TBMM’de Kırım Gündemi: Rusya’nın Kırım’daki İnsan Hakları İhlalleri

CHP Eskişehir milletvekili Utku Çakırözer  17 Ekim 2018 tarihinde   TBMM Genel Kurulu’nda  unutulan Kırım Tatar Türklerinin  kaygılarını Meclis gündemine taşımıştır: ”Ülkemizde sayıları milyonları bulan Kırım Tatar Türkü vatandaşımız yaşamakta. Onlar Çanakkale’de, Yemen’de, İstiklal savaşında canlarını bu topraklar için ‘hiç çekinmeden’ verdiler, bugün de veriyorlar. Vatanımızın ortak kaderinin ayrılmaz parçasıdırlar.” Utku  Çakırözer’e hak vermemek mümkün değil. Bir Kırım Türkü olan annemin babası, Temmuz 1884  Kırım doğumlu  Seyit Abdülmecit Filistin Cephesinde (14.08.1916)  şehit düşmüştür.

Çakırözer şu tespitte bulunmuştur: “2014 yılında Kırım Tatarlarının ana vatanı bir kez daha hukuksuzca işgal edildi.  İşgalci Rusya yönetiminin insan hakları ihlalleri artık insanlık suçlarına dönüştü. 11 Kırım Tatarı Rus cezaevlerinde hayatını kaybetti.16 Kırım Tatarı kayıp, 49 Kırım Tatarı siyasi mahkum. Hemen her hafta Kırım Tatarlarına ait okullar, camiler ve evlere baskınlar düzenlenmekte. 3000’in üzerinde baskın yapıldı. 50 bin  Kırım Tatarı Ukrayna’ya göç etmek zorunda kaldı.

İşgalciler şimdi de Bahçesaray’da, Kırım Hanlığının başkenti olan Bahçesaray’daki Hansaray’ı tahrip etmekte. Maalesef Kırım Tatarları Türkiye’nin uluslararası yaptırımlara katılmamasını kalpleri kırık bir şekilde izliyorlar. Bu yaptırımlara karşı mutlaka bir çözüm getirilerek Türkiye uluslararası yaptırımlara katılmalıdır. 

Kırım’da yaşananlar maalesef Türk kamuoyuna hiç yansımamaktadır. Avrupa Komisyonu 30 Ocak 2017 tarihinde  Kırım’daki insan hakları ihlalleri uyarısında bulunarak yasa dışı ilhak edilen Kırım’daki Rus yönetiminin tutukladığı  avukatlardan Emil Kurbedinov‘un serbest bırakılmasını istemiştir.  AB Komisyonu,  Rusya’nın ilhak ettiği Ukrayna toprağı Kırım’daki insan hakları ihlallerine ilişkin yazılı açıklamasında,  Kırım’da saldırıların endişe verici olduğu ve giderek arttığı vurgulanmış,  Rusya’nın yasa dışı ilhakından bu yana Kırım’da insan hakları durumundaki bozulmanın AB tarafından sürekli gündeme getirildiğinin altı çizilmiştir:

“Özellikle, Kırım Tatarlarının hakları, kendi egemenlik organları olan Kırım Tatar Milli Meclisi faaliyetlerinin aşırıcı bir örgüt olarak nitelenerek yasaklanması suretiyle şiddetle ihlal edildi. Başkan Yardımcısı İlmi Ümerov’a yöneltilen son aşırıcılık suçlamaları, Tatarların liderlerine yönelik zulümlerin başka bir örneğini oluşturuyor. Bu suçlamaların düşürülmesini ve Ümerov’un avukat hakkına tam saygı gösterilmesini bekliyoruz.”

25 Ocak’ta Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) görevlileri  İlmi Ümerov‘un avukatı Nikolay Polozov‘u gözaltına almış, aynı gün içinde serbest bırakmıştı. Ertesi gün de FSB’nin  Emil Kurbedinov‘u gözaltına aldığı, ardından da tutuklandığı  açıklanmıştır.

Kırım’daki  işgal devam ederken  Cumhurbaşkanı  Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı  Putin, 10’ncu  BRICS zirvesi kapsamında 26 Temmuz 2018 tarihinde bir görüşme yapmışlardır. Bu   görüşmede  Cumhurbaşkanı, Aramızdaki her türü dayanışma birilerini de gerçekten kıskandırıyor”  demiştir.

Bu açıklama Türkiye’de yaşayan Kırım kökenli Türk vatandaşlarını üzmüştür. Çünkü Kırım Türklerinin anavatanı  Rusya tarafından işgal  edilmiştir.  Bunun   kıskanılacak bir durum olmaması gerekir.  Bu kapsamda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun  tespitlerini hatırlamakta yarar vardır.

