Bu yıl, Cumhuriyet Bayramı kutlamaları İstanbul’da yapılıyor.
Bu bir öç alma duygusunun, Atatürk düşmanlığının dışa vurumudur ve Cumhuriyet tarihimizde ilk kez gerçekleşiyor.
Şeyh Sait’lerin, Said Nursi’lerin, Derviş Mehmet’lerin, Derviş Vahdeti’lerin torunları, bugün muhalefetin güçsüzlüğünden de yararlanıp, “fırsat bu fırsat” diyerek Cumhuriyete, cumhuriyet kurumlarına savaş açmıştır.
Şeriatçılar, her dönemde Kemalizm’i düşman bildiler…
Çünkü uygarlığa, bilime karşı çıkmak ve yabancılarla ülkesi aleyhine işbirliği yapmak onların genel yapısında, mayasında, geleneğinde vardır…
Osmanlının son dönemlerinden bu yana, şeriatçı çeteler tarafından bu görev aksatılmadan günümüze değin eksiksiz yerine getirilmiştir.
Yobazlar, geçmişte neden Köy Enstitülerini kapatıp, köylünün eğitim ve öğretimini engellediler?
Neden halkımızın okumasını istemediler? Neden onun bilinçlenmesine karşı çıktılar?
Ve günümüzde, çağdaş eğitim kurumları yerine neden durmadan Kuran kursları açıyorlar? Ve neden Milli Eğitimden, sağlıktan önce en büyük bütçeyi diyanet işlerine ayırıyorlar? Binlerce öğretmen işsiz güçsüz gezerken… Çocuklarımız çağdaş okullar beklerken…
Neden milyarlar vatansız Suriyelilere harcanıyor?
Çünkü yobazlar, yığınları ancak bir takım hurafelerle, boş inançlarla kendilerine bağlamakta, öteki dünya vaatleri ile üzerlerinde egemenlik kurarak, sömürebilmektedirler.
İşte bu nedenle kitlelerin bilinçlenmesinden ödleri kopar onların.
Halk düşünmeye, kendi mantığı ile olayları yorumlamaya, gerçekleri ve sahtekârların gerçek yüzünü görmeye başladığı zaman işleri bitmiş demektir.
Çünkü bilim dogmacılığa, değişmeyen inanç kurallarına karşıdır.
Hayatta tek gerçek yol gösterici bilim, fen olduğu zaman inanç, vicdanlara yerleşmek zorundadır.
Din Allah’la kul arasında kaldığı sürece sömürü kaynağı, afyonlama aracı olmaktan çıkar ve siyasal İslamcılara yaşam hakkı tanımaz.
Çağ dışı din bezirgânları için Mustafa Kemal şunları söyler:
”Bizi yanlış yola sevk eden habisler (soysuzlar), çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Tarihimizi okuyunuz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep bu din kisvesi altındaki küfür ve melanetten(kötülükten) gelmiştir.”
Atatürk’e göre en gerçek, en doğru tarikat ”Uygarlık tarikatı”dır. Dinsel tarikatçılık, ülkeleri ”yanlış yollara sevk eder”, çıkmazlara götürür. Çünkü dinlerin egemenlik kurduğu, şeriatla yönetilen toplumlarda akıldan, bilimden söz edilemez, ilerleme sağlanamaz.
Bilim çağdaşlık, yenilik demektir; değişim, gelecek demektir. Şeriatçıların en büyük düşmanı ise değişimdir, yenileşmedir.
Çünkü değişimin, yenileşmenin olduğu yerde ne hurafe vardır, ne üfürükçülük ne muska…
Bilimin temel dayanağı akıldır, dincilerin ise inançtır.
Gerçekleri ve doğruları sadece kutsal kitaplarda arayan, sorunların çözümünü göklerden bekleyen bir siyasal yönetim, ilerlemeyi gerçekleştirip, çağdaş uygarlığı yakalayabilir mi, bu mümkün müdür?
Atatürk şöyle der:
”Biz ilhamlarımızı gökten ve gaibden (görünmeyen âlem) değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk ulusu ve bir de uluslar tarihinin bin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız sonuçlardır.”
İşte siyasal İslamcılar Atatürk’ü bu yüzden sevmezler. Yani “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” dediği için sevmezler ve onu unutturmak isterler.
Bugün de onların mirasçıları aynı yolu izleyerek, bir takım ayak oyunları ve tertiplerle Kemalist Cumhuriyet rejimine son vermeye çalışmaktadırlar.
Ama bütün bunlar boş çabalardır.
Çünkü Atatürk, tüm dünyanın sahiplendiği, öncü bildiği bir devrimcidir ve sonsuzluğa dek yaşayacaktır.
Bir yanıt yazın