ABD Dışişleri Bakanlığı her sene yayınladığı Terörizm Ülkeler Raporu’nu açıkladı.
Amerikanın sesi gazetesinin aktardığına göre ABD Dışişleri Bakanlığı; İran, Kuzey Kore, Suriye ve Sudan terörün devlet sponsorları olarak niteledi. Rapora göre 2016-2017 arasında dünya çapında terör saldırılarında yüzde 23 oranında azalma görüldü. Bu azalma, IŞİD’in büyük ölçüde yenilgiye uğratıldığı Irak’taki saldırların sayısında gözlemlenen düşüşe bağlandı. Rapora göre terör saldırılarında can kayıpları da yüzde 27 oranında azaldı.
Amerika ve ortaklarının aşırıcı gruplara karşı büyük ilerleme sağladığı ancak IŞİD ve El Kaide’nin ve bunlarla bağlantılı grupların dağılıp kendilerini askeri harekata karşı daha dirençli hale getirerek yeni koşullara uyum sağladıklarının altı çizildi.
Raporun Türkiye bölümünde Türkiye’nin içerde PKK dışarda da IŞİD ile mücadele ettiği belirtildi. Türkiye’nin geçen yıl Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’e yönelik olarak düzenlediği Fırat Kalkanı Harekatı da rapora girdi.
Raporda Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olduğunu savunduğu ve FETÖ olarak nitelediği Fethullah Gülen hareketini terör örgütü listesine aldığına değinildi. Türkiye’nin terör örgütü olarak nitelediği ve PKK’nın Suriye kolu olarak gördüğü YPG ise raporda yer almadı.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı raporda Türkiye Avrupa bölümünde yer aldı. Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadele koalisyonunun aktif bir üyesi olduğu ve aynı zamanda IŞİD’e ve Suriye ile Irak’ta savaşan diğer terör gruplarına katılmak isteyen yabancı terörist savaşçılar için kaynak ve transit ülke konumunda olduğu belirtildi.
Türkiye ve Amerika’nın terörle mücadele alanında kapsamlı bilgi paylaşımını sürdürdüğü ifade edildi. 2017 yılını kapsayan rapora göre 23 Ekim 2017 itibariyle Türkiye’nin ülkeye giriş yapamayacak olan kişilerin listesinde 145 ülkeden toplam 53,781 kişi bulunuyor. Raporda Türkiye’nin terör bağlantısı şüphesi bulunduğu gerekçesiyle en az 100 ülkeden 5446 kişiyi sınırdışı ettiği belirtiliyor.
Türkiye’nin hem ülke içinde hem de sınırlarının ötesinde kuzey Irak’ta PKK’ya yönelik operasyonlarını sürdürdüğünün belirtildiği raporda kuzey Irak’ta PKK’nın kaçırdığı iki MİT mensubuna da değinildi.
Türkiye’nin Amerika’nın terörle mücadele alanında ortağı olarak 2017 yılında da Amerika’dan PKK terör tehdidiyle mücadelede yardım almaya devam ettiği belirtildi.
Raporda “Türkiye’nin terörle mücadele çabaları 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, Türkiye’nin Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak tanımladığı din adamı Fethullah Gülen’in hareketine yönelik soruşturma sebebiyle etkilendi” ifadesi kullanıldı. Darbe girişimi sonrasında OHAL ilan edilmesiyle yapılan gözaltı ve tasfiyelere değinildi. Raporda “Türkiye’nin sıklıkla sağlam olmayan delillere dayanarak ‘FETÖ’ ya da terör bağlantılı oldukları iddiasıyla Kasım ayından bu yana 150 bin kamu çalışanının görevine son verildiği” bilgisi yer aldı.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın raporuna 31 Aralık gecesi gece kulübü Reina’da IŞİD’in düzenlediği terör saldırısı, 20 Ocak’ta DHKP-C’nin İstanbul emniyetine ve Ak Parti’nin binasına düzenlediği saldırı, PKK’nın 17 Şubat günü Şanlıurfa’da hukukçular lojmanları yakınlarında düzenlediği saldırı ve 8 Temmuz’da PKK’nın Hakkari’de inşaat konvoyuna düzenlediği saldırı da girdi. Reina saldırısının zanlısı olan Özbek kökenli Abdülkadir Maşaraipov’un 16 Ocak’ta İstanbul’da yapılan operasyonda yakalandığı bilgisine de yer verildi.
Raporun “Yasa, Uygulama ve Sınır Güvenliği” bölümünde, Türkiye’nin geniş bir terörizm tanımı olduğu ve bu tanımın anayasal düzen ile devletin iç ve dış güvenliğine karşı işlenen suçları da kapsadığı ve hükümetin bunu sık sık Amerika’nın ifade ve toplanma özgürlüğü olarak niteleyeceği faaliyetleri suç olarak tanımlamada kullandığına dikkat çekildi. İçişleri Bakanlığı verilerine göre, 24 Nisan ve 30 Ekim tarihleri arasında 28,500 sosyal medya hesabının askıya alındığı ve bu hesaplarla bağlantılı olan ve terör bağlantılı propaganda yaptıkları iddia edilen 2000 kişinin gözaltın alındığı ifade edildi.
Raporda Türkiye’de yabancı savaşçı olduğundan şüphelenilen şahısların ve IŞİD bağlantılı Türk vatandaşlarının yakalanması ve gözaltına alınması vakalarının artış gösterdiği belirtildi. İçişleri Bakanlığı verilerine göre, 2 Ocak ve 30 Ekim tarihleri arasında IŞİD bağlantılı oldukları gerekçesiyle 2090 kişinin gözaltına alındığı bilgisi verildi.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde yürüttüğü ve sekiz ay süren Fırat Kalkanı Harekatı da rapora girdi. Genelkurmay Başkanlığı’na göre harekatta 3060 IŞİD mensubunun etkisiz hale getirildiği belirtildi.