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği tarafından Ankara’da 7 Haziran 2018 tarihinde   düzenlenen iftara  Eskişehir Kırım Derneği dahil Türkiye’deki Kırım diasporasından çok  yoğun katılım olmuştur. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ukrayna Dışişleri Bakanı Pavlo Klimin, Kırım Tatar halkının milli lideri, Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Kırım Tatarlarından Sorumlu Yetkilisi ve Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Andriy Sıbiga    iftara katılmışlardır.

Bakan Çavuşoğlu  yaptığı konuşmada “Kırım davasını hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız. Kırım’ın ilhakını tanımadık, tanımayacağız” demiş, Avrupa’daki bazı ülkelerin Kırım’ı unutmaya başladıklarını söylemiş, son ABD ziyaretindeki temaslarında da Kırım konusunu gündeme getirdiklerini şöyle açıklamıştır:

“Anadolu toprakları yüzyıllardır, evlerinden ve yurtlarından ayrılmak zorunda kalmış olan pek çokları gibi Tatar kardeşlerimize de ev sahipliği yapmıştır. Sizler, yıllar önce anavatan Kırım’dan ikinci vatanınız Türkiye’ye gelmiş olan kardeşlerimizin evlatları olarak, atalarınızın anısına sahip çıkıyorsunuz. Bunu Türkiye’nin her yerinde görüyoruz. Kırım’dan ayrı kalmak, Kırım’dan olmak anlamına gelmez. Sizler, anavatandan uzakta olsanız da Kırım’ı kalplerinizde ve aklınızda yaşatmaya devam ediyorsunuz.

Geçmişte Kırım Tatarı soydaşlarımız zor dönemlerden geçtiler. Bugün de maalesef benzer sınamalarla karşı karşıyalar. Sürgünün acısı, yaraları kapanmadan şimdi de Kırım’ın ilhakı. Zorluklar karşısında, doğru bildiği yolda yürümekten vazgeçmeyen Kırım Tatar halkı, bu dik duruşuyla bütün mazlum halklar içinde emsalsiz bir örnek teşkil ediyor. Kırım Tatarlarının, haksızlığa boyun eğmeyen, hakkını şiddete başvurmadan onurla ve vakarla aramayı bilen üstün karakteriyle, bugün Kırım ve Ukrayna’daki mücadelesinden de hak ettiği neticeyle çıkacağından şüphemiz yok.

Sevgili kardeşlerim, sosyal, dini, kültürel, maddi, manevi her türlü sıkıntınız karşısında her zaman çalabileceğiniz bir kapınız var, Türkiye var. Bu kapı size tarih boyunca açık olmuştur, ilelebet de açık olacaktır. Türkiye her zaman Ukrayna’nın sınır ve toprak bütünlüğünden yana olmuştur ve Ukrayna’nın egemenliğini desteklemiştir. Bu çerçevede yine Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olduğunu hiçbir zaman unutmayacağız ve her platformda bunu dile getirmeye devam edeceğiz. Diğer yandan, Ukrayna’nın doğusundaki sorunun da bir an önce çözülmesini ve Ukrayna’nın istikrara kavuşturulması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz, Ukrayna’ya verdiğimiz desteği sürdüreceğiz.”

Bununla beraber geçmişte Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün “Ankara-Moskova arasındaki mesafe, Ankara-Brüksel arasındaki mesafeden daha yakındır” açıklaması  unutulmamıştır. )

Bu açıklama ile sayın Çavuşoğlu’nun  konuşması arasına çok önemli fark vardır. Ben Bakan Faruk Özlü’nün yaptığı açıklamanın “fiziki km uzaklığı olarak” anlaşılması gerektiği kanısındayım. Çünkü Ankara-Moskova 2,406 km, Ankara -Brüksel ise 3,121 km’dir. Bunu başka bir şekilde anlamak mümkün değildir

Sayın Bakan’ın mantığıyla hareket edersek çok farklı bir sonuçla karşılaşırız: “Ankara-Kırım Bahçesaray arasındaki mesafe, Ankara-Moskova arasındaki mesafeden daha yakındır.”  Çünkü bu mesafe 1,577 km’dir. Aradaki fark 829’dir. Diğer bir deyişle Bahçesaray (Kırım), Ankara’ya Moskova’dan 829 km daha yakın olup 2,406 rakamı 1,577’den daha büyüktür. Açıkça söylemek gerekirse, Kırım ve Kırım Türkleri Türkiye için Rusya ve Ruslardan daha yakındır, aksi düşünülemez.

