ESKİ DEFTERLER (6)
“KARAMANLILAR”
Hüseyin MÜMTAZ
Bir önceki yazıyı bitirirken Atatürk’ün Patrik/hane ile ilgili sözlerinden hareketle “gündeme kaçınılmaz olarak Rum, Romalı, Helen, Grek’in ne demek olduğu geliyor” demiştik.
Samim Akgönül, “RUM OLMAK, RUM KALMAK”da (İstos Yayın. İstanbul, Aralık 2016) “Helen tabiri Bizans Rumları için paganizmle eşdeğerdi, onlar ise ‘Hristiyan’dı” diyor. (Sayfa 30)
Hoppala… İşin içine bir de “din” faktörü girdi.
“Bu kavram kargaşasını Bizans’la temas içinde olan Farslar ve Türkler hiç yaşamadılar aslında. Bir taraftan dönemin başat (tek değil) kimliksel kategorisi dini aidiyet olduğundan, diğer taraftan milliyetçi kompleksler henüz icat edilmemiş olduğundan kendilerine Rum diyen Rumlara Rum dediler ve aynen Rumların kastettiği gibi bununla ‘Hristiyan’ kategorisini kastettiler. Örneğin Türkofon Ortodoks Karamanlıların meşhur beytinde yer alan ‘Rum’ dilsel ya da etnik bir kategoriyi değil, Hristiyanlığı işaret ediyordu; ‘Gerçi Rum isek de, Rumca bilmez, Türkçe söyleriz’.” (Sayfa 30)
İşler iyice karışıyor galiba… Hem “Rum”lar, aynı zamanda Ortodokslar ama Türkçe konuşuyorlar…
Burada Ayşe Hür’e başvuruyoruz:
)
“Osmanlı döneminde ağırlıklı olarak Aydın, Antalya, Adana, Hüdavendigâr (Bursa), Ankara, Kayseri, Tokat, Kastamonu, Konya, Sivas, Nevşehir, Niğde ve Göller Bölgesi’nde (Burdur-Isparta yöresi) yaşayan, Rumca bilmeyen, Türkçeyi kendilerine özgü bir ağızla konuşan, buna karşılık Grekçe dua eden ve Grek harfleriyle yazan Ortodoks halka Karamanlılar denirdi. Karamanca/Karamanlıca, ya da Karamanlidika, Osmanlıca, antik Yunanca ve Rumcanın bir karışımıydı ve Karaman alfabesinde Yunan alfabesinde bulunan delta, theta, ksi, psi ve omega harfleri yokken, Yunan alfabesinde olmayan b, d, ş, k, ö ve ü harfleri vardı.
(Yukarıdaki resimde yer alan Kayseri-İncesu’da ‘Maaşallah’la başlayan Karamanlıca kapı kitabesi de Ayşe Hür’ün yazısından alınmıştır).
Osmanlı Anadolu’daki Ortodokslara ‘Ortodoks milleti’ dediği halde, kaynaklarda ‘zimmiyan-ı Karaman’ adıyla ayrı bir topluluk olarak geçen bu grupların kökeni konusunda iki temel tez var. Yunan tarihçilerine göre, Karamanlılar antik dönemden beri Anadolu’da yaşayan ancak Bizans döneminde Hıristiyanlığı kabul eden Yunan kökenlilerdi. Bu tezin bir versiyonuna göre de Karamanlılar, Bizans döneminde, sınır boylarında yaşadıkları için Türk akıncıları ile sıkça temasta bulunan Grek asıllı savaşçı köylülerden ana dillerini unutanlardı.
Cami Bey ya da İzzet Ulvi gibi ‘Türk Tarih Tezi’nin erken temsilcilerine göre, Karamanlılar, prehistorik dönemden beri Anadolu’da yaşayan Hititler, Kumuklar, Kumanlar ve Urartular gibi ‘Türk’ kavimlerin bakiyesiydi. Ünlü tarihçilerimizden Mehmed Fuad Köprülü’ye göre ise, Karamanlılar, ağırlıklı olarak Selçuklulardan önce Anadolu’ya gelen Hıristiyan Oğuz Türklerinin bakiyesiydi. Çok azı da, Müslüman Selçuklulardan Hıristiyanlığa geçenlerdi.
Gerçekten de, Heredotos veya Strabon’dan gayet iyi bildiğimiz gibi, Anadolu’daki Yunan kolonilerinin tarihi MÖ 5-6 yüzyıllara kadar gider. Bizans kaynaklarında ise, Peçenek, Kuman ve Uz gibi Hıristiyan Türk boylarından gelen askerlerin yanı sıra, ayrıca ‘Türkopol’ diye adlandırılan Selçuklu Türkleri ve Anadolu Türkmenlerinden oluşan Bizans birliklerden de söz edilir. Malazgirt’te Selçuklulara karşı savaşan Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in ordusunda Hıristiyan Türklerin olduğu bilinmektedir. Yine 11. yüzyıldan itibaren, Bizans kaynaklarında Aksuhos, Maniakes, Kaloufes (Halife), Prosouch, Tziglognos, İsak, İsa, İlhan, Kutlumuş gibi pek çok aile ‘Türkopoulos’ diye anılır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarının önemli figürlerinden Köse Mihal de Müslümanlığı kabul etmiş bir Bizans beyidir. (Bu dönemin bir diğer önemli figürü Gazi Evrenos’un kökenine dair iddiaları ise bir başka yazıya bırakıyorum.)
1473’te Gedik Ahmet Paşa ile birlikte Konya’nın Meram Bağları’na giden Gian-Maria Angiolello adlı Venedikli seyyah, buradaki Rumların tamamen Türkçe konuştuklarını, dinsel törenlerinde kullandıkları kitaplarının da Arap harfleriyle ve Türkçe yazıldığını belirtir. Bu bilgi şaşırtıcıdır çünkü Karamanlılar Türkçeyi Arap harfleriyle değil Yunan harfleriyle yazarlardı. 1551’de İstanbul’a gelen seyyah Nicolas de Nicolay ise, Yedikule’deki Karamanlı cemaatinden bahseder. 1554-55 yıllarında Habsburg İmparatorluğu’nun temsilcisi Ogier G. Busbecq’le birlikte İstanbul’a gelen seyyah Hans Dernschwam da Yedikule semtinde kendilerine Karamanlılar (Caramonos) denilen halkın ibadetlerini Rumca yaptıklarını fakat bu dili anlamadıklarını, yalnızca Türkçe konuştuklarını yazar. (Dernschwam, Karamanlılar adını ilk kullanan Batılıdır.) Bu bilgileri 17. yüzyıl yazarı Eremya Çelebi Kömürciyan da tekrarlar.
Bir başka 17. yüzyıl yazarı Evliya Çelebi ise Antalya Rumları için ‘Ve dördü Urum keferesi mahallesidir. Amma keferesi asla Urumca [Rumca] bilmezler. Batıl Türk lisanı üzre kelimat iderler’, Alanya’daki Rumlar için de ‘Amma kadim eyyamdan beri Urum [Rum] keferesi bir mahalledir. Cümle üç yüz hane haracdır. Amma asla Urum lisanı bilmiyüb batıl Türk lisanı bilirler’ der. (Çelebi’nin Türk lisanı hakkında ‘batıl’ demesine dikkatinizi çekerim.)
Karamanlıların yaktıkları şu ağıt da bu duruma dairdir: ‘Gerçi Rum isek de, Rumca bilmez Türkçe söyleriz/ Ne Türkçe yazar, okuruz ne de Rumca söyleriz/ Öyle bir mahludi [karışık] hatt-ı tarikatımız [yazı usulümüz] vardır/ Hurufumuz [harflerimiz] Yunanice, Türkçe meram eyleriz…’
Bunlara bakınca, M. Fuad Köprülü haklı görünmektedir. 1000’li yılların başından itibaren karşılıklı etkileşim içine giren bazı Türkler Hıristiyanlaşırken, bazı Hıristiyanlar da Türkleşmişe benzemektedir.
Kendileri tarafından yazılmış eserlerde kendilerinden ‘Anadolu Hristiyanları’, ‘Anadolu Ortodoks Hristiyanları’, ‘Yunan dilini bilmeyen Anadolu Hristiyanları’, ‘Anadolu Rumları’ veya sadece ‘Anadolular’ olarak bahsederken, konutukları dili ‘Türkçe’, ‘açık Türkçe’, ‘sade Türkçe’, ‘yavan Türkçe’, ‘kaba Türkçe’, ‘Türk dili’ veya ‘Anadolu Lisanı’ diye adlandırıyorlardı.
Yunanistan’la Türkiye arasında, 23 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın bir parçası olarak imzalanan Mübadele Anlaşması ile karşılıklı göçe tâbi tutulacaklar ‘Müslümanlar’ ve ‘Hıristiyanlar’ olarak belirlenince, Türkçe konuşan Ortodoks Karamanlılar da mübadeleye tâbi tutulmuştu. Sonuçta, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden çıkarılarak İstanbul, İzmir ve Mersin limanlarından Yunanistan’a gönderilirken yürek paralayan sahneler yaşanmıştı. “Biz sizdeniz, göndermeyin!” yalvarmaları işe yaramamıştı. Sadece, Mustafa Kemal’in ‘Baba Eftim’ dediği Papa Eftim ve yakınları, Mustafa Kemal’in emri üzerine 3 Ağustos 1924 tarihinde çıkarılan 3798 sayılı “Papa Eftim Tezkeresi’ ile devletin himayesine alınmıştı. Böylece Anadolu’nun en yerli halklarından biri olan Karamanlıların köküne kibrit suyu dökülmüştü…”
“Gerçi Rum isek de, Rumca bilmez Türkçe söyleriz” ile başlayan ağıt, Karamanlıları ifade eden en kült bir cümle olup aynı zamanda Evangelia Balta’nın da konu ile ilgili kapsamlı eserinin adıdır. (Türkiye İş Bankası Yay. Kasım 2014. İstanbul)
Karaman’dan mübadele ile göç etmiş bir ailenin çocuğu olup Kavala’da doğan Prof. Dr. Balta şöyle diyor;
“Vatan, Din ve Dille Bölünmüş Bir Kimliğin Serüvenleri.
