Sayın Basın Mensubu,
Şu anda en popüler konu Fetullah Gülen ve Paralel Devlet. Hangi gazeteyi hangi dergiyi açarsanız açın karşınıza mutlaka iki cephenin birbirlerine yönelttiği salvo ateşini okuyorsunuz.
Ben Ergenekon Operasyonu başlamadan önce de Fetullahçı Yapılanma hakkında gerek Emniyet ayağı gerek Yargı ağı gerekse diğer unsurları hakkında ilgili kurumlara bilgi verip uyarmıştım. Sadece ben de değil hemen hemen her Ergenekon Sanığı hançerini yırtarcasına bu örgütün CIA TAŞERONU olduğunu söyledi. Sadece söylemedi eldeki delilleri de sundu. Ama Ergenekon Mahkemesinin biri dışında tüm üyeleri de zaten bu örgüt adına yargılama yapıyor olunca hiç biri dikkate alınmadı doğal olarak. Şimdi çoğu içerde dört duvar arasında volta atıp, geyik muhabbeti yapıyor.
Ergenekon Operasyonunda tutuklanıp mahkemeye çıktığımda da ilk savunmamda bu konuya tekrar dikkat çektim. Hatta o zaman kimselerin bilmediği, FETULLAHÇILARIN hedefinde olan kişilere nasıl yasadışı teknik takip yapıldığını ve bu takip ile elde edilen bilgilerin nasıl şantaj haline getirildiğini, itibar suikastleri düzenlendiğini, FETÖ’nün çok sayıda uyuyan hücresinin Türkiye’de gündemi değiştirecek operasyonlar için STAND BY durumunda beklediğini taa o zamanlar 2008 yılında başlayan mahkeme kovuşturmalarında dile getirmiştim. Ama herhalde sakalım olmadığı için ciddiyetim konusunda ikna edemedim. Daha doğrusu kime ne anlatacaksın.
Tutuklayan POLİS FETÖ’cü, iddianame düzenleyen SAVCI FETÖ’cü,, yargılayan HAKİM FETÖ’cü olunca boşa kürek çekmiş olduk.
FETÖ ÖRGÜTÜ ve tetikçileri ile ilgili Ergenekon Mahkemesine de ayrıntılı olarak bilgi verdim. Dikkat edin ilk bilgi verdiğim tarih 05 Mayıs 2009.
ERGENEKON HÜKÜMLÜSÜ ERKUT ERSOY’UN 24.09.2010 TARİHLİ MAHKEME İFADESİ İNDİRME LİNKİ :
Yani Ergenekon Mahkemesinin başlamasından 7 ay sonra. Daha o zamanlar bu itibar suikastleri ve yasadışı ortam dinlemeleri kamuoyu tarafından bilinmiyordu. Fetullahçı Paralel Devlet lafları ortada yoktu. Ama bakıyorum şimdi herkesin ağzına sakız olmuş, bir Fetullahçı Şebekedir, bir Paralel Devlettir, bir CIA’dir, bir KÜRESEL GÜÇ’tür gidiyor.
Baktım ki başvurduğum tüm resmi kurumlar bir boşvermişlik içinde ben de durumun ciddiyetini Basın Kurumları ile paylaşmaya karar verdim. Hükümet, FETÖ’nün çok sayıda uyuyan hücresinin (Operasyonlar için rezerv bekletilen tetikçiler) olduğunun yeni farkına vardı. Belki daha önceden birileri kulaklarına üflemiştir ama o zamanlar can ciğer kuzu sarması olduklarından muhterem hocaya bunu konduramadılar sanırım.
Bildiğiniz gibi 19.01.2007 tarihinde bir saldırı sonucu merhum Hrant Dink aramızdan ayrıldı. Bu konuda Mahkeme bazı kararlar verdi. Dava yeniden görülmeye başlandı. Bu kararlara katılırız yada katılmayız ama daha da önemlisi saldırıdan sonra geride çok önemli sorular bıraktı.
Örneğin, saldırıyı gerçekleştirenlerin arkasında örgüt var mı yada varsa hangi örgüt var gibi !
Hrant Dink davası ile ilgili aslında sorulacak çok soru var. Ama burada dikkat edilecek nokta Hrant Bey gibi tehdit edilen yada risk altında olan biri hakkında devletin neden gerekli önlemleri almak istemediği. Bence sorunun özü burada yatıyor. Devletin benzeri bir çok olayda maalesef otorite boşluğunu görüyoruz, bu boşlukta maalesef zaman zaman yabancı zaman zaman yerli aktörler tarafından dolduruluyor. Nüfuz oyunları, manipülasyonlar vesaire.
Ben bu konuda az evvel de söylediğim gibi durumun ciddiyetini anlatmak için basın kurumlarına aktarmaya karar verdim. Aşağıda, Türkiye Gazetesi ile ilgili yapmış olduğum röportaj dökümün bir bölümü bulunuyor. Röportajın yapıldığı tarih : 17 Ocak 2014. Dikkatinizi çekerim daha o zamanlar AKP hükümeti ile FETÖCÜLER arasında meydan muharebesi daha başlamamış. Hükümet o zamanlar FETÖCÜ avına çıkmamıştı. Örgüt o zamanlar hala büyük oranda gücünü koruyordu. Polis, Asker, Bürokrasi içinde pusuda bekliyorlardı. Ben buna rağmen her türlü riski göze alarak hatta 2001 yılında bu örgüt tarafından kaçırılıp 3 gün boyunca işkence görmeme rağmen durumu basına ilettim. Doğal olarak FETÖCÜLERİN medyasından tek bir kişi bile ilgilenmedi. Diğer medya grupları da doğal olarak örgütün hışmından korktular. Bir tek cesur TÜRKİYE GAZETESİ çıktı. Ama onlarda benim anlattığım 1 saatlik röportajı kuşa çevirip 4 satırda okuyucularına servis ettiler. Tabi 4 satır röportajı okuyanlar doğal olarak hiçbir şey anlamadı. Beni de olayın göbeğinde olan asıl fail değil de oradan geçerken olaya şahit olmuş gariban vatandaş modunda aktardılar. Durum böyle olunca röportaj vermenin de kıymeti harbiyesi kalmadı.
İsteyenler için röportajın linkini aşağıda veriyorum.
MUHSİN YAZICIOĞLU DAVASI /// Erkut Ersoy : Muhsin Yazıcıoğlu ve Hrant Dink aynı ölüm listesindeydi
BU DA ERGENEKON SANIĞI EROL ÖLMEZ’İN GAZETE RÖPORTAJI (TARİH : 2017)
MUHSİN YAZICIOĞLU DAVASI /// ERGENEKON SANIĞI EROL ÖLMEZ ŞOK AÇIKLAMALARDA BULUNDU !
ÖZEL DOSYA : 17.05.2006 DANIŞTAY SALDIRISININ (ALPASLAN ARSLAN) FAİLİ FETÖ ÖRGÜTÜ’DÜR /// İŞTE DELİLLERİ ///
Röportajda aktarılmayanlar neydi diye soracak olursanız onu da kısaca aktarayım.
Ben FETÖ ÖRGÜTÜ’nün ilgi alanına 2001 yılında girdim. Bu tarihlerde devlet için bazı istihbari faaliyetlerim vardı. Ne gibi faaliyetlerim olduğunu uzun uzadıya anlatmayacağım. İsteyenler Ergenekon İddianamesini ve delil klasörlerini inceleyebilirler.
Örgüt önce kibarca kendileri için çalışmayı teklif etti, red ettim. Daha sonra örgüt beni kaçırarak 3 gün boyunca işkence yaptı. Ama istedikleri cevabı vermekte direndiğim için uzatmadılar ve öldürmeden bıraktılar. Anlaşılan ölüm işlerine yaramıyordu. Bu süreçte sürekli 7/24 hassas kontrole tabi tutuldum. Ara sıra e-posta mesajı atıp beni bazı operasyonlarda kullanacaklarını, hazır beklememi, kabul etmez isem ve bunu herhangi bir yada birileri ile paylaşırsam beni ve ailemi yok edeceklerini söylediler. Aynı Danıştay saldırısında kullandıkları Alparslan Aslan gibi, yada Zirve Katliamını yapan Emre Günaydın gibi, yada Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast yada Rus Büyükelçi Karlov’u öldüren Mevlüt Mert Altıntaş gibi. Örgütün tetikçi tarlasında hasatını bekleyen çok sayıda aday bulunuyor. Halen de durum böyledir.
Aileme bir şey yapacaklarını çok iyi bildiğim için sesimi çıkaramadım. Savcılığa da gidemedim. (Daha doğrusu 25.03.2003 tarihine kadar gidemedim. İlk Savcılık başvurum 25.03.2003’tür.
Sadece MİT İSTANBUL BÖLGE BAŞKANLIĞI’na 2 sayfalık bir not ile bilgi verdim ama önlem alınmadı. Bu örgüt boşa konuşmaz. Eğer tehdit ediyorsa gereğini yapar. Çünkü ellerinde her türlü imkan, lojistik destek, tetikçi, maske, para, yardım ve yaltakçı, uluslararası destek ne ararsanız vardır. Son derece ciddiye alınması gereken bir örgüt olduğunu kamuoyu yeni yeni kavrıyor. Ama ben o zamanlar bu örgütün bir ahtapotun kolları gibi her yanı sardığına emin oldum. İletebildiğim her yere iletmeye çalıştım.
Özellikle çok pahalı olan ÇOK GİZLİ UYDU HABERLEŞME SİSTEMLERİ’ne bile erişimlerinin olması bu örgütün CIA yada onunda üstünde bir ÜST AKIL / KÜRESEL GÜÇ tarafından taşeron olarak kullanıldığını anlamama yetti. Gücümün çok üzerinde savaşamayacağım bir yapı ile karşı karşıyaydım ve tek çarem dediklerini yapacakmış gibi hareket etmekti. Anladığım kadarı ile benim ile ilgili planları beni rezervde tutup bazı ses getirecek suikast eylemlerinde tetikçi olarak kullanmaktı ancak bu talimat uzun süre gelmedi. Son mesaj attıklarında bana bir liste gönderdiler ve içlerinden tanıdığım ve birebir görüştüğüm kişiler olup olmadığını sordular. Hiçbiri ile birebir görüşmem olmadığını cevaben gönderdim.
Bu yazışmalarımı ileride başıma bir şey gelirse diye hard diskimde silmeden muhafaza ediyordum ama ne hikmetse Ergenekon davasından tutuklandığım esnada kullandığım tüm hard diskler delil klasörüne resmi olarak kaydolduğu halde istihbari faaliyetlerimle ilgili tuttuğum tüm arşivim ve yazışmalarımın olduğu hard disk delil klasörüne kaydedilmedi. FETÖCÜ İSTİHBARAT DAİRE BAŞKANI Ramazan Akyürek ve ekibi tarafından alıkonuldu ve halen akibeti hakkında hiç kimsenin bir bilgisi bulunmuyor.
Bu listede Alevi, Sünni ve Yahudi din ve kanaat önderleri, bir takım AKP ve diğer partilerden siyasetçiler, bazı bürokratlar, Milletvekilleri, bazı Gazeteciler olmak üzere kalabalık bir listeydi. İçlerinde merhum Hrant Dink ve Muhsin Yazıcıoğlu’da vardı. Sayısını hatırlayamıyorum. Liste gelince beni bu liste içinden birilerine suikast düzenlettireceklerini anladım. Tek çarem ya yurt dışına çıkmaktı yada ikametimi başka bir ile almaktı. Yurt dışına çıkma imkanım o dönem için yoktu ben de Düzce’ye taşınarak kendimce bu sorundan kurtulmaya karar verdim. Ancak orada da hassas kontrol devam etti. (Anlattıklarıma ilaveten şunu da söyleyeyim. Akli bir denge sorunum yada rahatsızlığım yok. Ergenekon Mahkemesi tarafından talep üzerine ADLİ TIP KURUMU’nda uzun süre gözetim altında kaldım ve gözetim sonunda kurumun gönderdiği 2 raporda da akıl sağlığımın yerinde olduğu açıkça yazmaktadır. Arzu etmeniz halinde 2 raporu da sunabilirim) Tahminlerime göre beni tetikçi olarak kullanmaktan vazgeçip başka bir amaç ile kullanmaya karar verdiler. Yada benim bilmediğim başka planları vardı. Bunu bu küresel gücün derin merkezi bir gün ifşa olursa umarım öğrenirim. Yada her zaman olduğu gibi tarihin tozlu raflarında beklemeye devam edecektir.
2008 yılının Ocak ayına kadar göz hapsi ve hassas kontrol devam ettirildi. Ancak sanıyorum benimle ilgili operasyonel planları ya birileri tarafından durduruldu yada yukarılarda bir yerlerde uygun bulunmadı (Nedendir bilemiyorum) beni de meşhur Ergenekon tiyatrosuna figüran yaptılar. Tutuklayıp pasifize etmeyi herhalde daha uygun görmüş olacaklar ki böyle bir tasarrufta bulundular. Belki onlar için robot bir tetikçi profiline çok uygun değildim, belki de bilmediğim başka bir sebebi vardır.
Ama tek bildiğim benimle beraber ülkenin onlarca aydını, askeri, polisi, gazetecisi, milletvekili, bürokratı bu tiyatroda benimle aynı akibeti paylaştılar. Ondan sonrası malum hikaye. Silivri Dinlenme Tesislerinde 3 yıl 1 haftalık hapis hayatı, ardından 11 sene 15 günlük mahkumiyet kararı süreci yaşadım.
Değerli Basın mensubu, bunu neden anlatıp zamanınızı çaldım. Kısaca onu da izah edeyim.
Burada bahsedilen örgüt alnı secdeye değen mütedeyyin vatandaşlardan oluşmuyor. Bugün gelinen noktada tüm vatandaşlarımız bunu çok iyi anlamıştır umarım. Bu örgüt ABD ve AVRUPA istihbarat servisleri için maymuncuk yani anahtar görevi üstlenen bir casusluk şebekesidir. Ellerindeki teknik imkan ve kabiliyet bugün MİT’te dahi yoktur. Buna emin olabilirsiniz. Yeri geldiğinde örgüt, küresel güçleri, küresel güçlerde örgütü kullanıyor. Ancak küresel güçlerin Ortadoğu planlarında önemli bir yeri var. Bu nedenle bu planlar devam ettiği müddetçe bu işbirliği devam edecektir.
Bu nedenle tüm vatandaşlarımızın Sayın Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı MİLLİ SEFERBERLİĞE iştiraki son derece önemlidir. Bugün gerekli önlemler alınmaz ise küresel güçlerin elinde sömürge olmaktan öteye geçemeyiz. Kemalisti, AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi demeden bu ortak düşmana karşı birlik olmalıyız. Her ne kadar siyasi düşünceler farklı olsa da ülke menfaatleri için bunu düşmanı defedene kadar rafa kaldırmalıyız. KANDIRILMAYA İZİN VERMEDEN, DOLMUŞA VE TUZAKLARA DÜŞMEDEN, Ergenekon ve Balyoz gibi hatalar yapmadan akılcı politika ve stratejilerle hareket etmeliyiz. Çünkü bu ordunun silahlı kuvvetlerini ve dinamik gücünü felç ederseniz yarın para verseniz de kimse size paralı askerlik yapmaz.
Şimdi Zeki Güven’in neden öldürüldüğüne kısaca değineyim. Eğer kapsamlı açıklama isterseniz lütfen arayın. Cebim : 0539-570-2295
Sayın Basın Mensubu,
Zeki Güven’in vefatından sonra bir çok gazete de aşağıdaki gibi bir haber yayınlandı.
Fetullahçı Terör Örgütü yöneticiliği suçlamasıyla Sincan Cezaevinde tutuklu bulunan eski Ankara İstihbarat Şube Müdürü Zeki Güven’in ilk bulgulara göre kalp kirizi sonucu öldüğü belirlendi. FETÖ’nün “Altın çocuklar” adını verdiği Emniyet yapılanmasında üst düzey konumda bulunduğu belirtilen Güven ve örgüt üyeliğinden aranan eşi eski hakim Sevda Güven, Eskişehir’deki bir alışveriş merkezinde geçen ay polis tarafından yakalanarak tutuklanmıştı.
FETÖ’cü yayın organları da merhumun öldürüldüğü yönünde yayın yaptı ancak bunu hükümetin bir müdahalesi gibi lanse ettiler. İşte buyurun.
SUİKASTLER DOSYASI /// VİDEO : BOLD MEDYA FETÖCÜ İSTİHBARATÇI ZEKİ GÜVEN OLAYINI MASAYA YATIRDI
Ulusal medyadaki haberlere göre ilk otopside ve nihai otopside merhumun kalbine giden bir damarında tıkanma olduğu ve ölümünün bu tıkanmanın yol açtığı krizin tetiklenmesiyle oluştuğu belirtiliyor.
Buraya kadar doğru. Ama bu tıkanma nasıl oluyor veya nasıl olduruluyor ? İşte önemli nokta burası. Yani herhangi hedef bir kişiye uzaktan dış müdahale ile suni kalp krizi geçirtilebilinir mi ?
Araştırılması gereken nokta burası. Bu konuda şahsım ve ekibim Dünyadaki en kapsamlı araştırmayı yapanların başında geliyoruz ve merak ederseniz size bu konuda teknik delilleri ile detaylı bir brifing verebiliriz. Failleri öğrenmek isterseniz arayın.
Ayrıca, fikir vermesi için aşağıdaki videoyu izleyiniz.
VİDEO LİNK : https://www.youtube.com/watch?v=vurpNu84seU
İyi günler,
Erkut Ersoy
67 nolu Ergenekon Davası Sanığı
0539-570-2295
www.ozelburoistihbarat.com