Çavuşoğlu Kırım konusundaki bu  görüşlerini bir ay sonra  6 Ağustos 2017’de Manila’de toplanan  50’nci Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN)  toplantısında  Sergey Lavrov’a da iletmiş midir?  Sayın Bakan  görüşmede  “Yine domates başta olmak üzere daha da ekonomik ilişkilerimizi nasıl geliştiririz, bunları değerlendirdik” demiştir.  Rusya Tarım Bakanı Aleksandr Tkachev  Rus televizyonu Rossiya 24 kanalına yaptığı açıklamada kendisine yöneltilen Türkiye’ye yönelik domates yasağı ile ilgili soruya şu cevabı vermiştir: “Türkiye’den domates ithal etmeye hazır değiliz, bunu yapmayacağız.”  

Rusya ile domates ihracatına getirilen kısıtlamanın kaldırılmasının ötesinde Kırım’ın Rusya tarafından ilhakının gündeme gelmemesi dikkat çekicidir.

Dönemin  Kalkınma Bakanı olan Cevdet Yılmaz (DPT’deki son Avrupa Birliği Genel Müdürüdür. Kurucu Genel Müdür, o dönemdeki ismiyle AET Daire Başkanlığını kuran bu satırların yazarıdır), Rusya’nın, Türkiye’nin önemli bir ticari ortağı   ve komşusu olduğunu belirterek şunları söylemişti: “…Ukrayna’da yaşayan bütün etnik grupların, bütün değişik kesimlerin de memnun olacağı bir çerçevede bu sorunların aşılmasını arzu ediyoruz. Orada Kırım Türkleri de yaşıyor biliyorsunuz. Özellikle, Kırım Türklerinin koşulları tabi bizi çok yakından da ilgilendiriyor.”

Dışişleri Bakanı  Çavuşoğlu’na Kırım konusunda gösterdiği hassasiyet ve Kırım Türklerine verdiği destek için Eskişehir Kırım Derneği eski Başkanı ve Kırım Gelişim Vakfı Kurucu üyesi olarak  teşekkür ediyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  katıldığı 26 Temmuz’daki BRICS zirvesinin  üzerinden  yaklaşık bir ay sonra 30 Ağustos Dünya Kayıplar Günü’nde  kaçırılan Kırım Türkleri hakkında  Türkiye’den   hiç  tepki  gelmemiştir.  Kiev’de Rusya Büyükelçiliği binasının önünde 30 Ağustos 2018 tarihinde Rus işgali altında bulunan Kırım’da kaçırılan insanlara ve onların akrabalarına destek eylemi yapılmıştır.

Kırım SOS  koordinatörü Tamila Taşeva, “Kırım ilhakının başlangıcından bu yana yarımadada 44 kişi kaçırıldı. Çoğu serbest bırakıldı. Bugün kaçırıldığını düşündüğümüz 15 kişiden söz ediyoruz”  demiştir. Kırım Türklerinin anavatanı Kırım’ın uluslararası hukukun yok sayılarak işgali, Türkiye’de yaşayan Kırım Tatar Türklerini   kıskandırması mümkün değildir.

Eskişehir Odunpazarı Belediye Başkanı, Kırım Gelişim Vakfı kurucu üyesi  Kazım Kurt’un 1 Ağustos 2018 tarihindeki açıklamasını  bu kapsamda  dikkate almak gerekir:

“Kırım meselesinde Avrupa Parlamentosu’nun tavrı önemli, demografik yapı dikkate alınmadan gerçekleştirilen referandum uluslar arası sözleşmelere uygun değil. Batı Rusya’nın bu kararını tanımıyor, Türkiye ise kararı tanımayan sözleşmeye imza atsa bile yaptırım uygulamayan bir pozisyonda, Kırım meselesine göz yumuyor.

Kırım Türkiye için Menbiç’ten daha önemli, stratejik bir nokta. Suriye’nin iç işlerine karılıp müdahale ediyoruz ancak Kırım özerk bölgesinde soydaşlarımızın taleplerini dikkate almıyor, yaptırım uygulamıyoruz. Bu bir çelişkidir. Türkiye batının içinde yer almayı hedefliyorsa Rusya’ya onlar gibi yaptırımlar uygulamalı, Putin ile ilişkilerimiz iyiyse Kırım meselesi konusunda Putin ikna edilmeli. Şayet bunlar yapılamıyor ise dış politikamız sıkıntılı demektir.”

Rusya destekli  Ermeni  birliklerinin  Hocalı soykırımını gerçekleştirdikleri 26 Şubat’tan tam tamına 22 yıl sonra  26 Şubat 2014 tarihinde silahlı gruplar Kırım’daki parlamento binasını basarak işgali başlatmışlardır.  Daha sonra Kırım’daki yasa dışı silahlı Ruslar camilere girerek manevi değerlere hakaret etmeye başlamış, Tatarlar üzerinde yoğun  baskı kurulmuş, Kırım Milli Meclisi ile Türkçe yayın yapan TV kanalları, haber ajansları, radyolar ve Tatar okulları kapatılmıştır.