‘Gerçi Rum isek de, Rumca bilmez Türkçe söyleriz/ Ne Türkçe yazar, okuruz ne de Rumca söyleriz/ Öyle bir mahludi hatt-ı tarikatımız vardır/ Hurufumuz Yunanice, Türkçe meram eyleriz…’
Kaynakçalarda ve tarih kayıtlarında ‘Karamanlılar’ (Karamanlides) olarak bilinen Türkçe konuşan Rumlar, 19. Yüzyılın sonlarında kendilerini yukarıdaki dörtlük ile tanımlamaktaydı.
Karamanlılar, Türkçe konuşan Ortodoks Hristiyanlardı ve yazı dili olarak Yunan alfabesi ile yazılan Türkçeyi kullanıyorlardı. Bu halk, sınırları farklı dönemlerde farklı tanımlanan bir bölgenin, geniş anlamıyla Kapadokya’nın sakinleri idi”. (a.g.e. Sayfa 117)
“…’Nasıl her Müslüman Türk değilse, her Ortodoks Hristiyan da Rum değildir. Din, inanç esasına dayanır, ancak etnik köken dilin kullanımına bağlıdır’. “(S.122)
“Bu tırmanışlar, doruk noktasına hiç kuşkusuz 1919-1922 arasındaki savaşta çıkmıştı. Savaş sadece askerî cephede değil, milliyetçi fikirler cephesinde de sürüyordu. 1920 yılında Keskin’li Papaz Eftim Karahisaridis, Ankara hükümetinin de desteği ile Fener Rum Patrikhanesi’nden bağımsız bir Türk Ortodoks Kilisesi kurmak için çalışmalara başlamıştı. Bu süreçte Papa unvanını alan Eftim, Türkçe konuşan Ortodoksların Anadolu’nun kadim yerli Türk halkı olduğunu savunmuş ve süregiden savaşta Ankara hükümetine açık destek vermişti. Yunan ordusu Anadolu’ya çıktıktan sonra Fener Patrikhanesi’nin, Venizelosçular ile Kralcılar arasındaki siyasi çatışmalarda açıkça, yayılmacı Venizelosçulardan yana taraf olması nedeniyle, itibarının ciddi biçimde yıprandığı unutulmamalıdır.
Türkiye’nin savaştan zaferle çıkmasından sonra imzalanan Lozan Antlaşması’nda, Türkçe konuşan Ortodokslar açık biçimde Yunan kategorisine konularak Nüfus mübadelesi ile Yunanistan’a zorunlu göçe tabi kılındı. Böylece, tüm Anadolu dindaşlarının ortak yazgısını paylaşarak, Egeli ve Karadenizli Rumlarla birlikte vatanlarını terk etmek zorunda bırakıldılar.” (Sayfa 123-124)
Peki Karaman Türkü Papa Eftim ne olmuştu?
“Yunanistan’la Türkiye arasında, 23 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın bir parçası olarak imzalanan Mübadele Anlaşması ile karşılıklı göçe tâbi tutulacaklar ‘Müslümanlar’ ve ‘Hıristiyanlar’ olarak belirlenince, Türkçe konuşan Ortodoks Karamanlılar da mübadeleye tâbi tutulmuştu. Sonuçta, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden çıkarılarak İstanbul, İzmir ve Mersin limanlarından Yunanistan’a gönderilirken yürek paralayan sahneler yaşanmıştı. ‘Biz sizdeniz, göndermeyin!’ yalvarmaları işe yaramamıştı. Sadece, Mustafa Kemal’in ‘Baba Eftim’ dediği Papa Eftim ve yakınları, Mustafa Kemal’in emri üzerine 3 Ağustos 1924 tarihinde çıkarılan 3798 sayılı ‘Papa Eftim Tezkeresi’ ile devletin himayesine alınmıştı. Böylece Anadolu’nun en yerli halklarından biri olan Karamanlıların köküne kibrit suyu dökülmüştü…”
İşte “Karamanlı”ların hikâyesi de böyle. 12 Eylül 2018