ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi dört temel önceliğe dayanıyor:
Ülke savunması, Amerika’nın refahının korunup güçlendirilmesi, Güç kullanarak barışı sürdürmek ve ABD’nin nüfuzunu arttırmak.
ABD bu önceliklerini Askeri Stratejisinin;
“Küresel sorunlarda nerede, ne zaman ve nasıl olursa olsun düşmana karşılık vermenin düşmanlarla savaşıp savaşmamaya değil bunun nasıl yapılacağına dair strateji üretme üstünlüğüne yaklaşımlar ve kararlılıkların oluşturulması” esasıyla sağlıyor.
*
ABD’nin çeşitli nedenlerle düşman olarak gördüğü ülkelere uyguladığı “yaptırımlar” da bu kapsamdadır.
Tecrid ve yaptırımlar insandan ulusa ilişkide bulunulan topluluktan çıkarılma, sosyo-ekonomik ve kültürel olarak yalnız bırakma suretiyle dış dünyadan koparılmadır.
Tecridin bireyden geliştirilen deneyimi, bir ülkenin fikri ve uygulamalarının yasaklandırılması ve cezalandırılmasına yönelik uluslararası anlaşmalarla ülkelere de yansıtılıyor.
Tarihsel sürecinde yöntemleri Auschwitz’lerden, Irak Ebu Gureyb’den, Afganistan Bagram’dan, Guantanamo’dan geliştirilmiştir.
Bugün ABD o deneyimlerin ışığında insandan- ulusa, ulustan -insana, işte İran’ı çok ciddi yaptırımlarla tehdit ediyor…
*
ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çekilmesiyle birlikte iki ülke arasında yüksek gerilim yaşanıyor.
Washington’un iki aşamalı yaptırım kararının 1. bölümü 6 Ağustos’ta uygulamaya konuldu.
Ülkenin en büyük gelir kaynağı petrol ticaretine darbe vuruldu, otomotiv yedek parça ticareti sınırlandırıldı.
Ama en sert yaptırımlar Kasım ayında uygulanacaktır.
Bu yaptırımlarla, İran’ın ABD doları ile ticaret yapmasının önüne geçilmesi öngörülüyor.
ABD, yaptırım kararına uymayarak İran ile ticaretini sürdüren diğer ülkeleri kapsayacak şekilde yaptırım kartını devreye sokacağını ilan etmiştir!
Yeni yaptırımların, uzun süredir ekonomik darboğazda olan İran’ı olumsuz yönde etkileyeceği hesaplanıyor…
*
Ama İran dini lideri A. Hamaney, ABD Başkanı D.Trump ile hiçbir zaman pazarlık yapmayacağım diyor!
Dini liderin kanaatinde ABD’nin 2020′ de yapılacak başkanlık seçimlerine kadar malî baskısının sona erebileceğine ilişkin inancının mı etkin olduğu bir tahminden öteye gitmiyor.
Ama bilinen şey Başkan Trump’ın İran’a uygulanan yaptırımlarda ABD kırmızı çizgilerinin teyid edilmesindeki kararlılığıdır…
*
Bir noktada İran’ın müzakereleri reddetmesi şimdilik mantıklı görülüyor.
Çünkü İran, Kasım ayına kadar olan sürede;
Merkez Bankasının uluslararası finansal sisteme bağlı kalması için,
Tüm finansal işletmelere parasal işlemler hakkında bilgi sunan ve dünyada tüm dolar ve Euro işlemlerinin kaydedildiği bir sistem olan Belçika merkezli SWIFT finansal mesajlaşma hizmetine baskı yapmak da dahil olmak üzere,
Son dönemde “dolar dışında bir parayla ticaret” tartışmalarında bulunan Almanya, Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan ve Türkiye ile birlikte olası iş yapabileceği şartları geliştirmeye çalışıyor.
Bu nedenle İran’ın ABD’nin yaptırımlarından kaçınma konusunda başarılı olup olmadığını,
En önemlisi, bankalarının SWIFT ile bağlantılı olup olmadığını görmek için Kasım’ı beklemek gerekiyor…
*
Ama bu süreçte İran nükleer ve füze faaliyetlerini geri kazanma umuduyla genişletmeye de çalışabilir!
Bu yüzden ABD, yüksek profilli petrol ve mali yaptırımlar yanında gölgede kalsa da İran ile sivil nükleer işbirliğini hedefleyen kilit kısıtlamaları da öngörüyor.
Trump yönetimi, hem Kasım yaptırımlarında uygulanacak finansal baskının eksiksiz yürümesi,
Hem de İran rejimini silah programını yavaşlatmak için nükleer ve füze bilimlerinde maksimum baskı ve izolasyon kurma hazırlıklarını yapıyor.
*
İran Atom Enerjisi Örgütü, Savunma Bakanlığı ve İslam Devrim Muhafızları Birliği içinde yüzlerce insan ABD Hazine Bakanlığı’nın kara listesine alınacaktır.
ABD yasalarına göre yaptırımlar İran’ın nükleer tedarik kanalları, bankalar ve sigortacılar dahil olmak üzere tüm yabancı şirketlere karşı sınırsız olacaktır.
Trump yönetimi tüm yasal makamları kullanarak,mesela Arak’ta yeni bir ağır su reaktörü inşa etmek gibi nükleer anlaşma tarafından yetkilendirilmiş faaliyetlerde bulunan hükümetleri, yetkilileri ve ajansları hedef alacaktır.
*
Sürdürülebilir bir malî harekât kampanyasının yanı sıra bu adımların;
Dini lider rejiminin hayatta kalma şansının sadece davranışsal değişim olduğuna ikna etmek için yeterli olabileceği öngörülüyor.
Bu konuda baskıyı arttırmak için, Trump yönetimi gerektiğinde SWIFT yönetim kurulu üyelerinin de yaptırımlara tabi olması ihtimali dışlamıyor.
Ayrıca Trump yönetimi bu kez İran’ın finans sektörüne bütünüyle uyguladığı yaptırımları da göz önüne alarak Devrim Muhafızları Ordusu ile bağlantılı olan diğer ekonomik sektörleri de kara listeye almakta kararlı görünüyor.
*
Eğer Dini Lider Hamaney ya da vekilleri ABD yönetimi ile bir müzakereye ulaşabilirse;
İran’dan öncelikle Suriye ve Yemen’de ki güçlerini çekmesi,
Nükleer silah arayışlarına son vermesi gerekecektir.
Bu husus Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki askeri varlığını da ilgilendiriyor…
*
Henry John Temple, 1784 –1865 tarihleri arasındaki İngiliz başbakanıdır.
Milletlerin kalıcı dostları ya da düşmanları olmadığını, sadece daimi çıkarları olduğunu gözlemledi.
Onun gözlemlerinin bugüne yansiyan bir özeti şudur:
*
İran bugün ABD’nin düşmanıdır, dün dosttular!
Ya da Erdoğan rejiminin nereye gittiğini kim bilir?
Ama Amerikan çıkarları her zaman belli olmasa da kalıcıdır…
4.9.2018
Bir yanıt yazın