Raporda 25 Ağustos’ta yayınlanan kararname ile Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Cumhurbaşkanlığı’na bağlandığı ve bu kararname ile MİT’in dış denetim eşiğinin arttığı tespiti yer aldı.
Suriye sınırına örülen 911 kilometre uzunluğundaki duvar da raporda yer aldı. Genelkurmay Başkanlığı’nın paylaştığı verilere göre, Kara Kuvvetleri’nin Ocak ayından Ekim ayına kadar Türkiye sınırını yasadışı şekilde geçmeye çalışan 330 binden fazla kişinin yakalandığı belirtildi.
Raporda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ılımlı ve daha kapsayıcı bir İslam’ı teşvik ederek terör içerikli mesaj verilmesinin önüne geçmek için çaba gösterdiği ifade edildi.
“Terörizmin Devlet Sponsorları”
Raporun “Terörizmin Devlet Sponsorları” bölümünde Kuzey Kore, İran, Suriye ve Sudan öne çıktı.
Kuzey Kore Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından 1987 yılında Kore Havayolları’na ait yolcu uçağına yönelik bombalı saldırıda parmağı olduğu gerekçesiyle terörün devlet sponsorları listesine alınmış, 2008 yılında listeden çıkarılmıştı. Kuzey Kore uluslararası terörizm eylemlerine destek verdiği gerekçesiyle 20 Kasım’da Amerikan Dışişleri Bakanı tarafından terörizmin devlet sponsorları listesine yeniden alındı.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından 1984 yılında terörün devlet sponsoru listesine alınan İran’ın 2017 yılında Lübnan Hizbullah’ına, Gazze’deki Filistinli terör gruplarına, Irak ve Suriye’deki çeşitli gruplara verdiği destekle terör bağlantılı faaliyetlerine devam ettiği vurgulandı. İran’ın Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’nü terör örgütlerine destek vermek, Ortadoğu’da istikrarsızlık yaratmak ve bölgede gizli operasyonlarını gizlemek için kullandığı savunuldu. İran’ın hem Irak hem de Suriye’de Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü’nün rolü olduğunu kabul ettiği ve Kudüs Gücü’nün de İran’ın yurtdışında teröristlere destek vermek için kullanılan temel mekanizması olduğu belirtildi. İran’ın bölgede saldırgan politikalarının sonuçlarından korunmak amacıyla milis güçlerden yararlandığı vurgulandı.
İran’ın Suriye’deki rolü de geniş şekilde raporda yer aldı. İran’ın Esat rejimini güçlendirdiği, İran’ın Esat rejimini önemli bir müttefik, Suriye ve Irak’ı da Lübnan Hizbullahı’na silah tedarik etmek için önemli bir rota olarak gördüğü vurgulandı.
Irak’ta İran destekli Şii milislerin özellikle Sünni sivillere karşı ciddi insan hakkı ihlallerinde bulunduğu tespitine yer verildi. İran güçlerinin Suriye’de milislerin operasyonlarına doğrudan zırhlı araçlar ve insansız hava araçlarıyla destek verdiği anımsatıldı.
İran’ın Lübnan Hizbullahı’na silah ve para yardımı yapmayı sürdürdüğü ve Hizbullah militanlarına İran’daki kamplarda eğitim verdiği belirtildi. Bu ülkenin Hamas ve İslami Cihad gibi Filistinli örgütlere de destek vermeyi sürdürdüğü ifade edildi.
İran’ın güçlü bir siber saldırı programı olduğu, yabancı hükümetler ve özel sektöre yönelik siber saldırıların da sponsoru olduğuna dikkat çekildi.
Suriye de Amerika tarafından 1979 yılında terörün devlet sponsorları listesine dahil edilmişti. Rejimin İran’ın Lübnan Hizbullahı’nın yeniden silahlanmasını sağlamaya izin verdiği, rejim karşıtlarıyla savaşta dış aktörlere daha bağımlı hale gelen Esat rejiminin 2017 yılında Lübnan Hizbullahı ve İran ile ilişkisinin daha da güçlendiğine dikkat çekildi.
Raporda Esat rejiminin El Kaide ve diğer terör gruplarına “göz yuman” tavrının El Kaide ve IŞİD’in büyümesine yol açtığı ifade edildi.
Esat rejiminin Suriye’yi terör mağduru olarak gösterdiği, bütün silahlı muhalifleri de terörist olarak tanımladığına dikkat çekildi. IŞİD’in Suriye içersinden yurtdışındaki terör operasyonlarını planladığı, Esat rejiminin de çeşitli aracılarla IŞİD’den petrol satın aldığı ve bu şekilde de terör örgütünün gelirine katkıda bulunduğu belirtildi.
Suriye son dönemde rejim karşıtı muhaliflerin elindeki son kale konumundaki İdlib üzerinden kimyasal silah kullanımı olasılığıyla gündeme gelmişti. Raporda rejimin Kimyasal Silahlar Konvansiyonu’na uymadığı, 2013 yılından bu yana da her yıl Suriye halkına karşı kimyasal silah kullandığı değerlendirmesi yer aldı. Rejimin kimyasal silah kullandığının iddia edildiği vakalar tarihleri ve yerleriyle bir kez daha hatırlatıldı.