7 Ağustos 2003 yılında Washington Post gazetesinde Condoleezza Rice tarafından kaleme alınan yazısında bugün Orta Doğu’daki gelişmeleri yorumlayanların ana referanslarındandır. Rice ABD ve müttefiklerinin 22 ülkeden oluşan ve toplamda 300 milyonluk bir nüfusa sahip olan Orta Doğu’da dönüşüme hazırlıklı olunması gerektiğini ifade ediyor. (Dönüşüm sihirli sözcük. McKinsey de saraydaki dönüşüm ofisinde görev yapacaktı!)
Orta Doğu’daki dönüşümün kısa vadede bir sınır değişikliğiyle sonuçlanması düşük olasılık olsa da dönüşümün gidişatına bakılırsa uzun vadede sınır değişikliği yaratması büyük olasılıktır. Irak ve Suriye’de yaşananlara sınırların değişimi değil de dönüşüm kavramıyla bakarsak şimdilerde ne olup bittiğini belki daha iyi anlayabiliriz.
01 Ağustos’ta “İki Kürdistan bir Kürdistan’dan iyidir!” başlıklı yazımda bunun Türkiye’yi hedef alan bir senaryo olduğunu belirtmiş “Menbiç’e dikkat. Yol haritası ikinci Kürdistan’a çıkabilir. Senaryoda üçüncü, dördüncü Kürdistan da var.” uyarısı yapmıştım.
Irak’taki dönüşümün öncesi var, ancak 2003’teki işgalle birlikte hız kazandı. 1990-2018 arasında Irak’ta yaşananlar Suriye’de 2014-18 arasında hızlı çekimle aynen gerçekleşiyor.
PYD, Toplum Sözleşmesi adını verdikleri taslak anayasalarını hazırlayıp Ocak 2014’te Cezire, Kobani, Afrin kanton yönetimlerini ilan ettiler. Resmi uluslararası bir tanıma olmamasına rağmen 2016’da Kuzey Suriye Federasyonunu ilan ettiler. Peşinden Demokratik Suriye Meclisini (DSM) oluşturdular.
2016 sonunda ilk Astana süreci toplantısında Rusya, ABD ile perde arkasında koordine ettiği anlaşılan taslak yeni Suriye anayasasını yayımladı. Kürtlere kültürel özerklikten bölge ve yerel meclislerin kurulmasından bahseden bir anayasa.
Bu arada ABD desteği ve kontrolünde IŞİD’le mücadele bahanesi adı altında YPG liderliğinde Demokratik Suriye Güçleri (DSG) oluşturuldu. Ortaya çıkan tam anlamıyla bir ordu yapılanması oldu. Ordu varsa devlet de olur.
İşte bir DSG temsilcisi Ocak 2018‘te Kuzey Suriye Federasyonu’nun resmileşeceğini belirtip “Suriye’de bir federatif sistem kurulacak. Birinci bölge; Rusya-İran ve Suriye rejiminin kontrolündeki Batı Fırat bölgesi, ikincisi ise ABD’nin desteklediği SDG’nin kontrol ettiği Doğu Fırat bölgesi olacak” diyordu.
Ve Eylül 2018‘e gelindiğinde DSG’nin siyasi kanadı olan DSM “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” ilan etti. Burada isimlendirmelere dikkat çekmek isterim. Daha önce sadece kuzeyden bahsederken artık Suriye’nin doğusundan da bahsedilmesi DSG/YPG’nin Fırat’ın Irak sınırına giriş noktasına kadar olan doğu bölgesini tamamen kontrol altına aldığını ve sahiplendiğini göstermektedir.
Ekim 2018‘e gelindiğinde bu sefer Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi 9 komitenin kuruluşunu ilan etti. Komite denildiğine bakmayın. Yerel Yönetimler, Ekonomi ve Tarım, Maliye, Kültür-Sanat, Sağlık ve Ekoloji, Toplumsal Çalışmalar ve Kadın komiteleri adını verildiği komiteler birer Bakanlık. Bunların görev alanı Afrin (Şehba Bölgesi), Kobani, Kamışlı, Menbiç, Rakka, Deyr er Zor ve Tabka olarak belirlenmiş. Buralarda komitelerin ofisleri olacak.
Tepkileri azaltmak için biz hükümet ilan etmedik diyorlar. Yukarıda açıkladığımız ABD kontrolündeki gelişmelerin hiçbirine Türkiye’nin tek bir tepki vermemesi de manidardır.
ABD, askeri kontrolü elinde tuttuğu bu bölgede siyasi-diplomatik varlığını artırmaktadır. Mattis diplomatik varlıklarının iki katına çıktığını söyledi. Şimdi sırada Suriye anayasası var. BM gözetiminde kurulan anayasa komitesi önümüzdeki haftalarda toplanacak.
Tam da bu esnada Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Bogdanov, Suriye anayasası komisyonu için çalışmalara başlandığını belirterek “Suriye hükümeti ve muhalifler kendi adaylarını sundu. Şimdi mesele sivil halkı kimin temsil edeceğinde” açıklaması yaptı.
Hükümet ve muhalifler arasında kendine yer bulunmayan PYD’nin oluşturdukları yerel meclisler, komiteler üzerinden sivil halkı temsil bahanesiyle Cenevre’ye gider mi? Büyük olasılıkla, gider.
Gidince ne yapacaklar? Suriye’de IŞİD bahanesiyle ABD desteğiyle elde ettikleri kazanımları Suriye anayasasına yazdıracaklar. Irak’ta da öyle olmadı mı? 1990’dan itibaren Irak kuzeyinde oluşan yapı aynen 2005 Anayasasına monte edildi.
O zaman soralım;
Suriye’de dönüşüm adı altında ikinci Kürdistan (PKKistan) kurulduğunu görmüyor musunuz?
Mevcut siyasi, ekonomik, sosyal, askeri sorunlar içindeki Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna girebileceğini düşünüyor musunuz?
Yoksa atı alan Fırat’ı çoktan geçti mi?
ABD’nin Suriye’de topu NATO’ya atmaya hazırlandığını görmüyor musunuz?