Idlib eyaleti tek başına Suriye’deki muhalefet kontrolünün son kalesidir.
Karmaşık ve kaotik bir görünümde İdlib’in geleceği bugün diplomatik çözümün merkezindedir.
*
Ancak Suriye Arap Ordusu Idlib’in batısında Kinsaba, Ain el-Qantara’nın Lazkiye köylerinde, doğuda Abu Dhuhour’da ve güneyde Hama’nın kuzey kırsalında konuşlanmıştır.
Rusya Savunma Bakanlığı ise İdlib bölgesinde, hükümet güçlerinin kontrolünde bulunan Halep ve Hama’ya saldırmak üzere ağır silahlar ve zırhlı araçlar ile donatılmış binlerce militanın toplandığını duyuruyor.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’da, İdlib’deki Tahrir el Şam (eski adıyla El Nusra) militanlarının sivillere ‘kimyasal silahla saldırma “hazırlığında olduğunu açıklamıştır.
İdlib’e her an bir operasyon gündemdedir…
*
Nitekim ABD, 56 cruise füzesi taşıyan USS The Sullivans destroyerini Basra Körfezine,
B-1B bombardıman uçağını da Katar’daki askeri üsse konuşlandırdığını duyurup, Suriye’yi yeniden vurmaya hazır oldukları uyarısında bulunmuştur.
Rusya’ da Karadeniz Filosundan Pytlivy füze fırkateynini, muharebe personeli ve teçhizat taşıyan LST Orsk ve Nikolai Filchenko gemilerini Tarsus üssüne konuşlandırmıştır.
Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu ise “İdlib’te askeri çözüm felaket olur” diyor…
*
Belli ki, Idlib eyaleti yakında kesin bir şekilde Suriye rejiminin kontrolüne girecektir.
Ancak şu dakikada, yaklaşık 70 bini bulan liderleriyle birlikte isyancıların ve İslami Cihatçıların kaderinin ne olacağı bilinmiyor.
Sonuç büyük ölçüde Idlib’teki en etkili iki dış aktör olan Rusya ve Türkiye arasındaki etkileşime bağlıdır.
*
Rusya ve Türkiye, İdlib’te barışçıl bir çözüm bulunmasında işbirliği yapıyorlar.
Rusya, İdlib’in hükümet tarafından işgal edilmesi halinde savaşın uzayacağını, kendilerinin de Beşar Esad rejimine olan bağlılıklarının süreceğini düşünüyor.
Türkiye ise ülkesini daha büyük bir mülteci akını ile tehlikeye atmak istemiyor.
Üstelik Kuzey Suriye’ye nüfuz etme olanağını kaybedeceğini,
Ayrıca Türkiye’de mevcut milyonlarca mültecinin geri gönderilme politikasının zayıflayacağını düşünüyor.
*
İkisi de birbirlerine ihtiyaç duyuyor.
Rusya, muhalefetini yönetmek için Türkiye’ye dayanıyor.
Türkiye ise Esad’ı yönetmek için Rusya’ya bağlıdır.
Sadece Rusya, Suriye hükümetinin hava gücü üzerindeki kontrolü sayesinde Esad rejimini Idlib’e saldırmaktan kurtarabilir.
İdlib’deki isyancı ve İslami Cihad milislerinin çoğunu eğiten ve donatan Türkiye;
Bu grupları Esad rejimi ile müzakere etmek ve her iki tarafın da kabul ettiği bir barış anlaşmasını destekleyerek silahların bırakılmasını sağlamayı öngörüyor.
*
İdlib sorununun çözülmesinde, hem Rusya hem Türkiye’nin müvekkillerini kontrol etme kapasitelerinin sınırlı olması başlıca sorundur.
Çünkü Rusya ve Türkiye’nin Suriye’de başarıya çok fazla önem vermeleri,
Suriye’deki müvekkillerinde yani hem isyancılar hem de Esad rejiminde, patronları tarafından terk edilmeyecekleri inancını pekiştirmiştir.
Herhangi bir uzlaşmanın geleceklerini riske atacağına inandıkları zaman, en yakın müttefiklerinden ciddi baskılara ya da tehditlere bile yanıt vermiyorlar…
*
ABD Suriye’deki en güçlü aktördür ve en büyük stratejik esnekliğe sahiptir.
Fakat İdlib’te Rusya ve Türkiye’den daha az yer alıyor, İdlib’e önem vermeyen bir profil çiziyor.
Bu durumda Türkiye- Rusya anlaşmasında İdlib sorununun çözülmesi;
El Kaide bağlantılı grupları kitlesel şiddetten ayırma ve bu grupların yerleştikleri alanları işgal etme stratejisine dayanıyor.
ABD bu adımın atılması ve İdlib’de El Kaide’nin güvenli sığınağına son verilmesinin ardından;
Esad rejimini devirme ya da ılımlı muhalefeti Idlib’ te korumayı amaçlamayan, aksine savaşan yerli aktörlerin Yeni Suriye hedefine yönelmesini öngörüyor…
*
Türkiye Rusya işbirliği Suriye savaşında yeni bir olgudur.
ABD ve Türkiye destekli gevşek koordinasyondaki isyancılar ve radikal unsurlar İdlib’te kontrolü ele geçirdiğinde,
Türkiye bu bölgede ekonomik kaynaklar üzerinde egemen olacağı bir senaryoyu isyancı ve radikal unsurlarla birlikte yürütmekteydi..
Ne ki, bu hızlı saldırı Rusya’nın ataklarını tırmandırdı.
Moskova, Suriye’nin kuzeybatısında Türk iktidarının yükselmesi ve başarı olasılığına karşı Suriye Savaşına katıldı…
*
Rusya önce Türkiye sınırında Suriye tarafındaki isyancıların güvenli sığınaklarına karşı hava saldırılarına odaklandı.
Rus Hava Kuvvetleri bunu yaparken isyancıların bombardımanları engellemek için Türkiye hava sahasını rutin olarak ihlal ediyordu.
Bu ihlallere Türk Hava Kuvvetleri Kasım 2015’te bir Rus SU-24 bombacısını vurmakla karşılık verdi.
*
Bir süre sonra Türkiye ve Rusya, ABD stratejisiyle ilgili karşılıklı hoşnutsuzluğu gördüler ve Suriye’de bir araya gelmeyi başardılar.
Çünkü ABD’ nin 2016’da Fırat nehrinin batısındaki Suriyeli Kürt güçlerini getirerek Manbij’i ele geçirme saldırısı;
Türkiye’nin Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) kuzey Suriye’deki yönetişimi güçlendireceği kaygısını pekiştirdi.
*
Kentin çöküşü Suriye’nin kuzeydeki Kürt bölgelerine karşı müdahalesini başlattı.
Bölgedeki Kürt genişlemesi ve PYD bağlantılı yönetim yapılarının konsolidasyonu Türkiye’yi endişelendirdi.
Türkiye Rusya’nın siyasi desteğine döndü ve bölgede bir Türk askeri varlığının oluşmasını istedi.
Moskova kabul etti ancak bir bedeli vardı!
Türkiye’ye İdlib’te isyancı ve radikal örgütleri teslimiyete zorlamak için tasarlanmış bir de-eskalasyon bölgesi kurma görevi verildi.
Böylece Suriye rejimi savaş alanını daralttı ve muhalefete karşı birden fazla cephede savaşan güçlerini yeniden toparladı.
*
Bu stratejinin bir parçası olarak Esad rejimi ve Rusya, savaş alanının diğer bölümlerindeki isyancıları Türkiye’nin kontrolündeki bu topraklara sürdüler.
Sürgün, çatışmayı ortadan kaldırmak, isyanın kontrolünü ele geçirmek ven ayaklanmanın aktif ceplerini zorlamak için Rus stratejisinin temel bir unsuruydu.
Aslında Türkiye, Esad rejiminin Suriye’deki kontrolünü yeniden tesis etmek için Rus çabalarına olanak sağlamıştı…
*
Buna karşılık Türkiye de, Rusya’dan Kürt düşmanlarına karşı hareket etmek, nihayet kuzeyde bir dereceye kadar istikrar oluşturmak özgürlüğünü kazandı.
Kuzey Suriye’de istikrar Ankara’nın mülteci akışını tersine çevirmesini ve mültecilerin Türkiye’yi terk etmesini sağlamayı öngörüyordu.
Bugün Türkiye’nin etkisi altındaki İdlib, Suriye’nin diğer bölgelerini terk etmek zorunda kalan Esad karşıtı muhalefetin son yeridir.
*
Suriye Savaşı’nın başından beri Türkiye’nin stratejisi;
Osmanlı’nın eski toprakları olan bu coğrafyada ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni oluşturmaya dayanıyor.
Nitekim Türkiye baştan beri bu bölgede ekonomik kaynaklar üzerinde egemen olacağı bir senaryoyu, güçlü birliktelikler oluşturduğu isyancı güçler ve radikal örgütlerle birlikte yürütüyor.
İdlib bugün Türkiye’nin kontrolündeki Özgür Suriye Ordusu, Ahrar al-Şam, Failaq el-Şam’dan sonra kendisine Hayet Tahrir el-Şam (HTS) adını veren El Kaideci Nusra Cephesinin işgalindedir.
*
Bu noktada Moskova ve Şam; rejimin çöküşünü engelleme konusundaki çıkarlarını paylaşsalar da, uzlaşmacı bir barış fikrine çok farklı yaklaşım getiriyorlar.
Rusya bir anlaşmaya varmayı hayal edebiliyor.
Esad rejimi ise isyan alanlarında acımasız bir toplu ceza ve etnik temizlik kampanyasıyla bataklığı boşaltmak istiyor .
Bu yüzden rejim kendini Idlib’deki isyanın son kalıntılarını kesin olarak ortadan kaldırmaya mecbur hissediyor.
Ve tartışma Türkiye’ye Rus vaatleri ile Moskova’nın Esad ile olan uyumu arasında gelişiyor.
*
Ruslar, Suriye hükümet güçlerinin Jisr Al-Shughur kırsalı ve Türk sınırına yakın Lazkiye bölgelerinden başlayarak aşamalı bir saldırı başlatmasını istiyor.
Bu adım adım yaklaşım, Moskova’nın Türkiye’yi ikili görüşmelere dahil etmesine ve Ankara’nın Esad karşıtlığını yumuşatmasını öngörüyor.
*
Ama Türk ordusu, İdlib’te 12 gözlem noktasında küçük bir mevcuda sahiptir.
Bu gözlem noktalarının ciddi bir savunması yoktur ve kolayca aşılabilir.
Idlib saldırısı başladığında Türkiye bu küçük karakolları savunmak ya da geri çekilmek arasında seçim yapmak zorunda kalacaktır.
*
Halbuki Ankara, isyancıları Sünni halkın ordusu olarak ele alıyor.
Bunun sonucu olarak İsyancıların liderliği de rejimin geri dönüşüne izin vermiyor, çünkü bu olasılık onların ölümü anlamına geliyor.
Türkiye’ye ait karakolları tehditlerden korumak için birlikte savunma mekanizmalarını güçlendiriyorlar!
*
Şu dakikada rejim belki bir süre bekleyecektir.
Bu sırada Türkiye, HTS ve diğer El Kaide bağlantılı grupları müzakere edilmiş bir çözüme ya da rejime dönüş fikrini kabul ettirmek için Idlib üzerinde artan rejim baskısını kullanmaya çalışmalıdır.
HTS liderliği kendini rejime muhalefet olarak tanımlıyor.
Ama bütün bunlar rejime bir meydan okuma olarak kabul ediliyor.
*
Bu noktada Rusya ve rejim kısa vadede Idlib’de sınırlı bir müdahaleyi avantaj olarak görüyor…
Rusya ve rejim için saldırı HTS ve aynı zamanda Türkiye üzerindeki baskıyı artıracaktır.
Türkiye belki küçük bir saldırı yönetilebilir ve sınır ötesi insanların kitlesel hareketini önlemek için hazırlık yapabilir.
Türkiye için tehlike, Esad ve Moskova’ya imtiyaz vermeye hazır yerel bir muhalefet üretememesidir ki;
Bu durum İdlib’de büyük bir tırmanışın kaçınılmaz hale gelmesine neden olacaktır..
*
Sonunda, İdlib’in kaderi eş zamanlı Rusya ve Türkiye’nin kendi vekilleriyle müzakere etme çabalarına bağlıdır.
Türkiye ve Rusya’nın müzakereye devam etmesi, kitlesel bir saldırıdan kaçınma ve bir barış anlaşmasını kolaylaştırmanın yollarını araştırmalarına yönelik çabalara ihtiyaç vardır.
27. 8. 2018
Yazıları posta kutunda oku