Eşkıya doldu dört bir yanımız…
Caniler, sapıklar kuşattı caddelerimizi, sokaklarımızı…
Ortaçağ kaçkınlarının ortasında kaldık… Bir taraftan da Suriyeli, bilmem nereli göçmenler… Cirit atıyorlar. Nefes alamıyoruz…
Seri cinayetler, cinnet geçirenler, tecavüzler…
Adam din, ahlak öğretmek üzere kurduğu vakıfta erkek öğrencilerine sarkıntılık yapıyor. Kuran kursu hocaları tecavüzden tutuklanıyor… Aile içi cinsel saldırılar, ırza geçmeler, aldı başını gitti…
Sadece 2009 – 2011 arasında 29 bin 980 tecavüz suçu işlendi…
Deliler, sapıklar ülkesine dönüştü sevgili yurdumuz…
Şeyh kisvesine bürünen bir adam çıkıp da sapıklara, canavarlara, bebek katillerine yol gösterirse, nasıl hareket etmeleri konusunda öğütler verirse, elbette olacağı bu…
Herif, 3,5 yaşındaki bir kıza tecavüzün nedenini “Şeytana uymak” olarak açıklıyor…
Hem de 21. Yüzyılda…
Hem de bilim çağında…
“Önce bebelere tecavüz edeceksin; sonra onun büyümesini, çocuk yaşına girmesini bekleyeceksin ve en sonunda da nikâhına alacaksın…”
Aynen şunları söylüyor din uleması (!!!) denilen bu kaçık:
“Gelişmeler çok acıdır. Mademki şeytana uydun, kızcağızı neden öldürdün? Bekleseydin 3 yıl sonra nikâh düşerdi…”
Gördünüz mü? Tecavüzcü katil biraz daha beklese 6,5 yaşına gelen çocukla evlenebilirmiş… Böylece hem kendisinin, hem de çocuğun namusunu kurtarırmış…
Bu adamların inancında tecavüz suç olmaktan çıkıyor, yeter ki tecavüzcü, kurbanını nikâhına alsın… O zaman sorun çözümlenmiş oluyor…
Daha önce de Sosyal Doku Vakfı Başkanı, katıldığı bir programda “küçük çocukların evlenebileceğini” söylemişti.
Bu adama göre, “7 yaşında bir kız çocuğu, 25 yaşında erkek çocuğu ile veya 7 yaşında bir erkek çocuğu, 25 yaşında bir kız ile nikâhlanabilir. Nikâhlanmalarında sakınca yoktur. Evlilik için bir yaş söz konusu değildir. 10 yaşında, 7 yaşında, 6 yaşında nikâha engel bir durum yoktur” demişti.
Bir başka konuşmasında da “Çalışan kadınların fuhuşa hazırlık yaptığını” ileri sürmüş ve şunları söylemişti:
“Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Çalışan kadın ya evlenmeyi erteleyerek erkeklerin evlilik sürecini baltalıyor ya da evli olduğu halde çalıştığı için yorgunluğu ve vakit darlığı nedeniyle erkeği ile ilişkisinde kadınlığı arızalıdır. Kadınlığı arızalı olduğu için erkeğin gözü açtır. O evinde erkeğini eksik bırakıyor erkeği de iş yerinde bir başka kadına tasallut oluyor. Böyle fuhuş değil ama fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor. Ayrıca çalışan kadın doğurmayan ya da az doğuran kadın demektir. Yani benim ümmetim zarar gördü…”
Bir zamanlar Milli Eğitim Müdürü de buna benzer inciler döktürmüştü… Çocuklarımız bu ilkel yaratıkların eline teslim edilmiş durumda şimdi:
“Bir kadın evinden süslenerek çıkıp evine dönene kadar, kaç erkeğin şehvetini tahrik etmişse, o kadar erkekle zina yapmış gibi olur…”
Buyrun, burdan yakın…
İnsan doğasına, insan yapısına, bilime aykırı sözler söyleyen ve evlenme yaşını anaokuluna kadar indiren Sosyal Doku Vakfı Başkanı hakkında Kocaeli Baro Başkanlığı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulunarak, “Halkı kanunlara uymamaya tahrik, Suç işlemeye alenen tahrik” suçlarından dava açılmasını talep etmişti.
Savcılık, Anayasa’daki düşünce özgürlüğü, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüne vurgu yaparak, kararda “söz konusu beyanların ve atılı suçların unsurları bakımından oluşmadığı, düşünce açıklama, bilgi vermek ve eleştiri sınırları içerisinde kaldığı” için şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermişti…
Yargısıyla, savcısıyla, yargıcıyla, ordusuyla, meclisiyle, yandaş basınıyla Türkiye freni patlamış bir kamyon gibi uçuruma yuvarlanıyor, hem de son sürat…
Bütün okullarımız imam hatiplere dönüştürülüyor.
Hedef, “Fikri hür, vicdanı hür insanlar yetiştiren” okulların varlığına son vermek…
Cumhuriyetin, laikliğin, Atatürk’ün varlığına son vermek…
Peki, bütün bu işler olup biterken muhalefet ne yapıyor?
TBMM’sinin Salı toplantılarında bol bol esip yağıyor, ağzına geleni söylüyor, böylece vatanı kurtarmış oluyor…
Bunlar “Boş işler…”
Bugün yapılması gereken şey, tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir Türkiye için Atatürk ilkelerinde birleşip ülkeyi bu bataklıktan kurtarmaktır…”
Bunun için de tüm yurtseverler, makam – mevkii peşinde koşmayı, “Küçük olsun benim olsun” anlayışını ve soyut tartışmaları bir yana bırakıp, asgari müştereklerde, Antiemperyalist, antifaşist cephede bir araya gelmelidirler…
Kılavuzumuz, yüce insan MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olmalıdır…