Ukrayna’da 26 Şubat, Kırım’ın Rus İşgaline Karşı Direniş Günü olarak kabul edilmektedir.  Acaba yüzbinlerce Kırım Türkünün yaşadığı Türkiye’de neden 26 Şubat Kırım’ın Rus İşgaline Karşı Direniş Günü olarak kabul edilmemektedir.  

Putin tarafından atanan Kırım başsavcısı Natalia Poklonskaya Tatar Meclisini radikal faaliyetleri  sebebiyle  14 Nisan 2016 tarihinde yasaklama kararı almıştır. Bunun gerekçesini Rus Tass ajansına  şöyle açıklamıştır: “Bugün (Çarşamba) halk birliğinin (Kırım Tatar Halkı Meclisi) faaliyetlerini federal yasaların ihlallerini önlemek için askıya almaya karar verdim.”

Rusya Adalet Bakanlığı 18 Nisan 2016 tarihinde Kırım Tatar Milli Meclisi’ni aşırı faaliyetler sebebiyle çalışmaları durdurulan dini ve sivil toplum örgütleri listesine almıştır. Bunun üzerine Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland 26 Nisan’da, Dışişleri Bakanlığı ile AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini 27 Nisan’da Rus mahkemesinin Kırım Tatar Milli Meclisi’ni aşırıcı örgüt kapsamına alarak faaliyetlerini yasaklama kararını kınamıştır.

Karara göre Tatar Meclisi’nin tüm devlet ve belediye medyasını kullanmaları, toplu etkinlikler düzenlemeleri, banka hesaplarını kullanmaları ve her türlü siyasi faaliyeti yasaklanmıştır. Uluslararası Af Örgütü  kararın muhalifleri susturmaya yönelik olduğunu söyleyerek “Rusya’nın eziyet etmek yerine koruması gerektiği sayılı azınlıklarından birinin haklarını yok ettiğini” belirtmiştir.

Kiev Uluslararası Sosyolojik Araştırmaları Merkezi’nin yaptığı bir çalışmaya göre Kırım’da halkın yüzde 97’si, Doneski’de yüzde 93’ü, Luganskaya’da yüzde 89’u, Odesa’da yüzde 85’i, Zaporojskaya’da yüzde 81’i, Harkov’da yüzde 74’ü, Dinepropetrovskaya’da yüzde 72’si ve Nikolayevskaya’da da yüzde 66’nın Rusçayı ana dil olarak konuşması, Kırım’ın ilhakı için gerekçelerden biri olmuştur.

16 Mart 2014 tarihinde  BM Genel Kurulu  referandumu kabul etmemiş ve hukuk dışı saymıştır.   İlhak,  Rusya dışında Afganistan, Nikaragua, Venezuella ve Suriye tarafından tanınmıştır. Bir anlamda Suriye Rusya’nın doğal müttefiki olduğunu bu şekilde göstermiştir. Bu devletlerin  yanında de facto devletler  Abhazya, Dağlık Karabağ ve Güney Osetya  da ilhakı  uygun bulmuştur.

Rusya Devlet Başkanı Putin ve Başbakan Medvedev 18 Ağustos 2017 tarihinde Kırım’ı ziyaret etmiştir.  Putin, Sivastopol’ün (Akyar) işgalini tarihi adaletin yeniden sağlanması olarak adlandırmış ve “Sivastopol gibi SSCB döneminde Moskova’nın yönetiminde olan şehirlerin anlaşmalara göre SSCB’nin yıkılmasından sonra Rusya’ya geçmesi gerektiğini” açıklamıştır.

Ziyaret sebebiyle Rusya’ya protesto notası gönderen Ukrayna Dışişleri Bakanlığı, geçici Rus işgali altında bulunan Sivastopol şehrine Putin’in ziyaretinin Rusya tarafından Ukrayna’nın devlet egemenliği ve toprak bütünlüğünün ihlali olarak kabul edildiğini belirtmiştir:

“18 Ağustos 2017 tarihinde Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin başkanlığındaki heyetin Rusya tarafından geçici işgal edilen Ukrayna’nın Sivastopol şehrine sıradaki ziyareti başladı. Ukrayna tarafı, Rus yetkililerinin geçici işgal altındaki Kırım Özerk Cumhuriyeti ve Sivastopol şehrine daha önce gerçekleştirdikleri sözde ziyaretleri gibi bu ziyareti de Rusya tarafından Ukrayna’nın devlet egemenliği ve toprak bütünlüğünün kaba ihlali ve uluslararası hukukun evrensel olarak tanınan normlarının yok sayılması olarak kabul ediyor.”

