Türkiye Cumhuriyeti her alanda muazzam bir dar boğazdan geçiyor.
Bugün Atatürk’ün, “Doğu’nun Ortaçağ zihniyetinden kurtulma cehdi olarak “Batı medeniyeti bir bütündür, ancak bütünlüğü ile alınabilir, bu kesin karardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana genel olarak kabul edilmiş prensibi budur” düşüncesi yerinde;
Müslüman Kardeşler Örgütü’nün hamisi R.T. Erdoğan’ın “İslam’ın manevi üstünlüğünden hareketle Batı’dan alınacak bir şey olmadığı, yalnızca teknik iktibaslarla yetinilmesi gerektiği” düşüncesi yerleşmiştir…
*
Nitekim Türkiye, bir zaman Selçuklu’nun, Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kadim kurumları ve kültürel kodları yönünde hızla değişiyor.
Osmanlılık bir demokrasi kuramı haline getirilmiştir.
Osmanlı liberalizminin felsefi dayanakları sürümdedir.
İslami lehçe ile siyasallaşma ve örgütlenmenin potansiyeli arttırılıyor.
İslamcı kodlar sosyal seferbercilikle bütünleştirmeci ve giderek Osmanlı Devletinin yıkılması ve halifeliğin kaldırılmasıyla başsız kaldığı düşünülen İslam ülkelerini;
Ümmetçi anlayışla güçlü kentler üzerinden devletler konfederasyonu oluşturmaya doğru yürünüyor…
*
Erdoğan, “Batı’dan alınacak bir şey olmadığı” görüşüyle Cumhuriyet Devletini, Osmanlı Devletinin en geri devirlerinden bile daha geri sayıyor.
Eğer savaşılacaksa taklitçi olan inkilap yobazlarıyla, sahte devrimcilerle, dertleri Batı’ya yaranmak olan bu irtica ile savaşmayı,
Ve “İslamiyet üstündür, reforma ihtiyacı yoktur” fikrinde teokratik bir devlet taraftarlığını öngörüyor.
Cumhuriyet rejimi kurmak için Batılaşmayı dilencilik ve İslam dininin kat’ledilmesi olarak sayıyor.
Batılılaşmayı : Batı medeniyetinin esas unsurlarına bağlanmayı ve bunları hayata uygulamayı: Bunların unsuru olan ilim ve çağdaş zihniyetin doğup serpileceği ortamın koşulu olarak lâik hukuku ve özgürlüğü asla benimsemiyor…
*
Türkiye’nin çarkları bu minvalde dönerken, Teknoloji Takımı Vakfı millî teknoloji hamlesinin gerçekleştirilmesi ve teknoloji üreten bir topluma dönüşülmesi hedefiyle
TEKNOFEST İSTANBUL organizasyonunu düzenlemiştir.
Festivalde R.T. Erdoğan yaptığı konuşmada,
“Esasen bizim ecdadımız, yıllarca kendi döneminin teknolojilerine öncülük etmiş, daha sonra liderliği ne yazık ki elinden kaçırmıştır.
Osmanlı Devleti 17. yüzyıldan itibaren teknoloji konusundaki geriliğinin farkına varmıştır.
Dönemin padişahları ve dirayetli yöneticileri bu sorunun çözümünü batının teknolojisini ülkemize taşımakta görmüştür.
Bu tercihin tabii bir sonucu olarak teknolojiyi kullanacak insan kaynağı da yine batıda eğitilme yoluna gidilmiştir.
Bugün bu tercihin isabetli olmadığını anlıyoruz.
Mühendislik öğrensin diye Batı’ya gönderdiğimiz öğrenciler çoğunlukla zihinleri bize yabancı fikirlerle iğfal edilmiş olarak ülkelerine dönmüşlerdir.
Halbuki asıl olan hazır teknolojiyi almak ve onun kullanımını öğrenmek değil, teknolojiyi tasarlamak, geliştirmek ve öğretmektir.
Osmanlı özellikle Sultan Abdülhamid-i Sani döneminde bu istikamette birtakım adımlar atmışsa da maalesef devletin ömrü bunları tamamlamaya yetmemiş,
I. Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan işgaller ülkeyi maddi olarak yıpratsa da istiklal konusundaki kararlılığı yok edememiştir” diyor.
*
Ve güvenlik kavramının anlamının büyük ölçüde değiştiğine işaret ediyor…
“Artık fiziki güvenliğinizi siber güvenlikle, dijital sanayiyle, yerli yazılımla, yapay zekayla tahkim etmiyorsanız kendi kendinizi kandırıyorsunuz demektir.
Günümüzde dijital güvenliğiniz yoksa istediğiniz kadar fiziki tedbir uygulayın, gerçek manada özgürlüğünüzü sağlayamazsınız “diyor.
*
Hakikaten bu sıralarda ABD seçimine karşı yürütülen Rus kampanyası, Microsoft Windows’un kritik altyapısına WannaCry ve Petya gibi fidye virüsleriyle saldırılarının çoğalması,
ABD fikri mülkiyetinin topluca sömürülmesi gibi siber tehditlerin önemli ölçüde artması,
Suriye’de İŞİD ile mücadele eden Ortak Görev Gücü’nün siber operasyonlar düzenlemesi,
Ve Mayıs’ta ABD’ nin doğrudan Savunma Bakanlığı ve Stratejik Kuvvetler Komutanlığına bağlı muharip sınıf olarak Siber Güvenlik Komutanlığı kurmasıyla birlikte,
2018 Siber Savunma Strateji Belgesini ilan etmesi;
Siber Güvenliğin önemini yeterince gösteriyor…
*
Belge ABD’nin, Rusya ve rekabette olduğu devletlere karşı önleme, karşı koyma, caydırma ve kazanma arayışında olan bir stratejiyle aktif olarak karşı koyması gerektiği savunuyor.
Büyük Güç için Stratejik Rekabet: İleri Savunma : Savaşa Hazırlık başlıklarında üç temel ilkeye oturuyor.
Caydırıcılık ABD siber savunma stratejisinin en önemli dayanağı olmaktan çıkmış ve Savaşa Hazırlık başlığında Amerika topraklarındaki rakiplere karşı bir uygulama haline gelmiştir.
*
Strateji Belgesi; açık, özgür ve güvenilir interneti ABD ulusal güvenliği için temel bir amaç olarak ele alıyor.
ABD ordusunun konvansiyonel savaş mücadelesi üstünlüğünü sağlamadaki artan siber savunmanın ve esnekliğin rolünü vurguluyor.
Siber yetenekleri geliştirmenin önemi vurgulanırken teknolojik yeniliklere önemli ölçüde odaklanıyor.
Bulut bilişim ve yapay zeka kullanımı dahil olmak üzere yetenekler ve teknoloji hakkında olgun fikirler sunuyor.
Stratejik hedeflere ulaşmak için ittifak ve uluslararası katılım ihtiyacını kabul ediyor…
Son olarak ABD çıkarlarını iddialı bir şekilde savunmaya söz vererek aktif ve risk alıcı bir karakter gösteriyor.
*
Off! Bunların hepsi bizim çok fazlamızın uğraşı değildir…
İster istemez bir sahneyi hatırlıyorum.
Erdoğan, 30 Ağustos 2018′ de Milli Savunma Üniversitesi Harp Okulları Mezuniyet törenindeki konuşmasında,
“Bizi bin kere diz çöktürdüklerini sansalar da biz bin kere ayağa kalkacağız” diyor.
Ve Türk Ordusuna subay çıkan mezunları “Rabia” işaretiyle selamlıyor…
İlim ve çağdaş zihniyetin doğup serpileceği bir ortamda, lâik hukuka ve özgürlüğe kast ediyor.
24. 9. 2018
Bir yanıt yazın