Avrupa; Liberalizm’in batı ve kuzeydeki savunucuları ile güney ve doğusunda reddedici devletler arasnda bölünüyor.
Doğu’da Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Fransa Cumhurbaşkanı E. Macron’un savunduğu Avrupa Birliği (AB) rejimi aleyhine popüler bir isyan başlattı.
23-26 Mayıs 2019’da yapılacak Avrupa Birliği seçimleri Avrupa’nın gerçek doğasına dair ideolojik bir savaş anlamı taşıyor…
*
Bir taraf, Avrupa’nın aydınlanma mirasını taşıyıcı olarak gören liberal düzenin savunucularıdır.
Bunlar II. Dünya Savaşı’nın ardından Demokrasiye bağlılık : Hukukun üstünlüğü : Özgürlük ve temel haklar: Rasyonel sorgulama : Kozmopolitlik : Açık toplum : Ekonomik özgürlük gibi değerlerle sağlanan,
İstikrarın, özgürlük ve refah döneminden sağladıkları gururla; önyargı, batıl inanç ve milliyetçi şiddet güçleriyle yüzleşiyorlar.
*.
Diğer taraf, ” Gerçek Avrupa “yı istiyor.
Bu Hıristiyan mirası: Ulusal kimliklerin mozaiği: Geleneksel aile yapısıdır.
Bunları barındırdığını iddia eden liberal düzene meydan okuyorlar.
Onlara göre Liberaller; Alternatif yaşam tarzlarıyla : Ulus devlete saldırılarla : Otoriter bürokrasileriyle : Boğucu bir politik doğruluk kültürüyle: Özgürlükleri bastırmakla Avrupa’yı yok ediyorlar…
*
Bu ideolojik fay hattı, AB’nin kuzey ve batı Avrupa’daki çekirdeğini güney ve doğusundaki periferisinden ayırıyor.
Bu bölünme, finansal krizin etkisinden kurtulan Macaristan’da, muhafazakâr Fidesz Partisi (Macar Yurttaş Birliği) lideri Orban’ı,
Bir manifesto ile Avrupa’nın ithal liberalizmindeki kusurları düzeltmek ve istikrarı yeniden tesis etmek için ikinci defa başbakan seçmesine neden olmuştur.
*
Orban bankacılık, enerji, kamu hizmetleri ve gıda üretimi gibi Macar ekonomisinin stratejik sektörlerini ulusal kontrol altına aldı
Aileyi korumak ve tanıtmak için yeni yasalar oluşturdu.
AB dışından göçü engellerken, Macar milletinin üstünlüğünü güvence altına almak üzere anayasayı değiştirdi.
Giderek Doğu Avrupa’daki hemen her devlet, dayatılan ve yabancı bir doktrin olan liberalizmden ziyade sosyal ihtiyaçları ve gelenekleri ile daha uyumlu ” Orbanizm”i benimsedi..
*
Slovakya ve Romanya’nın solcu hükümetleri, Katolik kökenli Hıristiyan demokrasisi ile Polonya ve Çek Cumhuriyeti farklılıklarına rağmen,
Bölgede, Liberalizmin hızla itibarsızlaşması karşısında aile, inanç ve bayrağa dayalı bir halk muhafazakârlığı biçiminde ortak düşünce oluşturdular.
Şimdilerde bu düşünce bir mülteci ve göçmen krizi karşısında yeni bir politika üzerinden Avusturya ve İtalya’ya da yayılıyor.
*
Orbanizm ekseni siyaseti, liberal partilerin iktidarda olduğu Fransa, Almanya, Benelüks ülkeleri, İrlanda ve İskandinav ülkeleri siyasetiyle çekişiyor.
Avrupa’ da liberalizmin doğduğu bu çekirdek bölgede herkesin liberal statüyü desteklediği ileri sürülmüyor.
Aksine bu geniş bölgenin güney ve doğusu da liberalizmi savunan ve karşı çıkanlar arasında bölünmüştür.
Ama Avrupa’nın zengin ve kentleşmiş kuzey ve batısında liberalizmin taraftarları hâlâ çoğunluk oluşturuyor;
Güney ve doğudaki kırsal kesimlerdeki reddediciler ise seçim zamanlarında giderek parlak sonuçlar alıyor.
Bir zamanlar inanç, imparatorluk ve süper güç rekabetiyle ayrılan Avrupa, şimdi ideolojiler tarafından bölünüyor.
*
Çatışmanın ana alanını; üyelere temel kuralları ve gerçek Avrupa’yı nelerin oluşturduğunu belirlemekte merkez otorite olarak kabul edilen AB oluşturuyor.
Mali krizden önce doğu ve güney Avrupa, AB’nin kurulduğu liberal hükümlere; Açık ticaret: Yatırımların desteklenmesi: Halkların sınırlar ötesi serbest dolaşımı: Ulusal egemenliğin seyreltilmesi kurallarına uymaktan mutluluk duyuyordu
Liberalizm, eski doğu bloğunda denenmemiş bir yenilik olmasına rağmen, istikrar ve refah vaatleri Sovyet tarafından empoze edilen bir sosyalizme tercih edildi.
Finansal krizin başlamasından ve Orbanizmin doğuşuyla,
Avrupa Parlamentosu’nun demokratik taleplere bazı itirazlarının yanı sıra,
AB Macaristan ve Slovakya gibi ülkelerde gerçekleşen siyasi dönüşümü büyük ölçüde görmezden geldi.
*
AB yalnızca Avrupa’nın çekirdeğini oluşturan bölgenin kriziyle uğraşıyor,
Yetkililer ses çıkarmayan ülkeleri ihmal ediyordu.
Bugün bu ülkelerin açık isyanda olduklarını anlamakta yavaş oldukları,
Artık Avrupa entegrasyonunda Macaristan ve diğerlerinin yalnız bırakıldığı sürece birlik cephesinin korunamayacağı anlaşılmıştır.
*
Dönüm noktası, AB’nin Yunanistan’a ılımlı duruşunu izleyen son on yılda,
Göçmen krizi ve Schengen düzenlemelerinin yıkımı;
2015′ te Polonya’da Hukuk ve Adalet partisinin seçilmesi;
2016’da Brexit oyu oldu.
Şimdi Avrupa projesinin kalbinde yer alan pek çok kişi AB’nin çökme riskini kabul ediyor.
*
Bununla birlikte Fransa’da E.Macron’un seçilmesi ve ekonomik büyümeye verilen destekle,AB’nin düşüşünü tersine çevirme çabasına da girilmiştir,
Yeniden canlanma girişimi hem ABD çok uluslu şirketlerin vergi kaçakçılığını ortadan kaldırarak AB’nin mevcut projelerinin,
Özellikle çekirdek bölgede başarılı olmasını sağlayacak cesur yeni bir liberal entegrasyon sürecini içeriyor,
Hem de Fransa ve Almanya, Avrupa’nın savunma alanında daha sıkı işbirliği ve koordinasyonu için askeri kabiliyetini [The Permanent Structured Cooperation (PESCO)] başlatmış bulunuyor.
Bunların hepsi AB’nin ideolojik temellerine açıkça karşı çıkan devletleri disipline etmek anlamına geliyor…
*
Avrupa Parlamentosu (AP) üye ülkelere yaptırım uygulayabilme gücünü 7. maddesinden alıyor.
Bu maddenin uygulanmasıyla üye bir ülkenin oy hakkı elinden alınabiliyor.
AP, bu madde ile 2017’de Polonya hükümetinin yargının oluşumu ve işleyişini değiştirmesinin önüne geçti.
Eylül’de AB’nin temel ilkelerine sistemik bir tehdit olarak öngörülen Macaristan’a karşı aynı prosedürü tetiklemek için ezici oy kullanıldı.
Ekim başında, Romanya hükümeti yargı sisteminde yapmak istediği bir dizi reform için tehdit edildi.
İtalya’nın AB’nin İstikrar ve Büyüme Paktı’nı ihlal ettiği için harcama planları reddedildi.
*
Ancak Brüksel’in baskısı artık şaşırtıcı olmayan bir şekilde,
AB otoritesine boyun eğmeyi reddeden ülkeleri politik olarak motive ediyor.
Orban güçlerini birleştiriyor.
Nisan’daki seçimlerde parlamento üstünlüğüne kavuşup güçlendikten sonra AB’nin liberal reçetelerine karşı bir bölgesel koalisyon kuruyor.
İttifakı, Varşova’dan Roma’ya, Münih’te Hristiyan Sosyal Birliği’ne uzanıyor.
Rusya ve Türkiye gibi güçlü dış müttefikler tarafından destekleniyor…
*
Macar Viktor Orban, 2019 seçimlerini Fransız Macron’a karşı bir savaş olarak nitelendiriyor.
Bu iki lider çerçevesinde Avrupa;
Ya Batı Avrupa’daki liberal hükümetlerin, özellikle Fransa ve Almanya’nın, AB’nin her türlü liberalizmin sistematik bir dönüşümünü veto edeceği yönünde devam etmesi ya da kurumun değişime nasıl uyarlanacağı sorunu ile karşı karşıya kalacaktır….
*
Bu sırada Avrupalılar, kendi evlerindeki problemlerle meşgulken,
Balkanlar’da, Akdeniz ve Ege’ deki gerginliklerin potansiyeli hakkında çok fazla düşünmek için çok az irade gösteriliyor.
AB istikrarını yeniden kuramadığı ve genişleme politikasını canlandıramayacağı sürece,
Balkanlar’da, Akdeniz ve Ege’de devam eden iç krizler Avrupa için çok kötü sonuçlar verebilir.
20.10.2018
Yazıları posta kutunda oku