İbrahim Sediyani: Batman’da piramitler mi var?.. Batman il merkezine bağlı Güvercin (Emso) Köyü‘nde yaşayan Numan Baktaş ve Muazzez Baktaş kardeşler ile gazeteci İbrahim Sediyani tarafından piramit benzeri yapılar, bu yapıların içine giren insan yapımı tüneller ve piramitler‘in içinde çok sayıda antik eserler bulundu. Piramitlerin sayısı 7 – 8 adet. İçinde bulunan eserlerin Antik Çağ’a ait ev eşyaları ve tarım aletleri olduğu tahmin ediliyor.
İlginç bir ayrıntı da, piramit olma ihtimali yüksek olan bu tepelerin öteden beridir halk arasındaki isimlerinin çok garip bir biçimde “Gırên Teyyare” olması. Kürtçe’de “Teyyare Tepeleri” ya da “Uçan Nesne Tepeleri” anlamına geliyor. Oysa burada ne bir havaalanı var ne de uçak geçiyor. Hatta pek fazla kuş bile yok. Bu durum da Mısır’daki piramitler ile ilgili olarak yüzyıllardır ortaya atılan ama doğruluğu hiçbir zaman kanıtlanmamış “Piramitleri uzaylılar mı yaptı?”, “Başka gezegenden uçan nesnelerle Dünya’ya gelen başka varlıklar mı piramitleri inşâ etti?” şeklindeki “komplo teorileri”ni ve bu yöndeki şüpheleri akla getiriyor.
Resmî kurumlar ve arkeologları bölgeye gelip inceleme ve araştırma yapmaya davet eden Baktaş ve Sediyani, “Burada bugüne dek hiç keşfedilmemiş bir tarih keşfettik. Uzmanları ve bilim dünyasını inceleme yapmak için bölgeye davet ediyoruz” dediler.
Dünya kamuoyuna ilk kez Sediyani Haber’in duyurduğu bu keşif şayet bilimsel olarak doğrulanırsa, tarih yeniden yazılacak. Piramitlerin bu bölgede varlığının ortaya çıkması, en az Göbeklitepe’nin keşfi kadar önemli. Bu keşif ayrıca Mısır ve Mezopotamya medeniyetleri arasında yakın bir bağ olduğu teorilerini de kesin olarak doğrulayacak nitelikte.
TARİHÎ KEŞİF NASIL GERÇEKLEŞTİ?
Batman yakınlarında bulunan 247 nüfûslu Güvercin (Emso) köyünde piramitlerin bulunduğu alan, köylülerden Numan Baktaş’ın özel arazisi. Burada bulunan garip şekilli 7 – 8 adet tepe, yüzyıllar boyunca dağ veya doğal tepeler sanılıyordu. Özel mülkiyete haiz bir arazi olduğu için kimse de yakınına gelip inceleme yapmıyordu. Çok uzun zaman önce bu tepelerde ve civarında “hazine avcıları” kol geziyordu ve birkaç kez altın buldukları da rivayet ediliyor.
Geçtiğimiz hafta köylerindeki bu arazilerinde gezinti yapan Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü mezunu Numan Baktaş ile kızkardeşi araştırmacı – yazar Muazzez Baktaş, tepelerin gizli birer girişinin olduğunu farkettiler. Tepelerin içine uzanan bu gizemli tüneller, tamamen insan yapımıydı. Tünelden içeri giren Baktaş kardeşler, içeride Antik Dönem’e ait gerçek anlamda bir “tarih hazinesi” buldular.
Buldukları eserlerin fotoğraflarını çeken Baktaş kardeşler, Almanya’da yaşayan fakat o günlerde yıllık iznini kullanmak üzere memleketi Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde bulunan ve arkeoloji alanında yaptığı haberlerle bilinen gazeteci – yazar İbrahim Sediyani’ye telefon açarak olayı anlattılar. Çektikleri fotoğrafları da kendisiyle paylaştılar.
