Asıl adı Aram Güleryan’mış Ara Güler’in. Öldüğünde merak ettim kim olduğunu. Zira bugüne kadar hep bizden bir parça olarak gördüğüm için araştırma gereği duymamıştım. NTV’de yayınlanmak üzere hakkında bir belgesel hazırlayan Yağız Şenkal’dan duydum; Ara Güler kendisi için “Türklerin en Ermenisi, Ermenilerin de en Türküyüm” dermiş. Son derece anlamlı bir tanımlama. “Ermeni kimliğimi reddetmiyorum ama Türklüğümü de görmezden gelmiyorum” demek gibi bir şey. “İkisine de eşit mesafede duruyorum” anlamına geliyor. Bizim de isteğimiz bu değil mi zaten, Türk üst kimliği altında herkes kendi etnik kimliklerini koruyabilir, kendi kültürünü de yaşayabilir.
1928 yılında doğan Ara Güler’in baba tarafından ataları Giresun’un Şebinkarahisar ilçesinden gelmişler İstanbul’a. 1915 olaylarında baba tarafından sıkıntı çekmiş aile. Ancak diğer bir çok Ermeni gibi Ara Güler de bu toprakları terk etmeyi düşünmemiş. Ben Türkler’e inanıyorum ve bana kötülük etmeyeceklerinden eminim deyip kalmış doğduğu topraklarda. 22 yaşında iken başlamış fotoğraf çekmeye. İlk çektiği fotoğraf da 1950 yılında, Ticaniler denilen gerici bir grubun tahrip ettiği İstanbul Gümüşsuyu’ndaki Atatürk heykeli olmuş. Türkiye’nin tanıtımına fotoğraflarıyla katkıda bulunan Ara Güler’e de Tanrı’dan rahmetler diliyorum. Mekânı cennet olsun.
Gayrimüslimlere Rahmet Dilenir mi?
Ara Güler’in vefatı sebebiyle özellikle sosyal medyada “gayrimüslimler için rahmet dilenir mi” tartışması yapılıyor. Neymiş efendim “onlar için rahmet dilenmez, toprağı bol olsun” denirmiş. Ne kadar saçma ve icapsız bir tartışma. Sırf nüfus cüzdanında Müslüman yazıyor diye hırsızlara, zânilere, katillere ve vatan hainlerine rahmet dile, Ara Güler gibi bir vatansevere dileme; yok böyle bir İslam. Varsa bile ben böyle bir İslam’ı kabul etmiyorum zaten. Zira benim Müslümanlığım ve Türk Milliyetçiliğim, Türk devletine sadakatle bağlı kaldıkları, vatana ihanet içinde olmadıkları sürece Müslüman olsun veya olmasın, bütün yurttaşlarıma hatta insanlığa faydası dokunmuş herkese rahmet dilememi gerektirmektedir. Ben, Allah’ın rahmetinin kahyası değilim ki. Neticede rahmetin sahibi, rahmetini kimlere vereceğini en iyi bilendir. Bizimkisi karar değil, temennidir sadece.
Bir rivayete göre; Hz. Peygamber, Abdullah b. Selam isimli bir Yahudi aliminin cenaze namazını kaldırmıştır. Başka bir rivayete göre ise Abdullah b. Selam ölmeden önce zaten Müslüman olmuştu ve peygamber onun için cenaze namazını kıldırmıştır. Oysa hadis alimleri derler ki; “Uydurma hadislerin ve İsrailiyatın İslam’i çevrelere yayılmasında Abdullah b. Selam, Vehb b. Münebbih ve Ka’bel Ahbar gibi Yahudi iken sonradan Müslüman olan alimlerin büyük etkileri olmuştur. Onlar sokuşturmuştur İsrailiyat denilen bilgileri İslam kaynaklarına…” Buradan çıkarılacak sonuç, bu adamların gerçek anlamda Müslüman olmadıklarıdır. Eğer olsalardı bunu yapmazlardı..
Ancak çok daha kuvvetli bir rivayete göre ise, Hz. Peygamber, önlerinden bir cenaze geçerken ayağa kalktığında, yanında bulunan Sahabeler; “Ya Rasulullah o bir Yahudi idi, onun için neden ayağa kalktınız?” dediklerinde, O insan Peygamber, şu cevabı vermiştir: “Olsun, o da bir insan değil midir?”
Hadisler bir yana; Allah yüce kitabında din farkı gözetmeksizin der ki; “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır…”(Mâide/32).
Aslında başka söze gerek yok; dünyaya şöyle bir bakın, Allah’ın rahmetini kimlere verdiği apaçık görülmektedir…
…
Geçenlerde de yazdım aynı şeyi; 1915 olayları istisna olmak üzere; Türkiye’nin en büyük yanlışı ülkedeki gayrimüslimlerin ülkeden gitmelerine göz yumması ya da gitmelerine sebep olmasıdır. Lozan Antlaşması çerçevesinde gerçekleştirilen mübadelede, suça bulaşmamış masum Rumlar keşke mübadele dışında tutulabilseydi.
Kardeşim, bugün yaşayan İslam’ın bazı sanatlara bakışı hâlâ problemlidir. Bu sebeple gayrimüslimler de ön ayak olmasalar, bazı sanatların bu ülkede gelişmesi mümkün değildi. Mesela, müzik, sinema, resim, tiyatro, karikatür, heykel bu sanatların başında gelmektedir. Hatta mimarimizde bile etkileri vardır gayrimüslimlerin; İstanbul’daki pek çok saray ve cami, Ermeni mimarlar tarafından tasarlanmıştır. Ermeni Balyan ailesine mensup mimarların yaptığı eserler, hâlâ gurur kaynaklarımızdandır. Ermeni kökenli Tatyos Efendi ve Bimen Şen ile Rûm asıllı Yorgo Bacanos’un Türk müziğine yaptıkları katkıyı kim inkar edebilir. Ermeni Aram Güleryan seviyesinde kaç tane Müslüman ve Türk sanatçı yetiştirebildik, bir düşünsenize.
Sözüm ona “Müslüman Kardeşlerimiz” diyerek Suriye’nin çeri çöpü olan 3.5 milyon Suriyeli mülteciyi kabul ettik. Peki bu adamların Türkiye’ye yük olmaktan başka ne faydaları dokunacaktır. Aydın olanları, okumuş olanları, zengin olanları, sanatçı olanları zaten Avrupa’ya gittiler. Daha doğrusu Avrupa zaten kaptı onları. Bize kalanlar ise çer çöp, gul gubur türünden abur cubur adamlar ve onlar da ha bire çoğalıyorlar. Ülkeye yazık ediyoruz ve bunun farkında bile değiliz biz.
Esat akıllı adam, ülkesindeki çer çöpü Türkiye’ye ve civar ülkelere boşalttı ve kendisine aydınlardan kurulu bir ülke yarattı! İç savaş bitsin ve Suriye bu iç savaştan ülke bütünlüğünü koruyarak çıksın, göreceksiniz; Suriye kalkınmada bizi bile sollayacaktır. Çünkü Beşar Esat’ın elinde yetişmiş kalifiye elemanlar kaldı. Ülkede huzur sağlanıp bu elemanlar devreye sokulduğunda ve Esat ya da yerine gelecek yönetim ülke kaynaklarına sahip olduğunda, Suriye atağa kalkacaktır. Suriye’deki durumu biraz da eski Sovyetler Birliği’ne benzetiyorum ben. Sovyetler Birliği, 1990’a gelince, Rus olmayan milletlerden oluşan Cumhuriyetleri birlik dışına iterek bir nevi sırtındaki kamburlardan kurtulmak suretiyle daha güçlü hale gelmiştir. Muhtemelen Suriye’de de aynısı olacaktır..
Türk Ara Güler’e bir kez daha Tanrıdan rahmet dilerken, Ermeni Aram Güleryan’a “toprağı bol olsun” diyorum…
Ömer Sağlam
19 Ekim 2018
_____________
Foto: Ara Güler…
Bir yanıt yazın