FELÂKETİN EŞİĞİ

Trump yönetimi, Suriye Hükümeti’ni  yasadışı bir saldırıyla tehdit ediyor. 
ABD, Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib’e düzenlenen saldırılarda kimyasal silah kullanılması durumunda,
Devlet Başkanı Beşar Esad rejimini üçüncü kez vuracağını bildiriyor.
Pazartesi günü Ulusal Güvenlik Danışmanı J.Bolton, bugüne kadar yapılan en açık uyarıda bulundu. 
“Yeni bir kimyasal silah kullanımı olursa yanıtımız daha da güçlü olacaktır” dedi.
 
*
ABD’nin  biteviye Suriye hükümetini vurmak ve tehdit etmek zorunda kalması;
Önceki saldırılarının etkisiz olduğunu,
Şimdi yapılacak  olası bir saldırının daha büyük ölçekli olacağını,
Ancak daha iyi bir sonuç için bir garantinin de olmayışı  anlamına geliyor.  
Üstelik bu durumda ABD’ nin  Suriye, İran ve Rusya ile pazarlık ettiğinden daha maliyetli bir çatışmaya girme riskinin artacağından şüphe yoktur…
 
 *
Ne ki, bugün İdlib hem Suriye muhalefetinin son büyük kalesi yani Esad’ın zaferini ilan edeceği yer,
Hem de sorunları daha da karmaşıklaştıran ülke içinde yerinden olmuş kişilerin ve dünyadaki mültecilerin en yüksek yoğunlukta olduğu alanlardan biridir. 
Bu yüzden İdlib, yakın tarihte rejim güçleri tarafından ele geçirilen diğer bölgelerden farklı olarak tüm büyük güçlerin çatışan çıkarlarını birbirine harmanlıyor.
Bu da her güce ait hisseyi önemli ölçüde yükseltiyor…
 
*
Mesela İdlib’te Suriye- Rusya başarısı, İran’ın Suriye’de yenilenmesi anlamına gelecektir.
Aynı zamanda İdlib’e düzenlenen hava bombardımanı sonrasında İdlib’in kontrolünü ele geçirmek için Rus-Suriye-İran saldırısı Hizbullah savaşçılarını da  ön plana çıkaracaktır.
Nitekim Lübnanlı Şii Hizbullah savaşçıları yeniden  Idlib ve Hama’ya dönmeye başlamışlardır… 
Bu durum  İsrail’ in, Ağustos’ta ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı J. Bolton ile Kudüs’te Başbakan B.Netanyahu’nun; Suriye’deki İran askeri varlığını yok etmek için belirledikleri askeri stratejiye bağladığı umutlarını yükseltiyor!
 
*
İdlib’deki hisseler o kadar yüksektir ki;
Son iki haftada  ABD ve Rusya, Suriye ve Basra Körfezi sularının karşısında Doğu Akdeniz’de büyük çaplı deniz ve hava kuvvetlerini topladılar.
Çin, Rusya’nın deniz tatbikatında yer aldı.
İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Suriye’de olası bir ABD askeri harekâtına destek olarak çağrıldılar.
 
*
Rusya ise ABD, İngiltere ve Fransa’yı, İdlib saldırısında yer alan İran ve Suriye güçleri üzerindeki herhangi bir saldırıları halinde,
Doğu ve kuzey Suriye’deki Amerikan yanlısı hedefleri vurmakla tehdit etti.
Gerilim çok yükseldi…
 
*
7 Eylül’de Tahran’da İran Cumhurbaşkanı H.Rouhani, Rusya Devlet Başkanı V.Putin ve Erdoğan,
İdlib’te İslamcı  teröristleri bastırmak ve Suriye Savaşını son erdirmek üzere bir zirvedeydiler.
İdlib bölgesinde terörü sonlandırmak üzere işbirliği yapılması kararlaştırıldı.
Ancak İdlib bölgesinin kurtarılmasının Suriye krizinin sona ermesine yapacağı etki;
Terörist grupların asli destekçileri olmakla birlikte terörle mücadele iddiası taşıyan bazı tarafların da sesinin yükselmesine neden oldu…
 
*
8 Eylül’de ABD Genelkurmay Başkanı Org.J. Dunford, Başkan  D.Trump’a Suriye’deki operasyonel planlar hakkında bilgi verdi…
 
*
Irak; İran’ın Suriye’ye, Lübnan’a ve  Akdeniz’e açılan kara köprüsündeki hayati bağlantı olarak ortaya çıkmıştı!
Öncelikle Irak’ ta genel seçimler Mayıs ayında gerçekleşmesine rağmen, çoğunluğu sağlayamayan partiler, eski başbakan Haydar Abadi ile geçici bir  koalisyon hükümeti kurma konusunda başarısız olmuşlardı. 
O yüzden Irak hükümet yokluğunda huzursuzdu… 
 
*
Nitekim İran; Irak’ta kendi Şii din adamlarından gelen  bir darbe ile karşılaştı…
Irak’ın petrol zengini kenti Basra’da, Zikar, Babil, Meysan, Divaniyye, Necef’ te ve başkent Bağdat’ta, 
Binlerce Şii hayat şartlarının iyileştirilmesi, su ve elektrik hizmetlerindeki aksaklıkları, işsizlik ve devlet dairelerindeki yolsuzlukları,
Bunlardan sorumlu tuttukları İran’ın Irak siyasetine olan etkisini protesto ettiler.  
İran Konsolosluğuna ateş açtılar, limana girdiler, sokaklarda Şii ve karşıtı Şii milisler ile güvenlik güçleri  çatışıyordu..  
5 gün süren çatışmalarda en az 11 kişi öldü…
 
*
İran ve Rus liderleri İdlib operasyonunu hızlı bir şekilde sonlandırmayı ve Suriye Savaşına son vermeyi  umarlarken,
Aniden Irak’ta bir iç savaşın ihtimaliyle karşı  karşıya kaldılar…
Ekonomik yaptırımlarla bunalmış İran bu durum karşısında  afalladı.
Çünkü Irak ile ilgili hedefleri tehdit ediliyordu!
Rusya ise Suriye’deki planlarında  ciddi bir gerileme ile karşı karşıya idi…
 
*
Yoksa Suriye savaşını sona erdirmek üzere İdlib operasyonuna oynayan,
Böylece İran’ın Suriye’deki yerini sağlamlaştırırken, İran’ın üzerinden Irak’ ta üsler kurmanın adımını atmayı düşünen Rusya;
Şimdi Irak’ın İran karşıtı Şii şiddete yönelmesiyle Suriye politikasının temel dayanaklarından birini kaybetmeye mi yazıyordu?
Üstelik bu Şii eksen ile ABD ve İsrail’in şimdi daha çok işbirliği yapacakları Sünni eksen arasındaki güç dengesini tamamen değiştirebilir,
Dolayısıyla Idlib operasyonunun kaderinde dahi çok önemli bir rol oynayabilirdi…
 
*
Olaylar geliştikçe  ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail; İdlib’te Rusya, İran ve Suriye saldırılarına karşı Türkiye’nin İdlib’teki ilerleyişine onay verir bir pozisyon aldılar.
Zaten Türkiye, Tahran Zirvesinde kararını açıklamıştı.
Buna göre Türkiye İdlib’de güvenlik garantileri olmazsa ya askeri müdahalesini tırmandıracak ya da Suriye yönetiminin geleceğini şekillendirmeye katılımını sona erdirecektir.
Bu Türkiye’nin  Rusya’yı, “Ya Suriye’deki Türk çıkarlarına saygı göster ya da Astana görüşmelerindeki dost Ankara’yı düşman olarak değerlendir ” gibi zor bir tercihle karşı karşıya bırakması anlamına geliyor…
 
*
Nitekim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Rusya, İran, ABD, Fransa ve İngiltere’nin yanı sıra Suriye’deki partnerlerimizle çalışmaya hazırız” diyor..
Hiç şaşırtıcı değildir!
Türkiye, ABD müttefiki ve NATO üyesidir; Suriye’deki son direniş bölgelerini  savunmaktan vazgeçerse Esad, Rusya ve İran son kalanlar olacaktır!  
Aksi durum Türkiye’nin Suriye, Rusya ve İran ile çatışması demektir…
 
*
Türkiye, I. Dünya Savaşı’ndan sonra kaderini  karara bağlayan uluslararası antlaşmaların sadece bir adım uzağında bulunuyor. 
Türk Halkının buna asla izin vermemesi gerekiyor.
Doğrusu Suriye’den çıkmaktır…
 
 
12. 9. 2018
Trump yönetimi, Suriye Hükümeti'ni  yasadışı bir saldırıyla tehdit ediyor. 
ABD, Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib'e düzenlenen saldırılarda kimyasal silah kullanılması durumunda,
Devlet Başkanı Beşar Esad rejimini üçüncü kez vuracağını bildiriyor.
Pazartesi günü Ulusal Güvenlik Danışmanı J.Bolton, bugüne kadar yapılan en açık uyarıda bulundu. 
"Yeni bir kimyasal silah kullanımı olursa yanıtımız daha da güçlü olacaktır" dedi.
 
*
ABD'nin  biteviye Suriye hükümetini vurmak ve tehdit etmek zorunda kalması;
Önceki saldırılarının etkisiz olduğunu,
Şimdi yapılacak  olası bir saldırının daha büyük ölçekli olacağını,
Ancak daha iyi bir sonuç için bir garantinin de olmayışı  anlamına geliyor.  
Üstelik bu durumda ABD' nin  Suriye, İran ve Rusya ile pazarlık ettiğinden daha maliyetli bir çatışmaya girme riskinin artacağından şüphe yoktur...
 
 *
Ne ki, bugün İdlib hem Suriye muhalefetinin son büyük kalesi yani Esad'ın zaferini ilan edeceği yer,
Hem de sorunları daha da karmaşıklaştıran ülke içinde yerinden olmuş kişilerin ve dünyadaki mültecilerin en yüksek yoğunlukta olduğu alanlardan biridir. 
Bu yüzden İdlib, yakın tarihte rejim güçleri tarafından ele geçirilen diğer bölgelerden farklı olarak tüm büyük güçlerin çatışan çıkarlarını birbirine harmanlıyor.
Bu da her güce ait hisseyi önemli ölçüde yükseltiyor...
 
*
Mesela İdlib'te Suriye- Rusya başarısı, İran'ın Suriye'de yenilenmesi anlamına gelecektir.
Aynı zamanda İdlib'e düzenlenen hava bombardımanı sonrasında İdlib'in kontrolünü ele geçirmek için Rus-Suriye-İran saldırısı Hizbullah savaşçılarını da  ön plana çıkaracaktır.
Nitekim Lübnanlı Şii Hizbullah savaşçıları yeniden  Idlib ve Hama'ya dönmeye başlamışlardır... 
Bu durum  İsrail' in, Ağustos'ta ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı J. Bolton ile Kudüs'te Başbakan B.Netanyahu'nun; Suriye'deki İran askeri varlığını yok etmek için belirledikleri askeri stratejiye bağladığı umutlarını yükseltiyor!
 
*
İdlib'deki hisseler o kadar yüksektir ki;
Son iki haftada  ABD ve Rusya, Suriye ve Basra Körfezi sularının karşısında Doğu Akdeniz'de büyük çaplı deniz ve hava kuvvetlerini topladılar.
Çin, Rusya'nın deniz tatbikatında yer aldı.
İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Suriye'de olası bir ABD askeri harekâtına destek olarak çağrıldılar.
 
*
Rusya ise ABD, İngiltere ve Fransa'yı, İdlib saldırısında yer alan İran ve Suriye güçleri üzerindeki herhangi bir saldırıları halinde,
Doğu ve kuzey Suriye'deki Amerikan yanlısı hedefleri vurmakla tehdit etti.
Gerilim çok yükseldi...
 
*
7 Eylül'de Tahran'da İran Cumhurbaşkanı H.Rouhani, Rusya Devlet Başkanı V.Putin ve Erdoğan,
İdlib'te İslamcı  teröristleri bastırmak ve Suriye Savaşını son erdirmek üzere bir zirvedeydiler.
İdlib bölgesinde terörü sonlandırmak üzere işbirliği yapılması kararlaştırıldı.
Ancak İdlib bölgesinin kurtarılmasının Suriye krizinin sona ermesine yapacağı etki;
Terörist grupların asli destekçileri olmakla birlikte terörle mücadele iddiası taşıyan bazı tarafların da sesinin yükselmesine neden oldu...
 
*
8 Eylül'de ABD Genelkurmay Başkanı Org.J. Dunford, Başkan  D.Trump'a Suriye'deki operasyonel planlar hakkında bilgi verdi...
 
*
Irak; İran'ın Suriye'ye, Lübnan'a ve  Akdeniz'e açılan kara köprüsündeki hayati bağlantı olarak ortaya çıkmıştı!
Öncelikle Irak' ta genel seçimler Mayıs ayında gerçekleşmesine rağmen, çoğunluğu sağlayamayan partiler, eski başbakan Haydar Abadi ile geçici bir  koalisyon hükümeti kurma konusunda başarısız olmuşlardı. 
O yüzden Irak hükümet yokluğunda huzursuzdu... 
 
*
Nitekim İran; Irak'ta kendi Şii din adamlarından gelen  bir darbe ile karşılaştı...
Irak'ın petrol zengini kenti Basra'da, Zikar, Babil, Meysan, Divaniyye, Necef' te ve başkent Bağdat'ta, 
Binlerce Şii hayat şartlarının iyileştirilmesi, su ve elektrik hizmetlerindeki aksaklıkları, işsizlik ve devlet dairelerindeki yolsuzlukları,
Bunlardan sorumlu tuttukları İran'ın Irak siyasetine olan etkisini protesto ettiler.  
İran Konsolosluğuna ateş açtılar, limana girdiler, sokaklarda Şii ve karşıtı Şii milisler ile güvenlik güçleri  çatışıyordu..  
5 gün süren çatışmalarda en az 11 kişi öldü...
 
*
İran ve Rus liderleri İdlib operasyonunu hızlı bir şekilde sonlandırmayı ve Suriye Savaşına son vermeyi  umarlarken,
Aniden Irak'ta bir iç savaşın ihtimaliyle karşı  karşıya kaldılar...
Ekonomik yaptırımlarla bunalmış İran bu durum karşısında  afalladı.
Çünkü Irak ile ilgili hedefleri tehdit ediliyordu!
Rusya ise Suriye'deki planlarında  ciddi bir gerileme ile karşı karşıya idi...
 
*
Yoksa Suriye savaşını sona erdirmek üzere İdlib operasyonuna oynayan,
Böylece İran'ın Suriye'deki yerini sağlamlaştırırken, İran'ın üzerinden Irak' ta üsler kurmanın adımını atmayı düşünen Rusya;
Şimdi Irak'ın İran karşıtı Şii şiddete yönelmesiyle Suriye politikasının temel dayanaklarından birini kaybetmeye mi yazıyordu?
Üstelik bu Şii eksen ile ABD ve İsrail'in şimdi daha çok işbirliği yapacakları Sünni eksen arasındaki güç dengesini tamamen değiştirebilir,
Dolayısıyla Idlib operasyonunun kaderinde dahi çok önemli bir rol oynayabilirdi...
 
*
Olaylar geliştikçe  ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail; İdlib'te Rusya, İran ve Suriye saldırılarına karşı Türkiye'nin İdlib'teki ilerleyişine onay verir bir pozisyon aldılar.
Zaten Türkiye, Tahran Zirvesinde kararını açıklamıştı.
Buna göre Türkiye İdlib'de güvenlik garantileri olmazsa ya askeri müdahalesini tırmandıracak ya da Suriye yönetiminin geleceğini şekillendirmeye katılımını sona erdirecektir.
Bu Türkiye'nin  Rusya'yı, "Ya Suriye'deki Türk çıkarlarına saygı göster ya da Astana görüşmelerindeki dost Ankara'yı düşman olarak değerlendir " gibi zor bir tercihle karşı karşıya bırakması anlamına geliyor...
 
*
Nitekim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, "Rusya, İran, ABD, Fransa ve İngiltere'nin yanı sıra Suriye'deki partnerlerimizle çalışmaya hazırız" diyor..
Hiç şaşırtıcı değildir!
Türkiye, ABD müttefiki ve NATO üyesidir; Suriye'deki son direniş bölgelerini  savunmaktan vazgeçerse Esad, Rusya ve İran son kalanlar olacaktır!  
Aksi durum Türkiye'nin Suriye, Rusya ve İran ile çatışması demektir...
 
*
Türkiye, I. Dünya Savaşı'ndan sonra kaderini  karara bağlayan uluslararası antlaşmaların sadece bir adım uzağında bulunuyor. 
Türk Halkının buna asla izin vermemesi gerekiyor.
Doğrusu Suriye'den çıkmaktır...
 
 
12. 9. 2018 - ahmet kilicaslan aytar

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir