Rusya, İdlib taarruzunun Kasım başında yapılmasını öngörüyor.
Bunun için Soçi’de Erdoğan ile 15 Ekim’e kadar Türkiye yanlısı isyancı vekil güç Jabhat el-Wataniya el-Tahrir [Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni (JWT)],
Ve El Kaide üyelerinin yönettiği El Nusra Cephesi’ni [ Hayat Tahrir el-Şam (HTS)] ağır silahlarından arındırarak güneyden çekmesi,
Bu sırada İdlib merkezinde silahsızlandırılmış bir bölgenin kurulması için mutabakat sağladı.
*
Rusya böylece, İdlib’in kurtarılmasında Rusya-İran-Suriye taarruzunun yolu önündeki olası direnişi kaldırmayı,
Ayrıca Halep’te ve Lazkiye’nin güneydoğusundaki Rus Hmeymim Hava Üssü’nü militanların drone saldırılarına karşı korumayı planlıyordu.
*
Bugün 15 Ekim’dir.
Birkaç gün önce Türkiye’nin desteklediği Ulusal Kurtuluş Cephesi -JWT,
“Devrimci güçlerden anlaşmanın uygulanması konusunda hiç bir engelleme beklemiyoruz” açıklaması yapmıştı.
Ancak bugün Türkiye ile Rusya’nın İdlib için vardığı Soçi mutabakatına ilişkin El Kaide’ye bağlı El Nusra Cephesi [Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ)] önderliğinde 8 cihatçi örgüt,
“Bizler, Esad rejiminin devrilmesini hedefleyen mübarek devrimimizin, amacına ulaşması yönünde cihat ve savaştan vazgeçmeyeceğiz” açıklaması yaptı.
Bölge halkının barış içinde yaşamasını istediklerini, ancak bölgenin tuzaklara çekilmesini arzulamadıklarını savunan HTŞ,
“İdlib’i katliamlardan korumak için gösterilen siyasi çabaları takdir ettiklerini,
Ama Suriye ordusunun İdlib’e ilerleme girişimlerinin başarısız olacağını ve halkın hürriyet iradesinin kazanacağını” iddia etti…
*
Türk Ordusu’nun Halep ve güney Şam’da ki çatışmalar ardından Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonları ve İdlib sorunu derken,
Suriye’de ittifaklar ve çıkarlar değişmeye başlamıştır.
Hem bölgesel hem uluslararası düzeyde önemli ve karmaşık değişikler yaşanıyor…
*
Aslında Erdoğan Türkiye’sinin bu değişimdeki rolüyle ilgili açık duruşunun, insani yardım iddiasından soyutlanarak incelenmesi gerekiyor..
Erdoğan, “İsrail ırkçılığının” bulunduğu coğrafyadaki toplumlarda oluşan antitezin liderlerinden biridir.
O, İslam toplumlarında kutsallaştırılan dini fikirler ve metinlere dayalı bir ideoloji ile gerçek İslamiyet’e meydan okuyor…
Müslüman Kardeşler Örgütünün hamisidir.
*
HAMAS, Hizbullah ve daha bir çok İslamcı terör örgütünün kafirleri öldürüp dünyaya İslamı empoze etmeyi hedefleyen umdesini paylaşıyor.
Apaçık Doğu Akdeniz’de Arap ülkeleri sınırlarının İslamcı Osmanlı’ya çekileceği konseptinin hayata geçirilmesini hedefliyor.
İsrail’in kuşatan “Politik İslami Sistemde” takdim edilen işbu İslamcılık, bugün dünyayı endişe, tehlike, cinayet ve yıkım kaynağı haline getirmiştir.
*
Erdoğan pozisyonu ve kamuoyu açıklamalarıyla dünyayı işte bu kendi anlayışı ve çıkarları doğrultusunda ikiye bölüyor.
Yanında duranlar iyilik dünyasını temsil ediyor.
Onun hükmetme eğilimine karşı duranlar ise kötülüğün temsilcileridir daha spesifik olsun diye terörist olarak kategorize ediliyorlar…
*
Erdoğan’ın İdlib’e yönelik niyetleri öncelikle bu bağlamda okunmalıdır.
Erdoğan son zamanda Kuzey Suriye’nin geleceği için görünürde açık bir tutum sergilemekle birlikte,
Onun Suriye krizi boyunca iç, bölgesel ve uluslararası tavır ve konumlarını izleyenler;
Kişisel çıkarlara dayanan daha geniş çapta kabul edilemez eylemleri kolayca bulacaklardır.
*
Bu yüzden Avrupa, ABD’nin uluslararası aktörleri hatta hiç bir kimse Erdoğan’ın bu iddialarını gerçek değerde ele almamalıdır.
Suriye halkına yarar sağlayacak olan uluslararası toplumun;
Erdoğan’ın insancıl söylemlerini bu çerçevede gözden geçirmesi,
Onun niyeti konusundaki anlayışını ve tepkilerini temel alması gerekir…
*
Erdoğan , Wall Street Journal’da yayınlanan “Dünya Eset’i Durdurmalı” başlıklı makalesinde;
Uluslararası topluma özel olarak tasarlanmış bir İdlib vizyonu sundu.
