Günümüzde internetin sağladığı sosyal bütünleşmenin, gruplaşmaların, ortak zevk sahiplerinin birbirlerini kolaylıkla bularak kitlelerini genişletmelerinin yararlı ve keyifli yanları elbette pek çoktur. Ben de sosyal medya ve özellikle Facebook hastası biri olarak, çektiğim günlük sohbet videolarımı, anlık düşünce özetlerimi ve sık yazmakta olduğum şiirlerimi facebook profilimde ve üyesi olduğum birkaç grupta paylaşmasam inanın çatlarım! Bu anlamda Mark Zükenciberg’in eline-ayağına da öpücüklerimi her zaman sunarım. Adam yapmış kardeşim! Topumuzu yaptığı şeye belimizden, beynimizden bağlamış. Helal olsun!..
Ancak herkesin her düşünceye ve ortak düşünce sahiplerine ulaşıyor olması; toplum genelindeki aydınlanma oranını bence çok da tepelere çıkartmamakta… Çünkü bu sefer de klavyesi olan, her alanda bir kahraman gibi kendini ortaya lanse etmeye başlamış durumda. Klavye delikanlıları, klavye filozofları, klavye feministleri, klavye yaşam koçları her yerde!.. Yani herkesin kolaylıkla anlık düşüncesini, filozof bir tavırla yazıyor ve bir tıkla yayına alabiliyor olması inanın ki; bence toplum bütününde bir nitelik ve aydınlanma sıçraması getirmedi ve getirmiyor. Biraz uç örnek gibi gelecek belki size, ama; kutsal kitaplara geçmiş nice kavimlerin aldıkları uyarılara rağmen helak edilmekten kurtulabilenlerin genele oranla çok az sayıda olması gibi, şimdi de aslında sanal ortamda büyük bir toplumsal birlik ve bütünleşme varmış gibi görünse de, olay bence gerçek yaşam platformunda böyle değil. Şu an sanal ortamlarda herkes bir şeyler yazıyor, çiziyor ve paylaşıyor. Ancak hep konuşmalarımda da dikkatleri çektiğim üzere, aydınlanma; yazmakla, çizmekle ve daha çok grupta daha çok bilgi paylaşmakla ilgisi pek de olmayan ve tamamen ruh-beden olarak içeri alınması gereken titreşimlerle ilgili bir olgudur.
Bugünlerde alabildiğine sonsuz bir çokluk halinde sosyal platformlarda sözüm ona ‘bir’ oluyoruz, büyüyoruz veya bilgi yağmurlarının altında sırılsıklam ıslanıyoruz. Aslında bu arada ‘kendi ruhlarımızdaki kıyam’, inanın çoğu zaman yerinden bile kıpırdamadan sessizce ve belki sabırla bekliyor. Bugün tepemizde devriye gezen İlahi Plan Kayıt Melekleri toplaşsalar ve dünya genelindeki aydınlanma oranına baksalar, belki de sosyal platformlarda sergilemekte olduğumuz güzelliklerin ve sözde aydınlanmanın çok daha aşağılarında bir grafik sonucu göreceklerdir. “Kardeşim sen nereden biliyorsun? Yoksa melekler tayfasındasın da bizi mi yiyorsun?” diyebilirsiniz. Haşa!.. Ben düşünen ve hayata dair içsel sonuçlarını not düşen bir insanım sadece. Çocuksu ve bilgi peşinde olan tavrımla kendimi varoluş çizgisinde doğru rotalara oturturken, samimiyetimden dolayı, beni izleyen veya yazılarımı okuyan insanlara da kendimce katkıda bulunmayı amaçlıyorum sadece. Dost hesabı yani bizimki…
Çoğumuz aslında klavye başında alkış toplamak için kendimizi tatmin etmeye saatler, günler ve aylar harcarken; esas fiilen keşfedilmesi gereken ‘içimizdeki bilge’ inanın ağlaya-zırlaya, göz yaşları içinde bizi izliyor. İçinizdeki o büyük zaferi elde ettiğinizde; inanın alkışlarla onaylanmaya ihtiyacınız olmaz.
Tamam! Bir yandan hep beraber bizlere sağladığı imkanlardan dolayı Mark Zükenciberg’e ve diğer internet kaşiflerine teşekkür ederim, hatta arada gidip onların bir yerlerini bile yalayalım, ama lütfen ve lütfen kendimizi sürekli sosyal medyaya hesap verip, alkış almak zorunda olan bir psikolojiye demirlemeyelim! Gerçekten arada o ortamdan kopalım ve içsel keşiflerimizi fiilen çeşitli yöntemler aracılığıyla gerçekleştirelim. Bugün alkış aldığımız paylaşımların, yarın kimsenin aklında kalmadığını ve anında eskidiğini de unutmayalım.
Varoluşun bu ‘planlı kaos gezegeni’nde, ilüzyonlara çok da fazla kapılmayalım ve nihai kurtuluş için, öze doğrudan bağlanarak, ruhumuzdaki perdeleri ‘gerçekten’ kaldıralım. Sosyal Medya ise kendi aydınlığımızın tuzu-biberi olarak yine çorbaya çeşni katmaya devam etsin.
www.youtube.com/arizaadam
Ömer Dalman
27.09.2018