Türkiye’de tutuklu bulunan Amerikalı pastör Andrew Brunson sebebiyle Ankara-Washington hattındaki gerginlik artarak devam etmektedir. ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye’de bir buçuk yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Brunson kriziyle ilgili olarak “Onu çok önceden geri vermeliydiler. Bana göre Türkiye bu konuda çok çok kötü davrandı. Bu iş henüz bitmedi” demiştir. Beyaz Saray’da gazetecilerle konuşan ABD Başkanı, “Bu olay karşısında hiç birşey yapmadan yerimizde oturmayacağız. Bizim vatandaşlarımızı bu şekilde alamazlar” ifadelerini kullanmıştır.
ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, “Türkiye Papaz Brunson’ı serbest bırakmazsa daha fazla yaptırım uygulayacağız” diyerek ağır bir tehditte bulunmuştur. Bunun üzerine şöyle düşündüm: “ABD’de yeterince rahip yok ya da sayıları yetersiz ki papazı ısrarla istemektedir. Eğer ABD yönetimi zamanında yeteri kadar rahip okulları açsaydı, bir rahibe bu kadar ihtiyaç duymazlardı.”
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, “Eğer bu sıkıntıları Amerika bir papaz için yapıyorsa, Amerika’nın karşısında dikilmek yedisinden yetmişe tüm halkımızın boynunun borcudur” diyerek tepki göstermiştir ama sorun sadece Amerikalı papazın serbest bırakılması değildir. Öyle olsaydı kapalı kapılar arkasında yapılan karşılıklı uzlaşma ile “’Ver papazı, al papazı” formülüyle sorun çözülür, ABD ile NATO müttefiki Türkiye birbirine girmezdi.
Suriye, PKK ve YPG’ye destek, S-400, Rusya ile Kırım Türklerinin anavatanı Kırım’ın ilhak ve işgaline rağmen sıcak ilişkiler, İran’a yaptırımlara Türkiye’nin katılmaması, eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın tutuklanması ve de F-35 anlaşmazlığını görmeyip sorunu bir papazın serbest bırakılmasına bağlarsak, hata ederiz.
Türkiye; İran’a yönelik ambargolara, Ekim ayında Rusya’ya yönelik ağırlaştırılmış ambargoya Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilmesine rağmen katılamaz.
F-35 projesinde 900 milyon dolar ödenmiştir ama ABD Kongresi, 3 ay içinde ABD ne kadar zarar görür şeklinde bir rapor verilmesini istemiştir. S-400’lerin alımıyla ilgili casusluk iddiası yersizdir. Eğer iş zıtlaşmaya giderse Türkiye, NATO’da ABD’nin getirdiği her kararı veto edebilir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye’nin “hayır” dediği için NATO ile Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’ne (OECD) girememiştir.
Rahip Brunson’ın ev hapsine karar verilmesinin ardından ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, kendisi gibi Evangelist olan Brunson’ın derhal serbest bırakılmaması durumunda Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulayacaklarını açıklamış, ardından Trump “ABD, büyük bir Hıristiyan, aile babası ve harika bir insan olan Papaz Andrew Brunson’ın uzun süreli tutukluğu nedeniyle Türkiye’ye geniş yaptırımlar uygulayacak. Bu masum din adamı derhal serbest bırakılmalı” demiş, ABD Senatosu Dış ilişkiler Komisyonu, Türkiye’nin uluslararası kuruluşlardan kredi almasını kısıtlayan bir tasarıyı kabul etmiştir.
Tüm bu gelişmelerden sonra Türkiye Brunson’ı serbest bırakırsa, Brunson’ı rehin olarak tuttuğunu göstermiş olacak, ayrıca ABD tehdidini kabul eden Türkiye bölgede daha bağımsız davranabilme iddiasını kaybedecektir.
Değerli dostum ve arkadaşım Emekli Büyükelçi Uluç Özülker de benim gibi düşünerek Sputnik’e şu açıklamada bulunmuştur: “Brunson olayı kişisel planda Trump ve çevresinin Evangelist ruh ve anlayışla yaklaşıp tamamen dini açıdan ortaya attıkları bir baskı unsurudur. Bu sorun devletlerarası mesele olabilecek bir sorun değildir, olamaz da. Haklı veya haksızdır ama neticede alt tarafı bir rahip tutuklanmıştır.
ABD, FETÖ’yle ilgili hiçbir adım atmazken, burada ne idüğü belirsiz bir rahip yüzünden iki ülkenin ilişkilerini dinamitleme noktasına gidebilmek ve bunu da dini motiflerin sonucu olarak yapabilmek ne akla ne mantığa hiçbir şekilde uygun düşmüyor. Dolayısıyla bir noktada bu konuyla ilgili uzlaşıya varılacağını öngörüyorum.
Eğer böyle bir uzlaşı olmazsa karşılıklı bir bilek güreşi başlar ve bu bilek güreşi her iki tarafa da ciddi zarar verir. Dolayısıyla Brunson olayı bir bahane ve Türkiye üzerinde baskıya dönüşmüş durumda. Bunu bir blöf olarak görmek mümkün. Türkiye’den kolay kolay vazgeçemezler.”
Başkan Trump, papazı bahane edip Türkiye’den ithal edilen çelik ve alüminyumun gümrük vergisine zam yapacağını duyurmasının ardından Türk Lirası dolar karşısında rekor seviyede değer kaybedince Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ABD mallarını boykot etme çağrısı yapmıştır. Bu çağrının ardından Türkiye ABD’den ithal edilen malların vergisinde artırıma gitmiştir. ABD ile yaşanan krizde Türkiye’ye bazı devletlerden destek gelirken, Katar 15 milyar dolar doğrudan yatırımla Ankara’nın yanında olduğunu açıklamıştır ama bu Türkiye ekonomisindeki döviz darboğazını genişletmeye yetmez.
Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) gönderdiği ek vergi tarifesi ile ABD’den ithal edilen otomobil, viski, kuruyemiş, pirinç ve tütünden alınacak ek vergi oranlarını yükseltmiş, 1,8 milyar dolara yaklaşan 22 ürüne toplam 266 milyon dolarlık ek gümrük vergisi koymuştur. Fakat iPhone’a ek vergi getirmemesi dikkat çekicidir.
ABD’den ithal edilen tüketim mallarını boykot etme, ABD’ye zarar vermez. Çünkü ABD’den ithal edilen cep telefonlarının önemli bir kısmı Çin ve Uzak Doğu ülkelerinde üretilmektedir.
Türkiye’de 58 milyon akıllı telefon kullanıcısı arasında iPhone’un pazar payı Mayıs 2018’de yüzde 17,4 seviyesindedir. Model farklı olsa da Türkiye’de yaklaşık 10 milyon aktif iPhone kullanıcısı vardır. 2008 yılı sonunda iPhone ithalatı için 10 yılda 7 milyar dolar ödenmiştir. 2007-2017 döneminde Türkiye 142,4 milyon adet cep telefonu ithal etmiş ve bu ithalat için 23,7 milyar dolar harcamıştır. Bu harcama içinde iPhone’un payı yüzde 29,5’tir.
Apple tarafından tasarlanan ve geçen yıl piyasaya sunulan iPhone X, Çin’de bir araya getirilmiştir. ABD’de 1,000 dolar civarında satılmaktadır. Reuters’a göre bileşenleri 370 dolar değerindedir. Bu bileşenler Güney Kore’den, Taiwan’dan ve Japonya’dan gelmektedir. Reuters, geçen yıl 61 milyon adet iPhone’un Çin’den ABD’ye gönderildiğini açıklamıştır.
Oxford Economics’ten Louis Kuijs, akıllı telefonlar gibi sofistike ürünlerin küresel tedarik zincirlerinin karmaşıklığına dikkat çekmiştir. Küresel tedarik zincirleri 1990’lardan bu yana çok daha entegre olmuştur. Tükettiğimiz birçok ürün, düzinelerce ülkeyi, karşılaştırmalı üstünlüklerini ödüllendirerek onları olabildiğince verimli hale getirmektedir. Ürün ihracatı artık bir ülkede ucuz emeğe dayanmaktan ibaret olmayıp, pek çok ülkeyi ilgilendirmektedir.
ABD’ye eğer ciddi bir misilleme yapılmak isteniyorsa aralarında otomobil ve viskinin de olduğu ithalata ek gümrük vergisi konulması çözüm değildir. Çünkü bu vergiler ABD’yi hiç etkilemez ama Türk kamuoyunda psikolojik etkisi olabilir. Vergiler, sivri sineğin fili ısırması gibidir. Eğer gerçekten bir misilleme yapılacaksa, Türk Hava Yolları (THY) Amerikan uçak şirketi Boeing ile 30 uçaklık ilk parti için milyar dolar tutarında uçak satın alma anlaşmasını iptal etmelidir.
THY, 7 milyar dolar tutarında ABD’den Boeing 787 Dreamliner satın alma anlaşması imzalamıştır. Yeni nesil Dreamliner uçakları kapsayan anlaşmaya atfen Boeing şirketi Türkçe olarak “Dreamliner ailesine hoşgeldiniz” yazmıştır. THY’nin ve Türk Telekom’un ABD merkezli kuruluşlara reklam vermemesi ise, bu kuruluşların bindiği dalı kesmesi demektir. Çünkü bu uygulama ABD’de pazar kaybına yol açar.
Unutmayalım. ABD’nin en büyük spor organizasyonu ve Amerikan futbolunun şampiyonluk mücadelesi Super Bowl’da Oscar ödüllü ABD’li aktör Morgan Freeman‘ın oynadığı THY reklamını yüz milyonlar ekranları başında izlemiştir. “Dünya daha büyük keşfet” teması ile çekilen reklam filminde Morgan Freeman’a Türk Hava Yolları uçağının kabin memuru bardakta çay ikram etmektedir.
Türkiye ABD’nin canını yakmak istiyorsa, ABD’den silah ithalatını derhal durdurmalıdır. 2017 yılında ABD’nin silah sattığı 61 ülke arasında Türkiye 94 milyon TIV dolarla (1990) 22’nci sıradadır. (https://www.statista.com/statistics/248552/us-arms-exports-by-country/) Türkiye 100 adetlik muhtemel alımının 30’nun kesin siparişini verdiği tanesi 85 milyon dolar olan F-35A siparişinden de vazgeçmelidir. Böylece Lockheed firmasına önemli bir kayıp verdirir. Bu yapılmazsa gerisi lafı güzaftır.
ABD Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre 2017 yılında ABD’nin Türkiye’ye 9,741 milyon dolarlık ihracatının 1,543 bin dolarlık kısmını sivil hava aracı, motoru, ekipmanı ve parçalarıdır. Askeri kamyon, zırhlı araç, füze, roket, silah ve cephane ihracatı ise 150,4 bin dolardır.
Trump, F-35’lerin teslimatını askıya alan bütçe yasasını onaylamasının ardından Ankara’dan yapılan ilk değerlendirmede, “ABD Savunma Bakanlığının yıllık bütçesi olarak kabul edilen ve ABD Başkanı Trump tarafından onaylanan ‘2019 Ulusal Savunma Yetki Yasası’ ülkemize yönelik bir yaptırım getirmemektedir” ifadeleri kullanılmıştır.
Bu ifade yerine F-35 alımından vazgeçtik dense, üretici firma Lockheed Martin sıkıntıya girer, Türkiye de başka bir alternatif bulurdu. Tıpkı S-400’ler de olduğu gibi. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in “Türkiye Trump’ın kararlılığını sınamazsa iyi olur” açıklamasına karşılık geçmişte olduğu gibi “Kimse Türkiye’nin gücünü test etmeye kalkmasın” dememelidir. Eğer derse ABD kökenli kredi derecelendirme kuruluşlarının not indirimine engel olunamaz.
S&P‘un Mayıs ayında Türkiye’nin yabancı para cinsinden kredi notunu BB’den BB-‘ye düşürmüş, görünümünün durağan olduğunu açıklamıştır. Temmuz ayında da Fitch Ratings Türkiye’nin uzun dönem yabancı para cinsinden kredi notunun BB+’dan BB seviyesine indirmiş, not görünümünü negatif olduğunu açıklamıştır. Ardından Moody’s de Türkiye’nin kredi notunu düşürmüş, (Ba2’den Ba3’e) not görünümü de durağandan negatife çekmiştir.
Bu gelişmeleri ciddiye almamak, küresel dünya ekonomisinden soyutlanmak anlamına gelir. Cumhurbaşkanı Erdoğan geçmişte gazetecilere “Gerekirse Başbakana söylerim, bunlarla ilişkiyi kes” demiştir ama ilişkiyi kes demekle onların verdikleri notları kesip çöpe atmak mümkün değildir. Çünkü bu kuruluşlar ülke veya şirketlerin aldıkları kredileri geri ödeme yeteneğini ölçerler.
Kredibilite ölçülürken, ülkenin ekonomik göstergeleriyle birlikte ekonomiyi etkileyen siyasi ve hukuki durum dikkate alınır. Bunları görmezden gelirsek, başımızı kuma gömmüş oluruz ki, bu da Türkiye ekonomisi için doğru bir karar olmaz. Kuruluşlar verilere dayanarak değerlendirme yaparlar ama bir noktadan sonra öngörüde bulunurlar. Hata payları vardır diyerek bu kuruluşları ve değerlendirmelerini yok sayamayız.
Hürriyet Gazetesi’nin 25 Ağustos tarihli haberinde, Kırım’ı işgal eden ve 1944 yılında 300 bin Tatar Türkünü sürgüne gönderen Rusya’nın Türkiye’nin stratejik ortağı olduğu açıklanmıştır. Benzer bir haberi Anadolu Ajansı da geçmiştir: “Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerini en üst düzeye çıkarmak için yoğun çaba harcadığını açıkladı. Rusya bizim için stratejik bir ortaktır.” (Turkish Foreign Minister Mevlüt Çavuşoğlu has announced that Turkey is working hard to improve relations with Russia to the highest level, Turkish state news agency Anadolu said . “Russia is a strategic partner to us,” he said.
Fakat çok ilginçtir ki, bu stratejik ortağımızda PKK’nın büroları bulunmakta ve Rusya PKK’yı terör örgütü olarak tanımamaktadır. 1990’lı yıllardan bu yana Rusya’nın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) askeri teknoloji satışı Rus dış politikasının temeli olmuş, Mart 1996’da Askeri İşbirliği Anlaşması, 1999 yılında Ek Protokol imzalanmıştır. 1997’de S-300 füzeleri Güney Kıbrıs’a yerleştirilmiş, füzeler sonunda Yunanistan’a verilerek sorun çözülmüştür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD’nin elektronik ürünlerine boykot uygulanacağını belirterek “Amerika’nın elektronik ürünlerine boykot uygulayacağız. Onların iPhone’u varsa, öbür tarafta Samsung var. Kendi ülkemizde Venüs var, Vestel var” demiştir ama bu boykot ABD üzerinde bir etki yaratmaz.
Acaba sayın Cumhurbaşkanı’nın yerli dediği Venüs ne kadar yerlidir? Vestel’in en yeni telefonu olan Venüs V3 5580 acaba yerli midir? 5580’de; 5.5 inçlik Full HD IPS ekran, MediaTek MT6753 çipseti, ARM Mali-T720 grafik işlem birimi, 16MP arka, 5MP ön kamera, 3GB RAM, 16GB depolama alanı ve Android 6.0 Marshmallow işletim sistemi vardır. 4.5G desteğini Cat 4 bandında sağlayan Venüs V3, 3.000mAh bataryaya sahiptir.
Bu telefonda Vestel sadece anakartı üretmekte, ancak geri kalan yarı iletken parçalar ithal edilmektedir. Telefonların kasa tasarımı ile üretimi Vestel City’de yapılmaktadır. Aydoğan Aykanat’a göre batarya yerlidir. İşlemci MediaTek üretimi, bellek ve kameralar da farklı firmalardan gelmektedir. İşletim sistemi de Android’dir. Telefonun ana parçaları ithal edilirken, kabı ve bataryası yerli malıdır. V3 5580’e yerli telefon diyebilmek için daha çok yerli parça üretilmelidir. Apple’ın üretim tesislerinin Çin’de olması sebebiyle telefonlarının arkasında “Kaliforniya’da dizayn edildi, Çin’de üretildi” yazılıdır.
ABD’ye 2016’da yılında Türkiye’nin ihracatı 8,370 milyon dolardan 2017’de 9,412 milyon dolara, ABD’nin Türkiye’ye ihracatı ise 2016 yılında 9, 350 milyon dolardan 2017’de 9,741 milyon dolara çıkmıştır. 2018 yılının ilk 6 ayında, ABD’den Türkiye’ye 5,750 milyon dolarlık ihracat, Türkiye’den ABD’ye ise 5,780 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirilmiştir. Taraflar arasındaki dış ticaret dengeli bir şekilde gelişmektedir. Türkiye yaklaşık 9,7 milyar dolar ile ABD’nin en çok ürün ihraç ettiği ülkeler listesinde 28’nci sıradadır.
ABD, 1,5 trilyon dolar ile Çin’den sonra dünyanın ikinci en büyük ihracatçı ülkesidir. 2017 yılında ABD’nin ihracatında en önemli ülkeler sırasıyla Kanada, Meksika, Çin, Japonya ve İngiltere’dir. ABD’nin başlıca ihraç kalemleri arasında elektronik ürünlerin yanı sıra endüstriyel makine, ham petrol ve akaryakıt ürünleri, otomotiv ve havacılık sanayi ürünleri, silah ve askeri ekipman ile tıbbi cihazlar yer almaktadır. ABD’nin Türkiye’ye elektronik ürün ihracatı büyük bir paya sahip değildir. Dolayısıyla boykotun bir etkisi olamaz.
German Marshall Fund’ın Ankara bürosundan Özgür Ünlühisarcıklı, “ABD’den Türkiye’ye yapılan ihraçlara bakarsanız, şunu görürsünüz. Çok büyük kalemler, silah sanayi, sivil havacılık ve makine. Bunun dışında kalanlar, doğrusu çerez.” iPhone da bir çerezdir.
Aşağıdaki tabloda son 3 yılda ABD’nin Türkiye’ye başlıca elektronik ihracat kalemleri yer almıştır. Buna göre ABD’nin Türkiye’ye 2017 yılındaki ihracatı içinde telekomünikasyon ekipmanı 182,6 milyon dolar, elektrik cihazları 157,7 milyon dolar, bilgisayar 62,8 milyon dolar, bilgisayar aksesuarları 52,9 milyon dolar, cep telefonu ve diğer ev eşyaları ise sadece 32,4 milyon dolardır.
ABD’nin Türkiye’ye Elektronik İhracatı: 2015-2017 (milyon dolar)
Kaynak: ABD Ticaret Bakanlığı
1982 yılında Turgut Özal’ın direktifi ile DPT AET Dairesini (AB Genel Müdürlüğü) kuran bir öğretim üyesi olarak bir anımı paylaşmak istiyorum. Fransa, o dönemde sözde Ermeni soykırımını devamlı gündeme getirdiği için Başbakan Bülent Ulusu Fransa’ya ekonomik yaptırım uygulamamız konusunda DPT Müsteşarı Yıldırım Aktürk’e talimat vermiş, Yıldırım Bey de bizim Daireyi görevlendirmiştir.
Biz Daire olarak bir inceleme yaptık. İki önemli kurumumuz (Renault ve Tülomsaş) Fransa’dan ithalat yapıyordu. Eğer ithalatı azaltırsak bindiğimiz dalı kesecektik. Fransa’dan ithalatı kesmek, bir yaptırım olmayacaktı. Çünkü Fransa’nın toplam ihracatı içinde Türkiye’nin payı çok azdı. Bunun üzerine AB’den demir çelik ürünlerine yüzde 15 fon getirildi. Bu da gümrük birliğine aykırı olduğu için daha sonra kaldırıldı. Ayrıca fon uygulandığından ithal demir çelik ürünleri pahalılaşmış, bu durum Türkiye’nin uluslararası piyasada rekabet şansını azaltmıştır. Özetle, ekonomik yaptırım bir işe yaramamış, bir süre sonra da kaldırılmıştır.
Donald Trump’ın Türkiye’den satın alınan çelik ve alüminyumda gümrük vergisinin iki katına çıkarması, Türkiye’nin canını çok daha sıkar. Amerikan elektronik ürünlerine getirilen yasaklamanın benzer bir can acıtıcı etkisi söz konusu olmaz. Çünkü, Türkiye’nin 2017 yılında demir çelik ihracatının toplam değeri 9,5 milyar dolar olup, bunun 1 milyar doları ABD’ye yöneliktir. Türkiye’nin alüminyum cevherleri ve alüminyum oksit ihracatının toplam değeri 2017’de 18 milyon dolardır. Bunun 3 milyon doları da ABD’ye yapılmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan,”Dün akşama kadar sabrettik. ben de bugün arkadaşlarıma talimatı veriyorum. ABD’nin Adalet ve İçişleri bakanlarının Türkiye’deki mal varlıklarını donduracağız.” diyerek yaptırımlara karşılık vermiştir. İsmet İnönü, 1960’lı yıllarda, henüz birkaç yıl önce Adnan Menderes hükümeti döneminde can ciğer kuzu sarması olduğumuz, Güney Kore’de birlikte savaştığımız ABD, Kıbrıs sorunu gündeme geldiğinde Türkiye’ye bir anda sırt çevirip işi ABD Başkanı’nın imzası ile ültimatom mektupları göndermeye kadar vardırdığında “Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile yatağa girmeye benzer” demişti. Bu sözü unutmayarak hareket etmekte yarar vardır.
4 Haziran 2016 tarihinde Ali Osman Arabacı imzalı A Haber’de “ABD’yi TL korkusu sardı“ şeklinde bir haber yer almıştır. Sosyal medyada paylaşılan ve teyit.org’a birçok defa ihbar olarak gönderilen videodaki haber doğrudur. 28 Mayıs 2018’de Facebook’a yüklenen video Kaç Saat Oldu? isimli hesap tarafından 29 Mayıs 2018’de Twitter’da da paylaşılmıştır. )
Haber, 2016 yılına aittir. “Dünya TL seferberliğini konuşuyor”, “TL’ye Destek Sistemi Değiştirebilir” ve “TL’nin Yıldızı Parlıyor” gibi alt bantların da kullanıldığı haberin üzerinden 2 yıl geçtikten ve ABD ile ilişkiler neredeyse kopma noktasında geldikten sonra ABD’yi TL korkusu sardı dersek, acaba bize ne derler? Haberleri abartırsak, bu sorunun cevabını şimdi kimse veremez.
ABD Başkanı Trump, nevi şahsına münhasır biridir. Türkçedeki “Delidir ne yapsa yeridir” ifadesi Trump için geçerlidir. Parası ödenmiş F-35 uçaklarının teslimini engelleyen Trump eğer gerginlik giderilmezse, 24 Nisan 2019 tarihinde sözde Ermeni soykırımını “soykırım” kelimesi ile tanır, önceki başkanlar gibi bu defa “Meds Yeghern” (büyük felaket) demeyebilir. Bu sebeple Türkiye’nin şimdiden önlem alması gerekir. Yumurta kapıya geldikten sonra iş işten geçmiş olur.
ABD’den çekirdek bile ithal ediyorsak, Ahmet Hakan’ın aşağıdaki tespitine katılmamak mümkün değildir:
“İstediğin kadar milliyetçilik nutukları at…
İstediğin kadar vatanseverlik tasla…
İstediğin kadar şiir oku…
İstediğin kadar Türk’e Türk propagandası yap…
İstediğin kadar geçmişinle övün…
İstediğin kadar güçlü olduğunu söyle…
Çekirdeği bile ABD’den ithal ediyorsan… Sıkıntı büyüktür, hem de çok büyük!”
Doğru söze ne denir!..