Makalesinde El-Nusra Cephesi’nin (Hayat Tahrir El-Şam -HTS) İdlib’in nufusunun bir kısmını temsil ettiğini,
Türkiye’nin terörle mücadele çabasının bu cephe militanlarının bulundukları alanları temizlemek, böylece gereksiz kan döküllmesinİ önlemek olduğunu yazdı.
*
Tek bir terörist gruba odaklanan bu argümanla, Idlib’te çeşitli isimler altında faaliyet gösteren çok sayıda aşırılık yanlısı grubları kamufle etti.
Halbuki El Kaide ideolojisinde olan bu grupların en az 10 bin militanı bulunuyor.
Onların İdlib’deki mevcudiyetleri, Erdoğan’ın makalesinde bildirdiğinin ötesinde bölgesel ve uluslararası tehdit oluşturuyor
Ama uluslararası toplumun Suriye’nin diğer bölgelerinden atılan ve İdlib’te yoğunlaşan çeşitli terörist grupların hakkında ancak sınırlı bir bilgi birikimi bulunuyor.
*
Çünkü Erdoğan, terörizm ve tehditinin gerektirdiği seçici algıyı işletmiyor.
Terör tehditi karşısında hangi eylemlerin uygun olduğunu tesbit etmek ve paylaşmak yerine durumun siyasileştirilmesine katkı koyuyor.
Mesela Türk askerinin İdlib vatandaşlarını insan hakları ihlallerinden korumak üzere sadece bir izleme gücü olarak faaliyet gösterdiğini öne sürüyor….
*
Halbuki Türkiye’nin İdlib’le ilgili duruşunda Erdoğan’ın şahsi düşünceleri ve çıkarlar;
Tıpkı çatışmaya dahil olan diğer bölgesel güçlerin niyetleri gibi dikkate alınmalıdır.
Erdoğan mütemadiyen Türkiye’de önemli mülteci nüfusunun insani imajını siyasi amaçlarla değerlendiriyor.
Ama Suriyeliler de Erdoğan’ın eylemlerini Türkiye’nin bölgesel bir aktör olarak kendi hedefleri ve çıkarları peşinde sürüklemesinden endişeleniyor…
*
Erdoğan’ın stratejisi, Türkiye’nin İdlib’in bulunduğu güney sınırının şekillenmesinde pay sahibi olmasını sağlamayı,
Bunun için gerekirse Rusya ve Suriye’ye karşı durmayı içeriyor.
Bu yüzden Erdoğan’ın insan haklarının korunmasıyla ilgili söylemlerinin herhangi bir uluslararası organ tarafından güvenilir olarak yorumlanmaması,
Siyasi gündemi korumak için onun “İdlib ve Suriye vatandaşlarına en iyi geleceği ben sağlarım” yolundaki söylemlerine inanılmaması gerekiyor…
*
Nitekim Afrin, Erdoğan’ın Suriye’ye katılımının en önemli örneğidir.
Erdoğan’ın insani söylemiyle, Türk ordusunun eylemleri arasındaki karşıtlık bugün belgelenmiş durumdadır.
Bir dizi uluslararası insani yardım kuruluşu, Afrin’in bombalanmasının sonuçları ve yağmacılık saldırıları da dahil olmak üzere,
Savaş sırasında ve sonrasında sivillere karşı çeşitli ihlaller hakkında haberler yayınlamıştır.
13. 9. 2018’de BM’nin yayınladığı ” Uluslararası Komisyonun Suriye Arap Cumhuriyeti Raporu”,
“Yüzlerce mülakatta Afrin’deki Türk ordusu tarafından masum sivillerin hedeflenmesini belgeliyor.
Bunlar Afrin’in, Erdoğan’ın İdlib’teki Rus ve Suriye rejim güçlerine karşı bir alternatif olarak değerlendirilemeyeceğini gösteriyor.
*
Uluslararası toplumda İdlib sorunu gereksiz kan dökülmesini önlemeye ilgi duyan herkes için çok problemli bir sorundur.
İdlib şu anda bir dizi aşırılık yanlısı gruba bir üs olarak hizmet ediyor.
Idlib’deki üç milyon sivil bu grupların egemenliği altında acı çekiyor.
Uluslararası toplumun insanlığın değerleri ışığında, Erdoğan gibi ilgili bir tarafın öngörülerini ve önerilerini karşılayamayacağını bilmesi gerekiyor.
Suriyeli sivillerin haklarının korunmasını sağlamak için farklı yöntemler üzerinde çalışılmalıdır…
*
Erdoğan sanki Suriye ve Irak’ın kuzeyi kendisini bir kurtarıcı gibi bekliyor edasındadır.
Hâlâ “Çok yakında komandolarımızla Fırat’ın doğusundaki terör yuvalarını darmadağın edeceğiz” diyor.
Fırat’ın doğusuna askeri harekat başlatılacağını belirtiyor…
*
Bir zaman bendeniz, Büyük Atatürk’ün “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin ordusu, istilalar yapmak veya saltanatlar yıkmak veya saltanatlar kurmak için şunun bunun elinde ihtiras aleti olmaktan uzaktır” dediği,
Şanlı TSK’ nın bir yedek subayı idim…
16. 10. 2018
Bir yanıt yazın