Eğitimde Türk Milliyetçiliği

Bir dönemler kutlu atalarımızın da nutukta bulunduğu gibi; "Ağaç yaşken eğilir". Bu yüzden (araştırmacıların çoğu 7 yaşında okul eğitimine başlamanın geç olduğunu tespit etse de) Türkiye'de okul eğitimi 7 yaşında başlar. Yalnız bu eğitim öyle mühimdir ki; Doğru aktarıldığında çocuğun geçmişini aydınlatan bir ışık, yanlış yansıtıldığında ise geleceğini karartan bir zehir olabilir. Bunun dozunu ayarlamak, eğitimcinin ve aile üyelerinin milli ülküsü olmalıdır. - 20180826 1920141947564810

Bir dönemler kutlu atalarımızın da nutukta bulunduğu gibi; “Ağaç yaşken eğilir”. Bu yüzden (araştırmacıların çoğu 7 yaşında okul eğitimine başlamanın geç olduğunu tespit etse de) Türkiye’de okul eğitimi 7 yaşında başlar. Yalnız bu eğitim öyle mühimdir ki; Doğru aktarıldığında çocuğun geçmişini aydınlatan bir ışık, yanlış yansıtıldığında ise geleceğini karartan bir zehir olabilir. Bunun dozunu ayarlamak, eğitimcinin ve aile üyelerinin milli ülküsü olmalıdır.

İnsanlar bazı değerleri (anne-baba sevgisi, doğru-yanlış olgusu, yararlı-zararlı maddeler) 0-6 yaş aralığında algılamaya başladığından, milliyetçilik de, bir ideolojiden önce bir duygu olarak, çocuklara bu yaş aralığında aşılanmalıdır. Kendini bu ülkenin, Türklüğün ve Türk tarihinin bir parçası olarak gören her yetişkinin bunu yapması gerekir. Zira tarih tekrar edip, küçükken dahili ve harici bedhahlara karşı bağışıklık kazanan yetişkin, olaylara karşı bakış açısını değiştirecek ve hemen her soruna milli çözümle yaklaşacaktır. Ve bu aşıyı eğitim esnasında karşısındakine sızdıran eğitimci kadar, Türk milliyetçiliğinin yapı taşını oluşturan aile ahlakı da, aile fertleri tarafından verilmesi gereken bir eğitimdir.

Milliyetçiliği, okuldaki eğitimle karmalayıp öğretme çeşitleri de farklı olmalıdır. Örneğin; etnik farklılıkları olan, Milli bilinçten yoksun aileden gelme bir öğrenciye, Türk milliyetçiliğini doğrudan anlatmak, yakalamak istediğin bir balık sürüsüne olta atmak yerine taş fırlatmaktır. Böyle hassas durumlarda, beynin açık olduğu dönemlerde bilgi işlenmeyen öğrenciye; Milliyetçiliği ideolojik olarak anlatır ve aktarmaya çalışırsak, onu tamamen kaybedebilir veya içinde oluşan sempatiyi kaybedebiliriz. Bundan dolayı milliyetçiliği ezbere öğretmek yerine; Bize kattığı vatan sevgisini, bayrak kutsallığını, ata cengini, devlet terbiyesini, aile ahlakını ve Türklük şuurunu, eğitimcinin kendisi de hissederek karşısındakine iletmelidir. Daha sonra temel ilkelerini ve belirli kalıpları benimsetilmelidir. Çünkü Türk milliyetçiliği, bir siyaset propagandası olmadığından, bizlere faydalarının yansıtılması, ezberletilmesinden şüphesiz daha işleyici ve besleyicidir.

Tabi her eğitimci Türk milliyetçisi olmadığından aynı faydayı sağlamadığı gibi; Aksi şekilde kızıl propaganda yaparak, eğitim görenleri aynı işleyişle vatan hainliğine kadar sürükleyebilir. Burada da yapılması gereken; Milli Eğitim Bakanlığı’nın, başındaki “milli” sıfatının oraya öylesine konulmuş bir ibare olmadığını göstererek, ince eleyip sık dokuyarak, söz konusu hainleri tespit edip gereğini yapmalıdır. Çünkü “eğitim yuvası” okullarımız terör kampına dönmüş durumdadır. Bunun en belirgin örneği de; 20 Şubat 2015’te Ege Üniversitesi’nde malum terör örgütünün adını kampüs duvarlarına yazanlara karşı koyduğu için, bıçaklanarak şehit edilen Fırat Yılmaz ÇAKIROĞLU’dur. Kahraman vatan evladının ruhu şad olsun.

Doğru biçimde ve Türk milliyetçiliği vurgulanarak eğitim gören bir birey, bunu ruhuna bir duygu olarak yerleştirdikten sonra, ideolojik kısmını benimsemelidir. İdeoloji olarak Türk milliyetçiliği, bir karşıt görüşle fikir tartışmasına girdiğinde; Kendine tutacak en sağlam kalkan olarak Türk tarihini, en güçlü pusat olarak da Türk dilini kullanmalıdır. Çünkü milletimizin kudretli ve ihtişamlı bir tarihi vardır. Bunun yanında, Türkiye’deki bir Anadolu Türk’ü ile, Orta Asya’da yaşayan bir Türk’ün kolayca anlaşabilmesi de Türk dilinin zenginliğindendir. Aradaki farkın sadece lehçeler olduğu açıkça ortadadır.

Aslında yapılması gerekenler ve uygulandığında faydaları net olarak görülecek eylemler basitken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “milli” eğitime önem vermediği de açıktır. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın da dediği gibi “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır”. Fakat öğretmenlerin eğitim gördüğü okullar milli olmadıktan sonra, o öğretmenin aşılayacağı milliyetçilikten de fayda beklenemez.

Halbuki hem aile içinde, hem de okulda Türk milliyetçiliğinin ruhunu benumseyip ilkelerini kavrayan bir öğrenci; İlerleyen zamanda muhakkak vatanına bağlı, bayrağını koruyan, tarihini ve dilini iyi bilip kavrayan ve aile için ahlakı nesilden nesle aktaran bir yetişkin olacaktır. Şuna da kesin olarak bakılır ki; Böyle bir Türk vatandaşı, ülkeyi kargaşaya sokan, her fırsatta devlete hakaret edip söven, aile bağlarını ahlaksızca hiçe sayan bir hainden daha faydalıdır Türkiye Cumhuriyeti’ne.

Bu yüzden hem eğitimciler hem de aileler, örnek Türk milliyetçisi bireyler yetiştirmeyi, vatan borcu bilip bunu başarmalıdırlar. Çünkü Türkiye’de en büyük eğitim ailede ve okulda verilir. Birey, karakterini, vatan-millet duygusunu, tarih ve dil bilincini bu iki müessese arasında geliştirir. Türkiye’nin ve Türk birliğinin aydın geleceği için, Türk milliyetçisi nesiller yetiştirmeli ve onlara örnek olmalıyız.

KAYNAKÇA

Prof. Dr. İbrahim KAFESOĞLU/Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri

Nevzat KÖSOĞLU/Türk Dünyasında Yeni Bir Medeniyet Tasarımı

Hüseyin Nihal ATSIZ/Türk Tarihinde Meseleler

Hüseyin Nihal ATSIZ/Turancılık, Milli Değerler ve Gençlik

TC Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu-Atatürk Araştırma Merkezi / Muallimler Birliği Kongresi, Hakimiyet-i Milliye (26.08.1924)

Hale Melek Sevime 2018


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir