Bir zamanlar ülkelerarası ekonomik ilişkilerin başlıca biçimi dış ticaret ve meta ihracı idi.
Emperyalizm döneminde sermaye ihracı önem kazandı ve dünya ticareti daha da gelişti.
Önce ABD, kapitalist tekellerinin ve mali sermayesinin egemenliği kurdu.
Sonra sıra Dünya’nın uluslararası tröstler arasında paylaşılmasına geldi.
Bugün tüm topraklar en büyük kapitalist güçler arasında bölüşülmüştür…
*
Bu yüzyılın kavgası da, işte tüm toprakların en büyük kapitalist güçler arasında bölüşümünden kaynaklanıyor!
Çünkü ABD; Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nin 4 maddesiyle;
1- Uluslararası ilişkilerde güvenlik ve refahın lideri olduğunu,
2- Rusya ve Çin ile olan ilişkilerinde jeopolitik bir zihniyet benimsediğini,
3- BM’de sorumluluğunun daha fazla olduğu kaydıyla uluslararası düzeni BM temel statüsüyle belirleyeceğini,
4- Ulusal güvenliği doğrultusunda ekonomik ve siyasi faaliyetlere müdahale edeceğini, dünyanın bütün ülkelerine iddia ediyor…
*
Bugün birleşme ve satın almaların etkisiyle ulusötesi şirketler, küresel egemenler olarak her yıl Davos’ta boy gösteriyor.
Ama hiçbiri Amerikalıların çıkarlarına hizmet etmiyor.
Aksine çıkarlarını en yüksek düzeyde tutmak için ABD devletinin imkanlarını araçsallaştırıyorlar…
*
Bu yüzden Başkan D.Trump, serbest rekabet yoluyla emperyalizm öncesi devlete yani “Amerikan Rüyası” na geri dönmeyi taahhüt ediyor…
İşbu taahhüt; ulusötesi şirketlerin ve emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin dahi ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmasını sağlamak anlamına geliyor.
Böylece ABD, Pentagon ve CIA’ yı da bugünkü işlevlerinden Ulusal Savunmaya geri getirmeyi öngörüyor…
*
Bu düşünce ile ABD, uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiliyor.
Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediyor.
“Ticaret Savaşları”nı başlatmıştır.
Trump, emperyalizme yeni bir yön vermenin kavgasını veriyor…
*
17 Eylül’de Başkan D.Trump, Çin’den yaklaşık 200 milyar dolarlık ithalat için yeni gümrük vergilerini açıkladı.
Yeni tarifeler 24 Eylül’de yüzde 10’luk bir oranda yürürlüğe girecek, 1 Ocak 2019’da oran yüzde 25’e çıkacaktır.
Polonya lideri ile yaptığı basın toplantısı vesilesiyle bir kez daha ülkelerle ikili ticaret anlaşmalarının adil ve Amerika’nın avantajına olmadığını yineledi.
“Sanki dünyanın kumbarasıyız. Herkes Amerika’yı soydu. Çin soydu, kusura bakmayın Devlet Başkanı ama sizin üyesi olduğunuz Avrupa Birliği de bizi soydu “dedi.
*
Çin Halk Cumhuriyeti büyük pazarı ve güçlü üretim kapasitesiyle gelişmiş ülkelerin ihtiyaçlarına yanıt veriyor.
Gelişmekte olan ülkelerin yeniden sanayileşmelerine yardımcı olurken, yüksek teknolojili yatırım gereksinimlerini de karşılıyor.
Bu Çin’in küresel ekonomide sadece gelişmiş ülkelerle dikey rekabette olmadığını, aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerle kollayıcı ve yatay rekabette olduğu,
ABD ekonomisi dursa bile Çin’in küresel ekonominin sigorta mekanizması haline geldiğini gösteriyor.
*
Ama bilhassa Çin’e açılan Ticaret Savaşı’nın kayıpları artık giderek Türkiye ve Arjantin gibi,
1- Tasarrufları ve yatırımları düşük düzeyde olan,
2- Sanayide çeşitlenmenin olmadığı,
3- İmalat sanayisinin yavaş geliştiği,
4- Emek piyasasında ise gelişmenin sağlanamadığı,
Orta Gelir Tuzağına düşmüş, Gelişmekte Olan Piyasalar da dahil olmak üzere geri kalan bütün ülkelere süratle bulaşıyor…
*
Arjantin IMF’e başvurmuştur, Türkiye belki de engellemekte çok geciktiği tam bir çöküşün önüne geçmeye çalışıyor.
Porto Riko 72 milyar dolarlık kamu sektörü borcuna girmiştir.
Pakistan ve Sri Lanka borç yönetimini ayakta tutmak için Çin’e yaslanmaya çalışıyor.
Güney Afrika resesyonda, Brezilya, Endonezya, Güney Afrika ülkeleri para birimleri baskı altındadır.
*
“2018 Gelişmekte Olan Ülkeler’in Krizi ” 1982, 1994-95, 1997-98, 2000-01 krizlerinden çok farklı gelişiyor.
Bir çok ülkede hayli karışıklığa neden olmasının yanında belli ki, emperyalizmi ya da Küresel Liberal Düzeni muazzam derecede dalgalandıracaktır.
Daha başlangıçta, işte bazı büyük yatırım fonları Arjantin’e sokularak servetin el değişmesine yol açılıyor!
İtalyan, Fransız ve İspanyol bankaları Türkiye’nin uçucu ekonomisi ve jeopolitiklerine maruz kalmaları nedeniyle zarar görüyor…
*
Çünkü Gelişmekte Olan Ülkeler sorunlarını çözemiyor.
Mütemadiyen güçlü bir dolar, artan küresel faiz oranları ve düşük faiz döneminde alınan borçların ekonominin üretken alanlarına ulaşmaması sorunlarıyla karşı karşıyadırlar.
Aynı zamanda jeopolitikleri de küresel liberal piyasalara gölge düşürüyor:
*
Ekim’de Brezilya’da genel seçimler yapılacaktır.
Meksika’da yeni bir hükümet kurulmuştur.
İsveç, 9 Eylül’de sandık başındaydı.
Brexit giderek artan bir ekonomik felaket gibi gözüküyor.
Ve sanki Ticaret Savaşları bütün bunları derinleştirmeye ayarlanmıştır!
*
Mesela ABD’nin gümrük vergileri tarifeleriyle oynaması başta Çin olmak üzere, Gelişmekte Olan Ülkelerin ürünlerine olan talebi düşürmeye ayarlıdır!
Bu yüzden daha şimdiden bir çok ülkenin ekonomisi, yükselen faiz oranlarıyla şekillenen Küresel Liberal Ekonominin yeniden şekillenen profiline bakıyor.
Yükselen faizler herhangi bir yeni borçlanma maliyetin yükselmesi demektir!
*
Aynı zamanda Dünya’nın en büyük iki ekonomisi olan ABD’nin başlangıçta yavaşlayacağı , Çin’ in ise giderek yavaşlayacağı,
Bu nedenle Gelişmekte olan Ülkelerin ihracaatlarının ve geri ödemelerinin düşeceği öngörülüyor.
Bu olasılıklar yatırımcıları baskılıyor.
*
Bir başka risk, gelişmiş ekonomilerden geliyor.
ABD’de politik risk artmıştır.
Kasım 2018 ara seçimlerini kimin kazanacağı belirsizdir.
ABD mali tablosu da kötüleşiyor ve Hazine piyasa için yeni bir borç hazinesi hazırlıyor.
Buna gümrük tarifelerin ekonomi üzerindeki etkisi de eklendiğinde, bir kesim piyasa dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’nin kredibilitesini sorguluyor…
*
İtalya’da popülist Beş Yıldız Hareketi ile milliyetçi Kuzey Ligi hükümeti, ülkenin GSYİH’nin yüzde 132’sine eşit kamu borcu için AB ile birlikte genişletici bir bütçe hazırlıyor.
Bunun sonucunda Avrupa bankaları da dahil olmak üzere finansal piyasalarda daha fazla belirsizlik korkutuyor.
Olası bir Euro krizinin bir felaket olacağı düşünülüyor.
Fransa yeni ekonomik reformları hızlandırmaya çalışırken,
Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya’da Başbakan A. Merkel sorgulanıyor.
*
Başkan Trump ile ABD emperyalizme yeni bir yön verirken Dünya’yı hazırlıksız yakalamıştır.
Ancak Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan aynı fikirde değildir.
İşte Gaziler Günü Töreni’nde konuşuyor.
“Kriz, miriz filan sakın ha bunlara aldırmayın. Bunların hepsi manipülasyondur. Bizde Kriz yok! Güçlenerek geleceğe yürüyoruz” diyor!
*
Yahu! Üzüm’ün kilosu 15 TL., ortaboy bir karpuz 25 Tl. dir.
Yoksa Erdoğan’ın rahatlığı, Türkiye’nin varlıklarını servet transferiyle hem bu ülkenin hem de İslam ülkelerinin İslamcı sermayesine nakletme fırsatçılığından mı kaynaklanıyor?
Nasılsa yandaşları “Bir lokma bir hırka ” ya razıdır…
20. 9. 2018
Bir yanıt yazın