Beş amiralden Ege ve Doğu Akdeniz çağrısı: Yunanistan’a mesajı net verelim
27.10.2018 02:05
Deniz Kuvvetleri’nde önemli görevler üstlenmiş emekli amiraller, Yunanistan’ın ABD’yi arkasına alarak Türkiye’ye yaptığı kışkırtmalara karşı atması gereken adımları anlattı: Doğu Akdeniz’de kesin MEB ilanı, işgal edilen adalara karşı hamle yapmak, Avrasya’nın yapıtaşlarıyla işbirliği
TURAN SALCITürkiye’nin son günlerde en önemli gündem maddesi Ege ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı atılan adımlar oldu. Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkaracağını açıklaması ve Doğu Akdeniz’de faaliyet yürüten Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemimize yönelik taciz girişimi bardağı taşıran son damla oldu.
Yıllarca Türk Deniz Kuvvetleri’nin en önemli kademelerinde görev yapmış beş emekli amiral, hem son yaşanan gelişmeleri hem de olayın uluslararası boyutunu ele alarak Aydınlık’a Türkiye’nin ne yapması gerektiğini ve Batı ittifakının amacını anlattılar.
‘SINIRLAR AÇIKÇA BELİRTİLMELİ’
Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz:
İşler çığrından çıkmış durumda. Son 14 günde yaşananlara bakalım:
Mısır, Güney Kıbrıs ve Yunanistan başbakanlarının Girit’teki meşhur deklarasyonu ortada. Burada Yunan Başbakanı, ‘Mısır’la, Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlarını müzakere etmeye hazırız’ dedi. Arkasından geçen hafta, Barbaros Araştırma Gemimizin Yunan fırkateyni tarafından ‘Burası bizim sahamızdır’ anonsuyla taciz edilmesi ve bizim gemilerimizin müdahale etmesi. Üçüncüsü, önceki günkü törende Dışişleri Bakanlığı görevini sancılı bir şekilde bırakmak zorunda kalan Kotzias, son yıllarda karşı karşıya kalacağımız en ciddi problem olan, Ege’deki karasularının 6 milin üzerine çıkarılması büyük planının başlangıç safhasını ilan etti. Bu çok ciddiye alınması gereken, en az Doğu Akdeniz’deki çıkar alanlarımız kadar Türkiye’nin jeopolitik geleceğini de ilgilendiren bir konu.
Bu saydıklarımı üst üste koyduğunuz zaman, bunlar küçücük Yunanistan’ın tek başına, dev bir Türkiye’yi karşısına alarak yapabileceği işler değil. Nüfusu 11 milyon olan, dünya ekonomileri içinde ilk 60’a zar zor giren, borç içerisinde yüzen bir ülke, kalkıp da Türkiye’ye karşı bu kadar saldırgan bir politikaya geçemez. Güç dengelerine aykırı. Bu bir kışkırtma.
Türkiye’nin son yıllarda Doğu Akdeniz’de yaptığı işler tabi ki denizci hegemonyayı rahatsız ediyor. Çünkü Türkiye ilk defa tarihinde çok güçlü bir şekilde bu deniz yetki alanlarındaki çıkarlarını koruma iradesini gösteriyor. Bu irade tabi kabul edilmiyor. O yüzden Yunanistan’ı Mısır’ı ve diğer ülkeleri salıyorlar. O yüzden buna dikkat etmemiz lazım.
Türkiye, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanını, MEB veya kıta sahanlığı adı altında koordinatları açıkça yayımlamalıdır. 2004 ve 2013’te BM’ye verdiğimiz notalar yetersizdir. Sadece ‘32 derece 16 dakika 18 saniye doğu boylamının batısında Türkiye’nin çıkarları vardır’ demek yetmez, sınırı açık açık belirlemek gerekir. Ve siz sahanızı çizmeden de bu adamlar caydırılamaz.”
‘ATİNA’DA KRİTİK TOPLANTI’
Emekli Tümamiral Mustafa Özbey:
ABD; Ege, Doğu Akdeniz, Suriye’nin kuzeyi ve Irak’ta, tam anlamıyla bölgede geniş çaplı bir istikrarsızlaştırma politikası güdüyor. Bunu yaparken de Türkiye’yi dikkate almadan, kendine özel bir yapı içinde süreci yürütüyor. Yapı içinde öncelikle ele aldığı ve korumaya çalıştığı değer, bölgedeki İsrail’in çıkarları. Bunun üzerine olgunlaşmış bir tavrı görmüyoruz, hazırlıkları görüyoruz. Ne zaman somutlaşır sorusunun cevabı ise aralık ayında Atina’da yapılacak bir toplantıda gizli. ABD, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail dışişleri bakanları bir araya gelecekler. Bu toplantıda bölge politikaları ile ilgili bir ortak tavır şekillenecek. Onun askeri içerikte mi olacağını, enerji odaklı mı olacağını yoksa başka konuda mı olacağını toplantıdan sonra anlayacağız.
Bölgede şu anda ABD, İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Mısır işbirliği ve dayanışma içinde ‘Burada müşterek neler yapabiliriz’in arayışını ortaya koyuyorlar.
Yunanistan şu aşamada Ege’de değil de İyon Denizi ve Girit civarındaki karasularını 12 mile çıkararak Türkiye’nin bu konudaki reaksiyonunu ölçmek istiyor. Rusya’nın tavrı konusunda bir değerlendirme yapacak olursak, 12 mil kararının tam olarak neresi için geçerli olacağına bakarak bir tavır alacağını düşünüyorum.
‘YUNANİSTAN BU ADIMI ATAMAZ’
Emekli Tümamiral Deniz Kutluk:
ABD, Türkiye’de bulamadıklarını Yunanistan’da bulmaya çalışıyor. Ama bu konuşlanma stratejik eksende bir etki yaratmaz. Rusya’nın sıcak denizlere inme potansiyelini oradan gözetlemek istiyor. Ama diyemeyiz ki ABD, Yunanistan’ın bütün iddialarının arkasında bulunuyor. Çünkü Yunanistan’ın Ege’deki iddiaları uluslararası hukuktan destek almıyor. ABD de uluslararası hukuku reddeden iddiaların arkasında durursa, kendisi de ihlal etmiş olur. Bu bakımdan bizim hukuki pozisyonumuz güçlü sayılır. Buradaki çelişki, ABD şirketlerden kurulmuş bir devlet. Dolayısıyla şirket çıkarı ABD de direkt devlet çıkarına dönüşebiliyor. Doğu Akdeniz’de de Rumlar büyük devletlerin sondaj gemilerini kiralayarak onların desteğini arkasına alıyor. Exxon Mobil gibi ABD şirketleri de buna dahil…
Yunanistan 12 mil kararını Ege’de almayacak kadar zekidir. Alacak olsaydı 1995 yılından beri yapardı. 1995’te alınan Meclis kararına göre Hükümet bu adıma karşı her türlü askeri önemli almak için yetki almış durumda. Dolayısıyla Yunanistan o günden bugüne Türkiye’nin her açıdan geliştiğini gördü. Yunanistan zaten şu anda ekonomik krizle uğraşan bir ülke ve bu adımı atması durumunda savaş sebebi olacağını da biliyor. Diyelim yaptılar savaş çıktı, bir sürü kayıplar yaşandı ve sonunda barış oldu. O barışın maddeleri içinde uluslararası hukuka aykırı olan bu kararın uygulanmayacağını da biliyor. Dolayısıyla burada kamuoyunu okşayan mesajlar ayrı bir şey, reel politika ayrı bir şey. Çipras’ın resen yapılacak bir karara nazaran, konunun Meclis’te tartışılması, o süreçte biraz da zaman kazanarak kamuoyunu sakinleştirmek. Bunu bir siyasi manevra olarak görebiliriz.
‘ÖNCE ESAD SONRA BÖLGESEL İŞBİRLİĞİ’
Emekli Tuğamiral İlker Güven:
Yunanistan, ABD’nin teşvikiyle bu adımları atıyor. ABD, Doğu Akdeniz ve Ege’de müşterek tatbikatlar yaparak bunları yüreklendirmeye çalışıyor. 1. Dünya Savaşı’ndaki İngilizlerin rolünü bugün ABD oynuyor.
Türkiye’nin burada yapacağı çok önemli iki şey var. Politik olarak Suriye’de mevcut hükümetin başındaki Beşar Esad ile derhal el sıkışıp bununla eşzamanlı olarak da Münhasır Ekonomik Bölgemizi (MEB) kıta sahanlığı tezimize ve uluslararası haklarımıza uygun olarak ilan etmektir.
İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan, arkasına ABD’yi alarak Türkiye’yi Ege ve Doğu Akdeniz’den, yani batıdan kuşatmak istemektir. Türkiye bu kuşatma sırasında hem güneyde bir askeri harekat içinde hem de ekonomik sıkıntıları var. İşte Türkiye’nin bu kritik durumundan faydalanmak için çaba sarf ediyorlar. Türkiye ne zaman zayıf düşerse, Yunanistan arkasına bir gücü alarak hareket eder. Türkiye’nin güçlü olduğu zamanlarda da Yunanistan sesini çıkaramaz. Buna karşı yapmamız gereken bellidir. Esad ile birlikte bölge ülkeleriyle de yani İran, Irak, Azerbaycan’ın da katıldığı bölge işbirliğinin ilk temelini atmak.
Bakın, Türkiye’nin belirsiz, her tarafa çekilebilen politikası nedeniyle ne İran’a ne Rusya’ya yani Astana ortaklarımıza asla güven vermiyoruz. Bu güvenin ilk temel taşı Suriye Hükümeti’yle el sıkışmak. Bölgesel işbirliği temin ettiğimiz takdirde Doğu Akdeniz’deki o ittifaka karşıt bir güç oluşturmuş olursunuz. Biz tek başımıza Yunanistan’la mücadele edebiliriz ama onların oluşturduğu güce karşı bunu yapmak durumundayız. Bölgesel işbirliğinin ardından Avrasya’nın yapıtaşları Rusya ve Çin’i de katarak Doğu Akdeniz ve Ege’de ABD’nin kışkırtıcılığına denge oluşturabiliriz.
‘TÜRKİYE MESAJINI NET VERMELİ’
Emekli Tümamiral Soner Polat:
Demeçlerde ‘kararlılık’ mesajı verilmesini bu kritik aşamada son kerte önemli buluyorum. Ayrıca, 1995 TBMM kararına vurgu yapılması da büyük bir etki yarattı. Ancak, konjonktürel olarak sonuç verebilecek bu girişimlerin kalıcı bir şekilde çıkarlarımızı garanti altına alması için ilave adımlar da atılmalıdır. Bu kapsamda, ‘neye kararlı’ olunduğu açık, seçik ve net olarak ortaya konulmalıdır. Mesele, Yunanistan’ın yarattığı oldubittilerle (fait accompli) karasuları sorununun çok ötesine geçmiştir. Girit açıkları da dâhil Türkiye’ye ait Ege’de 152’nin üzerinde ada, adacık ve kayalık vardır. Yunanistan bu adalar üzerinde egemenlik iddia etmektedir. Bunlardan Türkiye’nin 6 mil olan karasuları içindeki ada ve adacıklarının bazıları fiili Yunan işgali altındadır. Türkiye bu konuda da net duruşunu ilan etmelidir.
Yunanistan, muhtemelen Meis Adası nedeniyle kendi MEB’i içinde kaldığını düşünerek Barbaros Hayrettin Paşa Araştırma Gemimizi taciz etmiştir. Yunanistan, 152’den fazla ada ve adacık için Türkiye’nin benzer taleplerde bulunacağını dikkate almalıdır. Bu nedenle Türkiye, Doğu Akdeniz’de koordinatlarını net olarak deklare ettiği MEB’ini bir an önce ilan etmelidir. Kaldı ki iki kez Doğu Akdeniz için ilan ettiğimiz kıta sahanlığının net sınırları belli değildir. Bunu önemli bir teknik eksiklik olarak değerlendiriyorum.
Yunanistan’ın son karasuları çıkışının iç politika ile hiçbir ilgisi yoktur. Yunanistan’daki bütün partiler Ege ve Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarının ‘tartışma dışı’ Yunan egemenlik alanları olduğu konusunda hemfikirdir. Yunanistan’ın Türkiye’ye yönelik dış politikası tarihi boyunca hiç değişmemiştir: “Batı’yı arkasına alarak Türkiye’nin zayıf düştüğü anlarda bir zaman planlaması ile parça parça egemenlik alanlarını genişletmek, Türkiye’nin güçlü olduğu dönemlerde dostluk mesajları vererek sorunları dondurmak!” Yunanistan, her hal ve şartta Türkiye’nin karşısına tek başına çıkma niyetinde değildir. Bu nedenle, ABD ve/veya AB’nin Yunan siyasetine destek vermesi hayatın olağan akışına uygundur. Avrupa jeopolitiğini de dikkate alırsak, Türkiye’nin Yunanistan ile olan her sorununun aynı zamanda Batı ile arasında bir sorun olduğunu farz ve kabul etmeliyiz.
Türkiye öncelikle kimseden çekinmeden Ege ve Doğu Akdeniz siyasetlerini belirlemeli, bunu devlet politikası haline getirmeli, HDPKK dışındaki bütün partiler bu siyasetlere tam destek vermeli ve bu siyasetler millete mal edilmelidir. Türkiye daha sonra MEB ilanı, işgal edilen adalarımız ve diğer deniz sorunlarımız hakkındaki somut politikalarını dünyaya ve uluslararası kuruluşlara deklare etmelidir. Şu aşamada, öncelikli konu ne istediğimizin, tereddüde mahal bırakmayacak tarzda ortaya konulmasıdır. Bu yönde kesin bir irade gösterilebilirse, Türkiye’nin deniz alaka ve menfaatlerine tecavüz edenleri caydırmak daha kolay olacaktır.