İŞİD YENİDEN

ABD küresel liderdir ama G.W.Bush ve B.Obama’nın dünya sorunlarına eğreti yaklaşımlarından sonra, 
Bugün bu rolünü sürdürebilmesi için idealleri ve çıkarlarını somut duruma göre ilişiklemesi, 
Stratejilerini ” politik ahlâkın”, niyetlerin ahlâkı değil sonuçların ahlâkı olduğu gerçeğiyle oluşturması gerekiyor…
ABD, bu prensiple tüm ittifaklarını yeniden kalibre etmelidir… 
Nitekim şimdilerde Dünya, Başkan D.Trump daha iyisini yapabilir mi sorusuyla dönüyor…
 
*
Türkiye, kağıt üzerinde NATO’da  büyük bir müttefiktir ancak pratikte bir rakip görüntüsü veriyor.
Erdoğan yönetiminde Türkiye, Şii İslamcı İran’ın  Sünni İslamcı kalıbında totaliter bir demokrasidir.
Erdoğan “İslami Cihad” ideolojisinin sahibi Müslüman Kardeşler örgütünün hamisidir.
Türkiye’de iç politika anlatımında ABD temel düşmandır.
Türkiye ekonomisi, Erdoğan’ın kötü yönetiminden oldukça savunmasız durumdadır..
Türkiye, ABD ve Batı ile ilişkilerini kendi seçimleriyle yok etmektedir.
Erdoğan inisiyatifinde Türkiye her geçen gün ABD  müttefikliğinden uzaklaşıyor.  
Erdoğan kaldığı sürece, ABD’nin eğilimi tersine çevirecek bir politikasının olmayacağı öngörülüyor…
  
 *
Türkiye Suriye’de; Rusya, İran  ile ABD, Birleşik Krallık, Fransa ile birlikte nüfuz alanları oluşturdu…
Bugün her biri barış  sürecini Suriye’de egemen oldukları topraklarda yönetiyor…
 
*
Bu noktada Erdoğan, durmaksızın “Hedefimiz, Münbiç ve Fırat’ın doğusundaki bölgeleri, Kandil ve Sincar’ı bölücü terörden temizlemektir” diye konuşuyor.  
Bu bir bahanedir, aslında Erdoğan, Suriye’de ikinci bir Kuzey Kıbrıs kurma niyetindedir.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarından sonra Fırat’ın doğusuna akmayı ve Suriye’nin kuzeyini ilhak etmeyi,
O sırada Kuzey Irak Kürtleriyle kurduğu ekonomik kontakları kullanarak, hidrokarbon kaynakları üzerinde söz sahibi olmayı, 
Böylece Osmanlı Devleti son meclisinin “Misak-ı Milli’sini” gerçekleştirmeyi istiyor.
Türkiye’nin de ” politik ahlâkı” sorgulanıyor…  
 
*
Nitekim, 27 Ekim’de İstanbul Zirvesi’nde, Erdoğan’ın “Çok yakında komandolarımızla Fırat’ın doğusundaki terör yuvalarını darmadağın edeceğiz” demesinin ardından,
28 Ekim’de TSK, Fırat’ın doğu kıyısında Türkiye sınırına hakim yükseltilere sahip Zor Mağar bölgesindeki YPG mevzilerini bombaladı.
Halbuki 10  Ekim’de başlayan ve bugüne ulaşan süreçte İslam Devleti (İŞİD), Suriye Hawa’da, Fırat bölgesi yakınında Hajin’de,
Suriye Demokratik Güçlerine (SDF) karşı bir saldırı yürütmekteydi.
SDF’nin daha önce temizlediği bir çok köy İŞİD  tarafından talan edilmiş, o saatte İŞİD Irak  sınırına yakın Susah ve Baghuz kasabası yolu üzerinden Irak sınırına ilerliyordu.
IŞİD’in hâlâ zorlu bir güç olduğu görülüyordu…
 
*
Ama SDF’ nin 2016’da İŞİD’ten kurtardığı Kuzey Suriye’deki Menbiç’de, Türkiye ABD ile birlikte devriye geziyordu…  
SDF Hajin’de İŞİD ile savaşırken, diğer tarafta Türkiye ile doğacak bir gerilimden endişeliydi ve ortağı ABD’den medet umuyordu.
ABD ise ortağı SDF’nin hem İŞİD hem de NATO üyesi Türkiye’nin YPG’ nin terörist olduğu iddiasıyla garip bir karmaşadaydı…
 
*
Belli ki, Erdoğan YPG’yi Gire Spi’den çıkarmayı ve o bölgeyi milis vekilleriyle tutmayı hedefliyordu.
Böylece Cezire ve Kobani arasındaki  kara bağlantısını  kesecek ve tüm bölge Türkiye’ye karşı savunmasız hale gelecekti. 
Çünkü Erdoğan, Suriyeliler için yeni güvenli bölgeler kurma bahanesiyle, kuzey Suriye’nin üçte ikisini kontrol etmeye çalışıyor, 
Suriye Demokratik Konseyi ise ABD önderliğinde İŞİD’le mücadele koalisyonunun bir partneri olarak,
Türkiye’nin Kobani’deki iki köye saldırmasını kınamak ve Şam yönetiminin sorumluluğu üstlenmesini istemekten öteye gidemiyordu…
 
*
Suriye Demokratik Konseyi; Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki Kürt güçlerini defalarca bombalamasının ardından,
İŞİD’e yönelik saldırılarını geçici olarak durdurduğunu açıkladı.
Kuzeydeki TSK ile güneydeki IŞİD saldırıları arasında bir koordinasyon olduğunu, 
Türkiye’nin İŞİD’ e “doğrudan destek” verdiği iddia etti. 
 