Ankara’da (AVİM) 23 Şubat 2017 tarihindeki konferansında  Rus uzman Dr. Olog Kuznetsov’a, 26 Şubat 1992 Hocalı katliamı ile 26 Şubat 2014 Rusya’nın Kırım’ı işgal tarihlerinin bir tesadüf olup olmadığı konusundaki fikrini sormama rağmen cevap alamadığımı burada belirmek isterim. Bence  Kırım’ın işgali ile  Ermeniler tarafından  gerçekleştirilen Hocalı soykırımının aynı tarihte (26 Şubat) gerçekleştirilmesi bir tesadüf olamaz. Bu, Rus derin devletinin Türk kökenlilere yönelik  planlı bir girişimidir.

10 Aralık 2016 Dünya İnsan Hakları günü kapsamında Ankara’da Gazi Üniversitesi’nde Radio Liberty ve Novaya Gazeta gazetelerinin Rus muhabiri ve fotoğrafçısı Anton Naumluk‘un Kırım’da yaşanan dramı  anlatan sergisi açılmış, işgalden bu yana Kırım’da gerçekleşen insan hakları ihlalleri anlatılmıştır.

Dışişleri Bakanlığı Doğu Avrupa Genel Müdür Yardımcısı Yağmur Güldere de, Kırım’ın işgalinin gayrimeşru olduğunu ve Kırım’daki soydaşlarla yakından ilgilenildiği  açıklamıştır. ODTÜ Sosyoloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşegül Aydıngün, Kırım Tatarlarının mücadelesinin sadece  Kırım Tatarlarının değil, bütünüyle insan haklarının savunulmasına dayandığını  vurgulamıştır.

Kırım’da Rus işgalinden sonra Kırım Tatarca’sı ve Ukrayna dilini resmi dil olmasına rağmen hiçbir okulda bu dillerde eğitim yapılmadığı belirtilerek, Kırım Tatarlarının asimile edilmek istendiği ve Kırım’dan göçe zorlandıkları konuşmacılar tarafından açıklanmıştır.

Rusya Büyükelçiliği; gerek Gazi Üniversitesi’ndeki ve gerekse daha sonra TEPAV’daki etkinliklerin  yapılmaması gerektiğini açıklamış ve  diplomatik baskı uygulamıştır. Bu girişimlere rağmen Gazi Üniversitesi  ve TEPAV geri adım atmamış,  TOBB Üniversitesi ve TEPAV işbirliğinde benzer bir etkinlik de yapılmıştır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik Konseyi’nin altıncı toplantısı için 9 Ekim 2017 tarihinde  Ukrayna’yı ziyaret  etmiştir. Erdoğan görüşmelerinde ikili ilişkileri kapsamlı bir şekilde ele alma imkanı bulduklarını  şöyle açıklamıştır:

“…Sayın Poroşenko’ya Türkiye’nin Ukrayna’nın egemenliğini, Kırım dahil toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini desteklemeye devam edeceğini bir kez daha ifade ettim. Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımadık ve tanımayacağız. Ukrayna’nın ülkelerine sadakatlerini kanıtlamış Kırım Tatarlarına (Türklerine) verdiği destekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Soydaşlarımızın durumunu yakından takip etmeye ve bu konuyu uluslararası kamuoyunun gündeminde tutmaya devam edeceğiz. Kırım’daki yasa dışı durumun aşılması için diplomasi ve hukuk çerçevesinde atılacak adımların önemine inanıyoruz. Bu konuda Ukrayna ile eşgüdüm halinde çalışmaya devam edeceğiz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın  “Kırım’ın yasa dışı ilhakını tanımadık ve tanımayacağız” açıklaması çok yerindedir ama Kırım’ın Rusya tarafından uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ilhakı devam ederken iki cumhurbaşkanı arasında 3 Mayıs 2017 tarihindeki görüşmede öne çıkan başlıklardan biri domates krizi olmuştur.

Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki Soçi’de Putin ile görüşmesinin ardından basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Domates dışında her konuda mutabık kalındı derken, Putin de şu açıklamayı yapmıştır: “Domates dışında kısıtlamaların kaldırılması için anlaştık.”  Bu görüşme sonrasında Turkish Forum’da  4 Mayıs 2017 tarihinde yayınlanan yazımın başlığı şöyleydi: Kırım’ın Domates Kadar Önemi Yok mu?” (https://www.turkishnews.com/tr/content/2017/05/04/kirimin-domates-kadar-onemi-yok-mu/)

Soçi’de sayın Cumhurbaşkanı YPG ile Rus askerlerinin fotoğraflarını Putin’e gösterdiğini söyleyerek, “Fotoğrafları ilettik. Tarihleri yerleri ile verdik. Konuyu anlattık. İnceleyeceğini söyledi. Bundan sonraki süreç Putin’e kaldı” demiştir ama Putin’in bilgisi dışında bu askerlerin orada bulunması imkansızdır.

Ukrayna’yı  ilk  ziyareti dokuzuncu Cumhurbaşkanı merhum Süleymen Demirel’dir.  23 Mayıs 1998’de  gerçekleşen ziyaret öncesinde öncesinde  merhum Demirel 20 Mayıs 1998’de  Kırım Gelişim Vakfı Kurucu Yönetim Kurulu üyelerini kabul etmiş,  Vakıf Başkan Yardımcısı olarak sunduğum brifingi dinleyerek notlar almış,  Kırım davasına desteğini  göstermiştir.

Kırım, Sovyetler Birliği döneminde 1954 yılından 1991’e kadar Ukrayna’nın bir bölgesi (oblast) olmuş, bu yıldan sonra Rusya’nın işgaline kadar Ukrayna’ya bağlı Kırım Otonom Cumhuriyeti olarak kalmıştır. Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in 23 Şubat 2014 tarihinde görevden alınması ve Rusçanın ülkenin ana dillerinden biri olmasının kaldırılması sonucunda başlayan Ukrayna kriz sürecinde Kırım Rusya tarafından işgal edilmiştir.

Kırım’da  yüzde 58 oranındaki Ruslar, Ukrayna’ya bağlı muhtar bir cumhuriyet olan Kırım nüfusunun yüzde 24’nü oluşturan Ukraynalıların ve  yüzde 13’ü kadar olan  Tatarların muhalefetine rağmen Rusya’ya bağlanma kararı almışlardır. Sivastopol Kent Konseyi de benzer karar alınca  Sivastopol’da bulunan Rus birlikleri krizin başladığı andan itibaren kademeli olarak Kırım’ın bütününü işgal etmiştir. İşgal sonrasında oluşan yeni yönetim, Rusya’ya katılım kararını 6 Mart’ta alarak 16 Mart 2014 tarihinde bu kararı referanduma götüreceğini açıklamıştır.

İşgal sonrasında Kırım Tatarlarının Lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Refat Çubarov, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Kırım Temsilcisi İsmet Yüksel ve Sinaver Kadir’in 5 yıl süreyle Kırım’a girişleri yasaklanmıştır. Kırım’da silahlı Rus güçleri tarafından kaçırılan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan insan sayısı çift haneli rakamlara ulaşmıştır.

Tarihte Rus Çarlığı ile Osmanlı, Rusya ile Türkiye hiçbir dönemde gerçek anlamda dost olmamıştır. Türkiye ve Rusya arasında 500 yılı aşkın ilişkilerde taraflar arasındaki 11 savaşın sadece dördünde Osmanlılar galip gelebilmiş, yedi savaş ağır mağlubiyetle sonuçlanmıştır.

Rus Çarı 1’nci Nikolay’ın St. Petersburg’da 9 Ocak 1853 tarihinde söylediği “Kollarımız arasında hasta, ağır hasta bir adam var” ifadesindeki hasta adam, Osmanlı Devleti’dir. (Tsar Nicholas of Russia said to the British envoy in St.Petersburg, Sir George Hamilton: We have on our hands a sick man, a very sick man. It will be, I tell you frankly, a great misfortune if, one of these days, he should slip away from us before all necessary arrangements were made.”

Terim ilk defa 12 Mayıs 1860 tarihinde The New York Times’ta yer almıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Tatar Türklerinin vatan Kırım’dan ayrılarak Türkiye’ye göç etme süreci hızlanmıştır. Günümüzde başta Eskişehir olmak üzeri Kırım’daki Tatar nüfusundan daha çok Kırım Tatar Türkü Anadolu’da yaşıyorsa, bunun sebebi Kırım Hanlığının Rus nüfuzuna girmesidir.

Rus Çarlığı ile  Osmanlı Devleti arasında imzalanan  Küçük Kaynarca Anlaşması (1774)  sonucunda Osmanlıların  Kırım üzerindeki koruyucu pozisyonundan vazgeçmek zorunda bırakmasıyla  Kırım önce de facto bağımsız olur. Fatih Sultan Mehmet döneminde 1475’de Kırım’a ayak basmaları ile Osmanlılar, Hanlık dağılana kadar onun hamisi ve en büyük müttefiki olmuştur. Fakat  1790’larda hızlı bir şekilde Rusya tarafından ilhak edilerek Rus İmparatorluğu’nun bir parçası haline  gelmesiyle büyük göç başlar.

Babam rahmetli Süleyman Karluk, Kırım’dan göç eden bir ailenin üyesi olarak  1912 yılında Köstence’de doğmuş, 1944 yılında da Türkiye’ye gelmiştir. Kuzenlerim Köstence’de yaşamaktadır. Kırım’ın Rusya tarafından işgali sonrasında göç, bu defa Ukrayna’ya yönelik olarak devam etmektedir.