Sadece bulunan antik eserleri değil, bu eserlerin bulunduğu garip şekilli tepeleri de yakından inceleyen İbrahim Sediyani, Muazzez Baktaş ve Numan Baktaş, bunların kesinlikle doğal oluşmuş tepeler olmadıkları ve insan yapımı oldukları kanısına vardılar. Daha yakından incelediklerinde, bunların piramit olduklarını, üstlerinin yüzyıllar hatta binyıllar boyunca toprak ve bitkiyle kaplanmış olmasından dolayı bunun fark edilmemiş olduğunu anladılar.
Daha sonra Batman Kültür Müdürlüğü’ne gidip olayı haber verdiler. Kültür Müdürlüğü’nden bir heyet köye giderek bölgeyi ve bölgedeki kaya mezarlarını koruma altına aldı. Ancak o gün çok yağmur yağdığı için vadiye inemediler. Fakat Muazzez Baktaş’ın bildirdiğine göre, yağan şiddetli yağmur surların bir bölümünü daha ortaya çıkarmış ve o tepelerin insan yapımı piramitler olduğu gerçeğini daha berrak hale getirmiş durumda. Kaya mezarlarının olduğu bölüm de çok önemli, zirâ burada Hristiyanlar tarafından büyük öneme sahip “Kayıp Kent Nasıra”nın saklı olduğundan şüphe ediliyor.
Diğer bir ilginç ayrıntı da, piramit olma ihtimali yüksek olan bu tepelerin öteden beridir halk arasındaki isimlerinin çok garip bir biçimde “Gırên Teyyare” olması. Kürtçe’de “Teyyare Tepeleri” ya da “Uçan Nesne Tepeleri” anlamına geliyor. Oysa burada ne bir havaalanı var ne de uçak geçiyor. Hatta pek fazla kuş bile yok. Bu durum da Mısır’daki piramitler ile ilgili olarak yüzyıllardır ortaya atılan ama doğruluğu hiçbir zaman kanıtlanmamış “Piramitleri uzaylılar mı yaptı?”, “Başka gezegenden uçan nesnelerle Dünya’ya gelen başka varlıklar mı piramitleri inşâ etti?” şeklindeki “komplo teorileri”ni ve bu yöndeki şüpheleri akla getiriyor.
Kesin olan birşey var ki bu arkeolojik keşif şayet uzmanlarca yapılan incelemeden sonra bilimsel olarak kanıtlanırsa, bu olay, tarihin yeniden yazımını zorunlu kılacak. Ülkemizde piramitlerin var olduğunun ortaya çıkması, Mısır ve Mezopotamya medeniyetleri arasındaki bağın somut biçimde kanıtlanması ve dînler tarihinin en gizemli konularından biri olan “Kayıp Kent Nasıra”nın keşfi, en az Urfa’daki Göbeklitepe kadar önemli bir gelişme.
Dolayısıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ve arkeologların; bilim insanları ve uzmanların bölgeye acilen gidip vakit kaybetmeden inceleme başlatması gerekiyor. Keşfin piramitler kısmı doğru çıkmasa bile, sadece içinde bulunan antik eserler dahi tarihî öneme sahip keşifler durumunda.
NUMAN BAKTAŞ: “BURADA HEM PİRAMİTLER HEM DE KAYIP KENT NASIRA VAR”
“Kaleler varsa oralarda antik yerleşimler de bulunmalıdır” diyen Baktaş, “Ortada M. Ö. 12. yy’a kadar uzanan bir medeniyetin eserleri bulunmakta ama bu medeniyetin başkenti bir türlü bulunmamaktadır. İşte o kent şimdi bulundu. Kentin tamamı toprak altındadır. Fakat çok derinlerde değildir, yarım metre kazıyınca hemen kalıntılara ulaşılmaktadır. Küpler, bina kalıntıları, surlar, kiliseler, kaya mezarları vb. hep ‘hazine avcıları’ ve köylüler tarafından sürekli ortaya çıkarılmaktadır” değerlendirmesinde bulundu. Kentin vadi boyunca uzanan üç köy olan Emso, Tayyare ve Sıkesteke ile iki kanatta bulunan Mozgelane ve Bazorke köylerinin arasında yaklaşık 5 km’lik bir alanda bulunduğunu belirterek açıklamalarını sürdüren Numan Baktaş, “Ortalama 10 bin ile 12 bin dönüm alandan bahsetmekteyiz. Yerleşimin % 70’lik kısmı Emso köyünün sınırları içerisinde bulunmaktadır. Ve bu köy bizim köyümüzdür. Ben 18 yaşına kadar bu köyde kaldım, dolayısıyla araziye ve köyün ‘mistik’ yönüne yaşayarak şahit oldum” şeklinde konuştu.
Sıleka köyünün küçük ve dik bir vadiden oluştuğunu, burada köylülerin “ferş” dedikleri çok sayıda kayalar bulunduğunu kaydeden Baktaş, “Burada bütün köylülerin insan yapımı olduğuna inandıkları bir PİRAMİT bulunmaktadır ve piramidin üst kısmı bu ferşlerden oluşan şapkayı andırmaktadır. Rivayet odur ki bu kumlar ve ferşler yani kayalar buraya başka yerlerden getirilmiştir” dedi. Gidip oradaki antik mezarları da incelediğini sözlerine ekleyen Baktaş, “Gidip mezarı gördüm. Ortalama yarım metre derinlikte bulunan mezar bir kaya mezarıdır. Mezarın etrafında ortaya atılmış kemikleri topladım (bir tane de azı dişi buldum) ve Batman Kültür Müdürlüğü’ne götürdüm. Kültür Müdürlüğü’nde çalışan Özcan adlı arkeolog kemiklerin insana ait olduğunu ve muhtemelen Geç Roma Dönemi kaya mezarı olduğunu söyledi bana” dedi. Kaya mezarında hiçbir “simge” bulunmadığını ve kayaların “işlenmemiş” durumda olduğunu söyleyen Numan Baktaş, ilginç açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Gırê Tırbe bölgesinde yüzlerce kaya mezarı bulunmaktadır. Hepsi de yerin yarım metre altındadır. Köylüler eskiden sırtları ağrıdığında bu mezarlığa yanlarına ‘ekmek ve soğan’ alarak gidip uzanmaktaydılar. Onlara göre böyle yapınca ağrıları geçmekteydi. Bu ekmek ve soğandan sonra ‘Kayıp Kent Nasıra’ya geleceğiz. Çünkü bu Hz. İsa (as) ile alakalı bir durumdur. Tabiî işin içinde Kürtler olunca kutsal olan ‘ekmek ve şarap’ yerini ‘ekmek ve soğan’a bırakmıştır muhtemelen. Bu tepenin hemen arkasında oldukça ilginç bir ‘çekim merkezi’ bulunmaktadır. Küçüklüğümde ben de defalarca bu duruma şahit oldum. Ortalama 2 m’lik bir alana girdiğinizde büyük bir ‘KIYAMET’ kopmaktadır. İnsan sesleri ve değişik seslerden oluşan bir uğultunun ortasında bulunuyorsunuz. Burada köy görünmediği için ben defalarca köyde çok büyük kavgalar çıktı diye koşarak (o zamanlar köyde sürekli arazi kavgaları olmaktaydı) köye geldiğimi hatırlıyorum. Köye geldiğimde ortalık hep sütlimandı ve o sesler nereden geliyor hâlâ bilmiyorum. Köylülere göre tam o noktada cinler birbirleriyle kavga etmekteydiler.”
Piramitler hakkında çok net bilgiler aktararak açıklamalarını sürdüren arazinin sahibi Numan Baktaş, “Vadi boyunca benim gördüğüm kadarıyla 7 veya 8 tane PİRAMİT bulunmaktadır. Burası bir nevi ‘Krallar Vadisi’ gibi M. Ö.’ye ait bir yerleşim yeri olmalıdır. Ben geçtiğimiz hafta bu tepenin üstüne kadar tırmanıp çıktım. Tepeden bakınca bunların piramit olduklarını daha iyi anlıyorsunuz. Görünümü tamamen piramide benzemektedir. Köylüler burada 20 – 30 sene önce sürekli kazılar yapmışlar ve daima küpler ve diğer tarihî eserler bulmuşlardır. Dağın çevresinde bu kadar çok tarihî eserin çıkması, buranın piramit olma ihtimalini güçlendirmektedir” dedi. Çok önemli bir ayrıntıya dikkat çekmeden de geçmeyen Baktaş, “Yaptığım gözlemlerden çıkarttığım sonuç şudur ki, burada yer alan piramitler Mısır Piramitleri gibi kayalardan yapılmamıştır. Bizim coğrafyamızın asıl inşaat malzemesi olan toprak kullanılmıştır. Bu piramitler büyük ihtimalle toprağın değişik bir teknikle sıklaştırılması ile inşâ edilmişlerdir. Onun için arkeologların araştırmalarını tepelerin üstüne değil altına yapmaları gerekmektedir” tespitinde bulundu.
Batman’daki piramitlerin M. Ö. 5000 yıllarından bile daha eski olabileceğini tahmin ettiğini söyleyen Numan Baktaş, “Yani Mısır, Amerika ve diğer yerlerdeki piramitlerden çok daha eski bir tarihte yapılmışlardır. Bu teze burun kıvıracak olanlara ‘Göbeklitepe’ye tekrar bakın’ derim” iddiâsında bulundu. “Piramitler, eğer bu tepeler köylülerin dediği gibi yapay tepeler ise, bunlar o zaman piramittirler” diyen Baktaş, “Ve eğer bu tepeler piramit ise o zaman tıpkı Göbeklitepe gibi tarih yeniden yazılmalıdır. Ve gördüğüm kadarıyla bu piramitler kayalardan değil de topraktan yapılmışlarsa eğer, o zaman Mısır Piramitleri’nin kökenini rahatlıkla burada yaşayanlara bağlayabiliriz. Buradakiler gidip Mısır Uygarlığı’nı oluşturmuşlardır” görüşünü savundu.
Keşfi yaptıkları aynı günün akşamı gazeteci ve yazar İbrahim Sediyani’yi arayıp haber verdiklerini söyleyerek açıklamalarını sürdüren Numan Baktaş, “Benim çok sevdiğim bir yazardır, İbrahim Sediyani. Yazılarını, kitaplarını severek takip ediyorum. Aynı zamanda kendisi de yazar olan kızkardeşim Muazzez’in yakın arkadaşıdır, kardeş gibidirler. Dolayısıyla bizim kardeşimiz sayılır. Sediyani’nin memlekette olduğunu biliyorduk, sosyal medyada paylaşıyordu tatil fotoğraflarını, takip ediyorduk. Telefonda Sediyani’ye anlatınca, heyecandan çığlık attı. Zaten O’nun arkeolojiye merakını bildiğimiz için, bu olaya yakın ilgi göstereceğini tahmin ediyorduk. Öyle de oldu” dedi.
MUAZZEZ BAKTAŞ: “VADİDE 7 VEYA 8 TANE PİRAMİT BULUNMAKTADIR”
Mezopotamya’nın her yerinde insanlığa ait sayısız tarihî yer ve kalıntı bulunduğunu belirten araştırmacı – yazar Muazzez Baktaş ise, yaptığı açıklamada, “Yerin altındakiler muhtemelen yerin üstündekilerden daha da çoktur. İşte bunlardan bir tanesini ve belki de dünya arkeoloji ve kültür tarihini değiştirecek ve yeniden tarih yazımına katkıda bulunacak olan piramitleri de ben ve abim Numan hem de çok uzak olmayan bir yerde, yanıbaşımızda, kendi köyümüzde keşfettik” dedi. Ankara’dan gelen ağabeyi Numan Baktaş’ın kalıntıların olduğu vadiye bakar bakmaz “Bunlar piramit!” diyerek sevinç narası attığını kaydeden Muazzez Baktaş, “Adını şimdilik kendimizce ‘Krallar Vadisi’ olarak koyduğumuz bu vadide ortalama olarak 7 veya 8 tane piramit bulunmaktadır” açıklamasında bulundu.