*
O sırada Erdoğan, ısrarla “Bir gece ansızın” Fırat’ın doğusunda daha kapsamlı operasyon yapılacağını açıklıyordu.
Çünkü yeni bir operasyonun Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası konumlandırılması açısından  çok önemli olduğuna inanıyor,
Bu yüzden Suriye’deki Kürt gruplarını destekleyen ABD’ye bir kez daha meydan okuyordu.
 
*
Ama Kuzey Irak’ta  İŞİD saldırılarında ciddi bir artış görülüyordu.
Kerkük’ te, Musul, Hawija ve Mahmour gibi  Kürt topraklarının kenar bölgelerinde,
Ağustos’ta 70’den, Eylül’de 80’den fazla ve Ekim’de 90’a kadar  İŞİD saldırısı olayı gözlendi.
Kürdistan Bölgesi Güvenlik Konseyi (KRSC) İŞİD kalıntılarının yeniden ortaya çıktığını açıkladı.
 
*
2014’te Musul ve diğer Irak şehirlerinin dramatik bir şekilde ele geçirmesinden önce yerel direnişi ve hükümet kontrolünü aşan aynı direniş taktiklerine geri döndüğü, 
İŞİD’in Irak’ta  böylesi aktif kalmasına bir kaç faktörün yol açtığı düşünülüyor.
 
*
Aralık’ta  Başbakan H.el Abadi, İŞİD’e karşı nihai zafer ilan ettiğinde, Irak’ta mezhepsel ve politik gerginlikler hüküm sürüyordu. 
Güvenlik güçlerinin eksikleri ve savaşta yıkılmış  yerleşimlerin yeniden inşasında başarısızlık hakimdi. 
Irak güçlerinin stratejisi hiçbir zaman İŞİD’in yeniden dirilmesine yol açan koşulları düzeltmek için tasarlanmamıştı.
Ayrıca uzlaşmaya yönelik bir planı da kapsamıyordu.
 
*
Bugün Irak’ta birçok yerde IŞİD gece operasyonları yürütme özgürlüğündedir.
Bu Irak güçlerinin eski IŞİD kalelerini tam olarak kontrol edemediklerini kanıtlıyor…  
Kürdistan Bölgesi Güvenlik Konseyi, Irak’ta İŞİD güçlerinin yeniden inşa olmak üzere öleceği ve hızla ilerleyeceği kanaatindedir.
“Çünkü ABD, Suriye ve Irak’ta  olup bitenlere dikkat etmiyor “deniliyor.  
 
*
İŞİD; Suriye ve Irak’ta önemli bir tehdit olarak kalıyor.
Savaşı sürekli düşük seviyeli bir isyana dönüştürerek kendini yeniden inşa etmeyi hedefliyor. 
Bunun bir parçası olarak bu topraklarda ayağa kalkmış olanları terörize etmek için kaçırma ve hedefli suikastler gibi taktiklere yöneliyor.
İŞİD yüzünü Fırat’ın doğusundaki bölgede Hawija, Mahmour , Sincar ve Kandil’ deki Kürtlere çevirmiştir.   
 
*
ABD’nin İŞİD ya da El Kaide ile mücadelesinde gerçek bir hikayeye ihtiyacı vardır.
Çünkü insanların El Kaide ve İŞİD gibi gruplara katılmalarının nedenleri geniş ölçüde farlılıklar arz ediyor.
Singapur’daki güvenlik yetkilileri, bu ülkedeki aşırılıkçı web sitelerinin, kullanıcısı olan Müslümanları “korunmak” için silahlanma fikrine çektiğini tespit etti.
Bazı Afrika ülkelerinde, ekonomik nedenlerin ya da  etnik ve ailesel motiflerin etken olduğuna dair kanıtlar vardır.
Diğer yerlerde, sekterlik, etnik şovenizm veya aşiret rekabetleri olabilir.
Teröristler bunu yıllardır anladılar ve mesajlarını buna göre ayarladılar.

*
Halbuki bir ideolojiyle mücadele uzun bir süreçtir.
Doğru politikaları yerine koymak cesaret, sabır ve liderlik  gerektirir.
İŞİD tehditi hiçbir zaman yok olmadı.
Böylesi bir ihmal sürerse er ya da geç İŞİD ve El Kaide yeniden canlanacak ve küresel terörizme geri dönecektir.
Bu yüzden herkesin kendini radikal terörizmin herbir dalının temelini oluşturan kaynakları kurutmaya adamasına ihtiyaç vardır.

 
 
3. 11. 2018

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir