Çocuklar ölmesin. Ama ölmesin! Ölmesin…
Bu gece hep aklımda dolaşıyor bu kelimeler… Aslında koskocaman yüreği olan Eren’de çocuktu. Annesinin yavrusuydu O. Doğru 16 yaşında ve hiç 17 yaşına gelemeden şehit oldu Eren Bülbül. Şehit olmadan önce sosyal medyada yazmıştı. “Biride çıkıp demiyor ki, iyi ki varsın Eren.” Belki sevdiği vardı, belki öylesine yazmış, sevdiğine trip atmıştı. 16 yaş büyüme hormonlarının tavan yaptığı yaş. İçi kıpır kıpır, saçlar havalı, gözler parlak. Eren de tam öleydi. Ben onu şehitliği ile tanıdım. Resimlerine uzun uzun baktım. Sarı çocuk, sen nede güzelmişsin.
Gözleri parlak Eren sen nede cesurmuşsun. Yaşı küçük kalbi büyük Eren! Sen öle bir şey yaptın ki, bu vatanın toprağına ayak basıp, bu vatana ihanet edenlere ders verdin. Çınar gibi komutanın önüne dikilip ve onu tam terör yuvasına götürdün. Al bizim toprağımıza, vatanımıza ihanet edenleri mahvet dedin. Biz sana çocuk diyoruz ama sen bize örnek oldun be çoçuk…
Trabzon’un küçük bir köyünden bize öyle bir ders verdin ki, büyüdün tüm Türkiye oldun. Bu vatanın, senin gibi evlatları varken, yıkılmaz! Bu vatan senin gibi evlat dünyaya getiren anne, baba varken yıkılmaz! Aslında bu yazıyı yazarken öfkem hüzne, hüznüm gurura, gururum yine öfkeye yerini veriyordu. Sonra Eren’in ağabeyini dinledim. Ağabeyi diyordu; ” Erenler feda olsun vatana”…
O zaman dedim ki, biliyor musun sarı çoçuk, sana sıradan ölüm yakışmazdı.
Sen Şehitsin! Şehit Eren!
Eren Bülbül şehitliğinin birinci yılı .Ben bağırarak söylüyorum, iyi ki varsın Eren! İyi ki sen bizim vatanın Erenisin! Vatan sana minnettar Eren!!! İyiki varsın şehit çocuğum.