Kırım’da silahlı Rus güçleri tarafından kaçırılan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan insan sayısı çift haneli rakamlara ulaşmıştır. Evinin önünden üniformalı caniler tarafından kaçırılan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Dünya Kırım Tatar Kongresi yönetim kurulu üyesi Ervin İbrahimov bu hürriyet kurbanlarının sonuncusudur.

İşgal sonrasında oluşan yeni yönetim, Rusya’ya katılım kararını 6 Mart’ta alarak 16 Mart 2014 tarihinde bu kararı referanduma götüreceğini açıklaması üzerine  Almanya Başbakanı Angela Merkel 9 Mart’ta Kırım’da yapılacak referandumu, Ukrayna anayasasına ve uluslararası hukuka aykırı bulduğunu belirtmesine rağmen  1 milyon 200 bin seçmenin bulunduğu Kırım’da referandum yapılmıştır.

Katılanların yüzde 93’nün Rusya ile birleşmekten yana oy kullandığı referandumda Kırım Tatar Türkleri, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduklarından referandumu boykot etmiştir.  Referandumda halka, “Rusya’ya bağlanmaya razı mısınız?” ve “1992 yılı Kırım Anayasası’nın yeniden yürürlüğe girmesi ve Kırım’ın Ukrayna’nın bir parçası olmasına razı mısınız?” soruları yöneltilmiştir.

Referandumdan iki gün sonra 18 Mart’ta Kırım’ın yeni yönetimi ile Rusya arasında Kırım ve Sivastopol’un Rusya’ya Bağlanması ve Yeni Federal Bölgeler Oluşturulması Anlaşması imzalanmış, Anlaşma Duma’da 442’ye karşı 1 oyla ve Federal Konsey’de oybirliğiyle onaylanmış ve  Rusya tarafından Kırım ilhak edilmiştir. Rusya, 1994 yılında Budapeşte Mutabakatı ile kabul ettiği Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü Kırım’ı işgal ederek ortadan kaldırmıştır. Kırım’ın BM şartlarına uygun olarak bağımsızlığını ilan ettiğini savunmuş, Kırım’daki sürecin Kosova’daki süreçle aynı olduğunu öne sürmüştür.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanı, Kırım’ın uluslararası hukukun yok sayılarak Rusya tarafından işgali kapsamında Ukrayna’nın Rusya Federasyonu’na karşı açtığı davada 19 Nisan 2017 tarihinde ilk kararını açıklamıştır. Divan, Rusya tarafından işgal edilen Kırım’da ulusal azınlıkları koruma amaçlı Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme‘yi ihlal ettiği için Rusya’ya karşı sınırlayıcı tedbir uygulanmasını onaylamıştır.

Avrupa Birliği referandumunu kanunsuz etkinlik  olarak tanımlamıştır. 15 Mart 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, sözde referandumun ‘geçersiz’ olarak ilan edilmesini öngören kararı görüşmüştür. Karar Rusya tarafından veto edilmiş, Çin ise çekimser kalmıştır. Venedik Komisyonu, Avrupa Birliği ve ABD, yasa dışı olarak yapılan sözde referanduma karşı çıkmıştır.

Avrupa Birliği Rusya’ya uyguladığı yaptırımları 2016 yılında 23 Haziran 2017 tarihine kadar uzatmıştır. AB, 19 Haziran 2017’de geri adım atılmaması üzerine Rusya’ya Kırım ve Sivastopol’u yasa dışı ilhakı sebebiyle uygulamakta olduğu sınırlayıcı önlemleri 23 Temmuz 2018’e kadar uygulamaya karar vermiştir. Böylece, AB vatandaşları ve şirketlerinin Kırım ve Sivastopol bölgelerindeki faaliyetleri sınırlandırılmıştır. AB Konseyi, Rusya’nın Ukrayna’yı istikrarsızlaştırması nedeniyle AB’nin uygulamakta olduğu ekonomik yaptırımların 31 Ocak 2019‘a kadar uzatılmasını kararlaştırmıştır.

Rusya işgali altındaki Kırım’da Kırım Tatar halkının demokratik yollarla seçilmiş meşru ve milli temsil organı olan Kırım Tatar Milli Meclisi’nin faaliyetini yasaklarken,  PKK ve YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmemektedir.  Tamamen barışçı metotlara bağlılığı ve şiddetin hiçbir şeklini kabul etmediği dünyaca bilinen Kırım Tatar Milli Meclisi’nin terörist  örgüt  ilan edilmesi bir çifte standarttır ve kabul edilemez.

Dönemin Başbakanı Binali  Yıldırım, 15 Şubat 2018 tarihinde BBC’nin sorularını  cevaplarken kendisine yöneltilen   “Türk-Rus ilişkilerinde bir tuhaflık yok mu sizce?” sorusuna şu cevabı vermiştir: “Rusya belki bugün PKK-PYD-YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmiyor ama gelecekte edecek. Rusya’nın ya da X, Y, Z ülkesinin kabul etmesi ya da etmemesi bizim konumuz değil. Biz bunların PKK’nın isim değiştirmiş terör örgütleri olduğunu biliyoruz.”

Hiçbir hukuki, insani ve vicdani sınır tanımayan  işgal rejimi  Kırım’ı bir açık hapishaneye çevirmiştir. Kırım Tatar Türkü,  vatanlarının Rusya tarafından  uluslararası hukuku yok sayarak  işgalini kabul etmeyecektir. Kırım’daki vahşetin sona ermesinin Rusya’nın Kırım’ı terk etmesinden başka hiçbir gerçekçi yolu yoktur.

Merhum  Demirel’in Kırım’ı ziyaretindeki  tarihi tespitine Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip çıkması, tüm Kırım Tatar Türklerinin arzudur: “Tarihin karanlık bir döneminde zorla, yaşadıkları topraklardan koparılmış olan Kırım Tatarlarının yeniden anayurtlarına dönmeleri, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün küresel bir mutabakata dönüştüğü zamanımızın ruhuna uygun bir tarihi gelişmedir.”

Kırım kökenli Türk vatandaşları Rusya’nın Kırım’ı uluslararası hukuka aykırı olarak işgalini kabul etmemektedirler. Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesinden yanadırlar ve bu konuda bir kıskançlık ta  yoktur. Bunun için Rusya Kırım Tatar Türklerine baskıya son vermeli, işgali sona erdirmeli, insan haklarına  saygı göstermeli ve tarihi eserlerin tahribine de son vermelidir.

Rusya, Kırım Tatar mimarisinin dünyadaki tek örneği olan Hansaray‘ı, restorasyon adı altında yürüttüğü uygulamalarla tahrip ederken  bir kültürel soykırıma imza atmaktadır. Kırım Tatar Türklerinin  milli müzesi olan Hansaray, restorasyon bahanesiyle işgalci Rusya tarafından  yok edilmek istenmektedir.

Şubat 2017’de yapılan Kırım Tatar Platformu toplantısında Kırım Tatar halkının lideri, Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun   değerlendirmeleri çok  önemlidir: “Biz Kırım’ı silah zoruyla değil, diplomasi ve yaptırımların baskısıyla kurtarmayı istiyoruz.” Kırımoğlu Türkiye’nin son zamanlardaki tutumuna  değinerek  şunları söylemiştir: “Şimdi dünyada  bize soruyorlar, Türkiye size bu kadar yakın, en kalabalık diasporanız da orada. Türkiye niye böyle davranıyor die. Biz elimizden geldiğince Türkiye’yi savunuyoruz. Ama bunlar çok tesieli, çok inandırıcı olmuyor. Diyorlar ki, akrabalık böyle olmaz.”

Kırım’dan Türkiye’ye kitle göçleri, 1783’de Kırım Hanlığının ortadan kaldırılarak Rusya İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhak etmesinden sonra  başlamıştır. İki yüzyıldan fazla bir süredir Anadolu’ya yönelik göçün sebebi, Kırım Türklerine yönelik baskıdır. 18 Mayıs 1944 de Stalin tarafından vatanlarından sürülen ve yarısı yollarda katledilen Kırım Türkleri hiçbir zaman unutulmayacaktır.

Kırım Türklerinin  Kırım’ın Çarlık Rusya’sının kontrolüne geçtikten sonra başlayan Milli İstiklal Mücadelesi, günümüzde İsmail Gaspıralı’nın ‘Dilde Fikirde İşte Birlik’ görüşü çizgisinde devam edecektir. Kırım, Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında bir barış ve huzur köprüsü olmalı, şövenist yaklaşımlara ortam hazırlayan bir alana asla  dönüşmemelidir. Ancak Rusya’nın  Kırım’ın işgaline son vermesi  durumunda   Rusya ile dayanışma  güçlenebilecektir.

CHP Eskişehir milletvekili Utku Çakırözer  17 Ekim 2018 tarihinde   TBMM Genel Kurulu’nda  unutulan Kırım Tatar Türklerinin  kaygılarını Meclis gündemine taşımıştır: ''Ülkemizde sayıları milyonları bulan Kırım Tatar Türkü vatandaşımız yaşamakta. Onlar Çanakkale'de, Yemen'de, İstiklal savaşında canlarını bu topraklar için 'hiç çekinmeden' verdiler, bugün de veriyorlar. Vatanımızın ortak kaderinin ayrılmaz parçasıdırlar.” Utku  Çakırözer’e hak vermemek mümkün değil. Bir Kırım Türkü olan annemin babası, Temmuz 1884  Kırım doğumlu  Seyit Abdülmecit Filistin Cephesinde (14.08.1916)  şehit düşmüştür. - crimea kırım Swallow s Nest Fortress

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir