Sevgili ATA’m,
“Cebren ve hile ile” Cumhuriyetimizi ve istiklalimizi teslim aldılar…
Şehit kanı ile suladığımız topraklarımızı, ormanlarımızı talan ettiler ve etmeye de devam ediyorlar…
Yüz yıllık sanayi kuruluşlarının, Cumhuriyet birikimlerinin altından girip, üstünden çıktılar… Saçı bitmemiş yetimlerin hakkını, hukukunu, malını, mülkünü bir yıllık kârına yabancılara ve yandaşlarına peşkeş çektiler…
Sömürgecilerle, tarikatçılarla işbirliği yaparak; iftiralarla, tertiplerle komutanlarımızı hapishanelere doldurdular… 4-5 sene yatırdıktan sonra aldatıldıklarını, yanıltıldıklarını söyleyip, serbest bıraktılar…
Askeri okulları kapattılar.
Ama bütün bu olup bitenlere biz sadece baktık. Seyrettik…
Samsun’a çıkamadık henüz…
BAĞIŞLA BİZİ ATA’M…
“Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olmaz…” demiştin…
Oldu.
Senin kapıdan kovduğun çağ dışı yaratıklar, tarikatlar, tekkeler bu kez bacadan içeri girdiler…
Çepeçevre sardılar dört bir yanımızı… Kuşatıldık… Tarikatlar, Cemaatler, şeyhler, şıhlar, IŞİD, ÖSO, PKK militanları cirit atıyor çevremizde…
Boğaz kesiyorlar, kafa koparıyorlar…
1923 AYDINLANMA DEVRİMİN karanlığa gömüldü ATA’m…
Sisli puslu, kapkara bir dönemden geçiyoruz… Karanlıklarda, bataklıklarda çırpınıyoruz… Yolumuzu, yordamımızı yitirdik… İşsizlik, yoksulluk, açlıkla boğuşuyoruz… Yorgunuz. Perişanız…
Nefes alamıyoruz…
Ama biz sadece seyrediyoruz…
Bakıyoruz…
Biz 1947’lerden sonra hep baktık ve seyrettik zaten.
Senin gibi haksızlığa, hukuksuzluğa karşı koyamadık…
İnsanlarımız ölüyor… Hem de pisipisine…
Madenlerde… İnşaatlarda…
Sınırlarda… Pusularda…
Zenginler daha çok sömürüp, semirsin diye insanlarımız telef oluyor…
Ormanlarımız yağmalanıyor…
Çiçeklerimiz, kuşlarımız, güneşimiz çalınıyor… Derelerimiz kurutuluyor…
Börtü böcek kan ağlıyor… Gökyüzü, yeryüzü kan ağlıyor…
Fabrikalarımız satıldı, iş alanlarımız elden çıkarıldı…
Üretim yok.
İşsizlik çok…
Milyonlar açlık sınırının altında yaşıyor.
Kadınlar perişan… Sefil… Kafeslerde… Har an tecavüzle, tacizle karşı karşıya… Kendilerine teslim edilen kişiler tarafından bebelerimiz bile saldırılara uğruyor…
“KAHRAMAN TÜRK KADINI! SEN YERLERDE SÜRÜNMEYE DEĞİL, OMUZLAR ÜZERİNDE YÜKSELMEYE LAYIKSIN.” Demiştin…
Yerlerde sürünüyor şimdi, omuzlar üzerine yükseltemedik onu ATA’m…
O, yerlerde sürünürken, köleleştirilirken, kafeslere hapsolurken, biz sadece baktık ve seyrettik… Seyretmenin de ötesinde yandaş muhalefetler yaratıp, haksızları hukuksuzları destekledik. Bağışla bizi ATA’m…
Ama bir şey var… Biz de senin gibi doğrulara, akla inanıyoruz… Daha öğrencilik yıllarında “Maddeye inanmalı…” demiştin… Biz de maddeye, akla ve hakka – hukuka inanıyoruz…
Biliyoruz ki, herkes, her şey karşıtını beraberinde taşır…
Her çıkışın bir inişi, her kötünün bir iyisi, her namussuzun bir namuslusu vardır… Bu millet senin de vurguladığın gibi çok sabırlıdır, çok dayanır, çok bekler, ama bir de ayağa kalkarsa önünde kimseler duramaz…
Namussuzların, namuslulara hesap vereceği günler yaklaşıyor ATA’m… İşe önce yandaş muhalefetten başlayacağız…
Nazım, ne güzel söylemiş:
“Bir şafak vakti karanlığın kenarından, ağır ellerinizi toprağa basıp doğrulduğunuz zaman. Sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı değişmiş olacaktır…”
Şehirlerin bahtının değişmesi için emekçilerin doğrulup ayağa kalkma vakti, gelmiş, geçmektedir…
Vatan elden çıkmak üzeredir Sevgili ATA’m… Biz de senin gibi diyoruz ki:
Uyan, uyan ey milletim… Uyan, uyan yiğit halkım… Şimdi direnme zamanıdır… Mücadele zamanıdır…