğunun belirli türlerde üretimlerini optimize ettiklerini,
Bu yüzden tedariklerin alımlarına yeterli olamayacağını savundular.
*
Küreselleşme ülkeler arasındaki ekonomik, siyasi, sosyal ilişkilerin yaygınlaşması ve gelişmesi,
Ülkeler arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması gibi farklı görünen ancak birbirleriyle bağlantılı olgular içeren bir yapılanmadır.
Bu yapı 21. yüzyılın ilk çeyreğinde iki büyük ekonomik krizden geçti.
Batı merkez bankalarından taşan likidite, çevre ekonomilerine aktı.
Ucuzlayan döviz, dış ticaret açıklarını pompaladı.
Büyük ülkeler ve ana bloklar arasında ticaret ve gelir akımlarının bilançosunu veren dünya cari işlemler dengesi değişti.
Ülkeler arası güç dengeleri, ekonomik ilişkilerin boyutu, niteliği farklılaştı.
Dünya ısındı…
*
ABD ekonomisinin kaynak kullanımı üretimi aştı, çok büyük cari açık oluştu.
Çin ve Doğu Asya dışındaki büyük çevre ekonomileri yüksek dış açıklara sürüklendi.
Şimdi ABD açıklarını Çin, Japonya ve petrol ihracaatçısı ülkelere yüklüyor.
Avrupa Birliği’nin cari açık veren üyelerinin finansmanını Almanya üstlenmiştir.
Latin Amerika ülkeleri, Doğu Avrupa ve Türkiye’nin cari açıkları yüksektir…
*
Bu çerçevede ABD gibi kronik ve yüksek cari açık veren bir ülke’nin,
Küresel liberal demokratik değerler sisteminin başat gücü olarak kalıp kalamayacağı tartışılıyor.
Sürekli dış fazla veren Almanya, Japonya ve Çin, ABD ile karşıt konumdadır.
*
Bu noktada ABD’den gelişen düşünce;
Modern jeopolitik ve uluslararası ilişkilerin, küresel dünya düzeninin iyileştirilmesi için liberal demokratik değerlerin geliştirilmesinin şart olduğu,
Milliyetçilik duygularına, etnik çatışmalara, kültürler arası zıtlaşmalara, sosyal, ekonomik, mali ve çevresel felaketlere radikal önlemler alınmasını esas alıyor.
*
Bu esasla ABD, Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin 4 ana maddesiyle bu yüzyılın kavgasını veriyor.
1- Uluslararası ilişkilerde güvenlik ve refahın lideri olduğunu,
2- Rusya ve Çin ile olan ilişkilerinde jeopolitik bir zihniyet benimsediğini,
3- BM’de sorumluluğunun daha fazla olduğu kaydıyla uluslararası düzeni BM temel statüsüyle belirleyeceğini,
4- Ulusal güvenliği doğrultusunda ekonomik ve siyasi faaliyetlere müdahale edeceğini, dünyanın bütün ülkelerine iddia ediyor…
*
Bu noktada ABD birleşme ve satın almaların etkisiyle oluşan ulusötesi şirketlerin,
Hiçbirinin Amerikalıların çıkarlarına hizmet etmediğini,
Aksine çıkarlarını en yüksek düzeyde tutmak için ABD’nin imkanlarını araçsallaştırmasına itiraz ediyor.
*
Bu düşünce ile ABD, uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiliyor.
Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediyor.
“Ticaret Savaşları”nı başlatmıştır.
Trump, küreselleşmeye yeni bir yön vermenin kavgasını veriyor…
*
Trump, serbest rekabet yoluyla emperyalizm öncesi devlete yani ” Önce Amerika” ya geri dönmeyi taahhüt ediyor…
Ama bu taahhütünde;
1- Herşeyden önce Rusya ve Çin ile oluşabilecek bir hesaplaşmanın,
Ya da sertleşen ve sonucu daha da belirsizleşen bir çatışmanın,
Her bir tarafın rakibin kararlılığını denemeye, meydan okumaya,
Karşılık verme ya da sadece savaşı sürdürmeye kalkıştığı anda;
Bir nükleer savaşı olası görüyor.
2- İran’a uyguladığı yaptırımları, bilhassa müttefik ülkelere zarar vermemek esasında yürütüyor.
Eğer Dini Lider Hamaney ya da vekilleri ABD yönetimi ile bir müzakereye ulaşabilirse;
İran’dan öncelikle Suriye ve Yemen’de ki güçlerini çekmesi,
Nükleer silah arayışlarına son vermesi gerekecektir.
Bu durum, Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki askeri varlığını da ilgilendiriyor…
Bu çerçevede İran yaptırımlara ilişkin Türkiye, Çin, Hindistan, İtalya, Yunanistan, Japonya, Güney Kore ve Tayvan’a geçici muafiyet tanınmıştır.
*
İşte Hindistan!
En önemli hedef olarak gördüğü ekonomik gelişim için yabancı sermaye ve teknolojiye ihtiyaç duyuyor.
Üçüncü büyük ekonomi olarak Japonya, dünyanın en büyük yabancı yatırımcılarından biridir.
Gelişmeleri sırasında, Çin ve Güneydoğu Asya ülkeleri Japonya’dan yatırım, teknoloji ve endüstriyel transferi iyi bir şekilde kullandılar.
Şimdilerde Hindistan Başbakanı Modi, “Hindistan’da Yap” inisiyatifi için Japon yatırımını ve teknolojisini kullanmayı umuyor.
*
Japon ve Hintli liderler arasındaki geçmiş toplantılarda, Çin önemli bir tartışma konusuydu.
Ancak Çin-Hindistan ve Çin-Japonya ilişkileri geliştikçe, giderek üçlü bir pazar işbirliği mutabakatı sağlandı…
Şimdi Çin, Japonya ve Hindistan’ın ekonomileri pozitif sinerji sağlıyor.
Bu üç ülke işbirliklerini sürdürmeleri halinde dünyanın Asya ekonomisine olan güveni artacaktır.
*
Tayvan’a gelince; Taipei ilk yıllarda anakarasından daha varlıklıydı.
Ancak Mao’nun ölümü ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin ekonomik reformlarından sonra avantajını yitirdi.
Yavaş ama istikrarlı bir şekilde Çin ile diplomatik kayba uğradı.
Tayvan hâlâ ekonomik bir güç olmayı sürdürmektedir ancak siyasi bağları olmadan ticari bağlarını sürdürmesi zordur.
Korunması gerekiyor…
*
Ya da İtalya; Haziran seçimlerinden bu yana bir sağ kanat (Lega Nord) ve bir sol kanat ( Beş Yıldız Hareketi) partisi koalisyonundadır.
2015’te Yunanistan’da göreve başlayan SYRIZA -Bağımsız Yunanlılar koalisyonuyla bir dizi benzerliği vardır.
İkisi de kamu zararları sonucunda Avrupa Komisyonu ve piyasalardan baskı gördü.
Katı sermaye kontrolleri ve 86 milyar Euro’luk bir kurtarma programı ile kuşatılmıştır.
İtalyan hükümeti zorluklar nedeniyle Avrupa kurallarına aykırı davranmanın ahlaki olarak gerekçelendirildiğine inanıyor.
Hem İtalya hem Yunanistan bu görüntüleriyle İran yaptırımlarından muaftırlar.
*
Türkiye ve Yunanistan; Doğu Akdeniz ve Ege: Suriye’deki iç savaş: Avrupa göç krizi: Irak ve Şam İslam Devleti(İŞİD) ve Kuzey Afrika kıyılarına karşı önemli güvenlik operasyonlarının ortasında bir gerilim ve çatışma ortamınını paylaşıyor.
Ama Türkiye Kıbrıs’ın kuzey kesiminde işgalci olarak tanınıyor.
İki NATO müttefiki Türkiye ve Yunanistan’ın Ege Denizi sularında ve hava sahasında sürekli provokasyonları,
NATO ittifakına verebileceği zarardan ziyade bölgenin barış ve istikrarına doğrudan bir tehdit oluşturuyor…
Doğu Akdeniz ve Ege’nin bölgede bir sonraki parlama noktası olma potansiyeli giderek yükseliyor…
Bu yüzden her iki ülke de İran yaptırımlarından muaftır.
*
ABD 5 Ekim’de İran’ı “terörün en önemli devlet sponsoru” olarak niteleyen Terörle Mücadele Strateji Belgesi’ni yayınladı.
Bu belge ile terör tehdidini ortadan kaldırmak üzere İran ve radikal İslamcı militanlarla savaşmayı vaat etti.
Halbuki, terörizmi uygulayan Müslüman örgütlerin gelişimi;
Müslüman Kardeşler cemaatinin savunduğu ve yaydığı siyasal İslam ideolojisine dayanmaktadır.
Siyasal İslam ile mücadele etmeden, sadece Şii İslam Cihadçisi İran ya da terörist eylemlerle mücadele etmek
Eğer bir başka mücadele kapısını aralayamazsa hiçbir işe yaramayacaktır.
*
ABD küreselleşmeyi revize ediyor…
7.11.2018
Yazıları posta kutunda oku