“Köylülerle yaptığımız sohbetlerde gayet rahat bir şekilde şu yorumları herkesten duyduk: ‘Bu tepeler yapay tepelerdir ve biz bunu zaten biliyorduk’… Bu vadi boyunca uzanan surlar, kaya mezarları, tüneller, küp parçaları her yerde tarlalar sürülürken ortaya çıkmaktadır” sözleriyle konuşmasını sürdüren Baktaş, “Bir bölgedeki bir yerde oldukça geniş bir alana yayılan çok yüksek miktarda kap ve küp parçaları oluşu bize o döneme ait o topluluğun ortak ambarı olma ihtimalini güçlendiriyor. Tıpkı Göbeklitepe gibi. Bunların hepsi yapılacak arkeolojik araştırmalar sonucu netleşecek tabi” tespitinde bulundu.
Piramitlerin yanısıra bu kalıntıların “Kayıp Kent Nasıra”ya ait olma ihtimalinin de son derece yüksek olduğunu kaydeden Muazzez Baktaş, “Bu piramitler tıpkı Göbeklitepe gibi tarihi yeniden yazdıracağı gibi, ‘Kayıp Kent Nasıra’ da Hristiyanlık tarihinin yeniden yazılmasına yol açacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
İBRAHİM SEDİYANİ: “KÜLTÜR BAKANLIĞIMIZ’I VE ÜLKEMİZİN KIYMETLİ ARKEOLOGLARINI KEŞFİ İNCELEMEYE DAVET EDİYORUZ”
Almanya’da yaşayan ancak keşif sırasında bölgede bulunan gazeteci – yazar İbrahim Sediyani ise, yaptığı açıklamada, Baktaş kardeşlerin kendisini telefonla arayarak haber verdiği gün yaşadığı heyecanın tarif edilemez olduğunu söyleyerek, “Beni arayıp olayı anlattılar, sonra da çektikleri fotoğrafları paylaştılar. O günün gecesi heyecandan uyuyamadım, sabaha kadar çay ve sigara içip düşündüm ve fotoğraflara baktım” dedi. Keşfin tarihî önemde olduğunu kaydeden Sediyani, “Ülkemizde piramitlerin varlığının ortaya çıkması, en az Göbeklitepe’nin keşfi kadar önemli. Bu keşif ayrıca Mısır ve Mezopotamya medeniyetleri arasında yakın bir bağ olduğu teorilerini de kesin olarak doğrulayacak nitelikte” değerlendirmesinde bulundu.
Başta Kültür ve Turizm Bakanlığı ve bilim dünyası olmak üzere tüm yetkilileri, uzmanları ve arkeologları bölgeye gidip keşfi incelemeye davet eden İbrahim Sediyani, “Biz bu tepeleri uzun uzun inceledik ve kesinlikle doğal olmadığını, insan yapımı yani piramitler olduğunu düşünüyoruz. Doğa birçok şey yapabilir, ama asla böyle yapılar ve giriş tünelleri yapmaz. Fakat bir şeyin kesin olarak doğrulanması, ancak bilimsel inceleme ve somut kanıtla mümkündür. İnanmak, düşünmek başka şeydir, bilmek başka şey. Ben bilim adamı değilim, arkeolog değilim, tarihçi değilim, konunun uzmanı değilim. Ben sadece bir gazeteciyim ve kitapları olan bir yazarım. İşim sadece olayı duyurmak ve kamuoyunu bilgilendirmek, bu görevimi de Allah nasip etti ve yaptım. Gerisi konunun uzmanlarına, kıymetli bilim insanlarımıza, ülkemizin saygıdeğer arkeologlarına kalmış. Bunu yapacak onlardır. Hepsine çağrıda bulunuyorum: Lütfen acil olarak bölgeye gitsinler ve keşifleri hemen incelemeye başlasınlar” çağrısında bulundu. (İbrahim Sediyani)