İNANIN DEĞMEZ

ABD öncülüğündeki Liberal  Uluslararası Düzen;
Avrupa Birliği, ABD-Japonya İttifakı ve Batı’nın ulusal egemenliklere vurguladığı Birleşmiş Milletler temeli üzerinde kuruldu.
Bugün dünyayı belirliyor…
 
*
Çünkü  bütün ülkeler bu düzenin;
Siyasi olarak, Hukukun üstünlüğü: İnsan hakları ve azınlıklara saygı: Demokrasiyi garanti altına alan kurumsal istikrar,
Ekonomik olarak, İşleyen bir pazar ekonomisi: Küresel siyasi, ekonomik ve parasal birlik amaçlarına bağlılık : Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütünün Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması esaslarına uyumları gerekiyor…
 
*
Yine de Liberal Uluslararası Düzen hâlâ çözümsüz kaldığı sorunlarla boğuşuyor.
Mesela 1945’te Hiroşima ve Nagazaki’ye, 200 binden fazla insanın hayatını kaybettiği atom bombalı saldırılardan yetmiş üç yıl sonra,
Bugün insanlık hâlen nükleer silahsız bir dünyaya daha yakın değildir…
Kimse, nükleer silahları yok etmek için bir sistemin yerleştirildiğini söyleyemez.
 
*
Mesela şu sıra liberal ülkeler düşük büyüme ve gelir durgunluğuyla karşı karşıyadır, zengin ve fakir arasında uçurum buyüyor.
Eğitim eşitsizliği Amerikan rüyasının yanlışlığını ortaya koyuyor, ekonomik eşitsizlik katılaşıyor.
Batı göçmen tehditi altındadır ve  sosyal duruşunu hissettiriyor.
Irksal azınlıklar, kayıp duygusuna ve göçmen karşıtı duygulara ses veriyor.
Kadınlar, etnik azınlıklar ve LGBT grupları tarafından yönetilen kültürel çeşitlilik çabaları, muhafazakâr safların rahatsızlığı ve direnciyle karşılaşıyor…
 
*
Mesela Çin, Liberal Uluslararası Düzenin bir ürünüdür.
Bir süre öncesine kadar  ABD’nin hegemonyasını sürdüren bir sistem olarak görülüyordu..
Ama bugün Çin’in  30 yıldan beri “Çin mucizesini” gerçekleştirmek için çalıştığı kadar Liberal Uluslararası Düzeni  yeterince kullandığı da anlaşıldı.
Şimdi Çin’in yükselişi Liberal Uluslararası Düzen’e  engel teşkil ediyor.
Bu gerçekliği 2017’de Çin Komünist Partisi 19. Ulusal Kongresi’nde  “bir ortaklık sistemi ile ittifaklar sistemini değiştirmek” için yeni bir stratejinin oluşturulması hedefiyle
ilan etmiştir…
 
*
Çin’in uluslararası düzene yaklaşımında esas sorun; 
Çin’in dış dünyayla olan ilişkilerini geleneksel iç sosyal ve politik ilişkileri ile aynı şekilde ele alma eğilimidir..
Bu durum Çin’in dış ilişkilerinde hiyerarşik ve eşitlikçi olmasına yol açıyor,
Ve “Kemer ve Yol” girişiminin  kara  ve deniz yollarına eşlik eden ” Dijital İpek Yolu” boyunca kendini gösteriyor…
 
*
Yol boyunca Çin hükümeti  kendi karakteristiği olan  bir sosyal sistemi gerçekleştirmeyi umuyor.
Bu sosyal sistemin Çin standartlarına uygun olarak yayılması;
Sosyal gözetim, düşünce kontrolü ve insanların iç rehberliğini sağlamak üzere büyük veri ve yapay zeka kullanımı öngörülüyor.
Ama böyle bir sistem Liberal Uluslararası Düzenin esaslarını kökten tehdit ediyor…
 
*
Bu gibi nedenlerle ABD Başkanı D.Trump,  ekonomik milliyetçiliği kucaklamanın acelesindedir. 
“Liberal Uluslararası Düzende barışı korumak için ABD’nin caydırıcılığını yeniden inşa etmek ulusumuzun en önemli önceliğidir.  
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’nın en güçlü olduğu zamandaki barış dönemi özgür dünyanın en güvenli olduğu zamandı.
Ordumuzun son yıllarda yavaş yavaş tükenmesi, tüm dünyada tehditlerin tırmanmasına neden oldu.
Şimdi tersine dönüyoruz” diyor…
 
*
Başkan’ın bu düşüncesiyle birlikte dünyada;
“Liberal Uluslararası düzenin başlıca düşmanı hangisidir? Amerikan popülizmi mi yoksa Çin Komünist Partisi mi?” sorusu tartışılıyor.
 
*
Ancak ABD’nin toplumsal cinsiyet, ırk, etnik köken ve yaşam tarzı politikalarının avantajını,
Önce kendi vatandaşları arasında dayanışmayı teşvik ederek ve yeni bir vatandaşlık kimliği oluşturması halinde,
Bu sırada toplumları bölmekle tehdit eden ve  “benzer düşünen” insanların bir barikat olarak öngördüğüi  özel sosyal ağların kullanımını sınırlayabilirse;
Siyasi sarkacın hâlâ çalışan ABD’nin kontrol ve dengeleme sistemine döneceği tabii görülüyor…  
 
*
Buna karşı uzun süreli durgunluk: eşitsizliğin ve nüfusun küçük bir kısmının elinde servetin yoğunlaşmasının artması: Teknolojik yenilikler, robotik ve yapay zekanın yayılması; İstihdam güvensizliği: Küreselleşme nedeniyle işçi sınıfının çaresizliği: Bunlara etkili karşı tedbir talep eden ekonomik karışıklıklar; Sosyal sistemiyle;
Uluslararası Liberal Düzene karşı cepheden bir meydan okumayı temsil eden Çin’in bu mücadelede geride kalacağı düşünülüyor.
 
*
Bu sırada  Türkiye’yi şimdiye kadar görülmemiş biçimde bölünme aşamasına getiren,
Bay Erdoğan totaliter güce kavuşması ile birlikte bir zamanlar izinden gittiği Batılı örneklere hızla veda ediyor.
Artık Erdoğan, açıkca Batı’nın tüm Müslümanlara karşı düşmanlığı olduğunu iddia ettiği şeylerden dolayı gözyaşı döküyor.
İslamcılığın şampiyonu olmak için Liberal Uluslararası Düzen’de sadece kendinin bildiği bir mahalde kendini yeniden icat etmeye çalışıyor…
 
*
 
Bu meçhule güçlü varmak için uzun zamandır İslamcı sermayeyi  palazlandırıyor
Bu uğurda Türkiye ekonomisini tam anlamıyla karapara ve yolsuzluğun pençesine düşürmüştür.
Neden olduğu bu kirli ekonominin sorunlarının başında;
Cari açık: Dış finansman ihtiyacı : Riskleri yüksek olan Türkiye ekonomisinden döviz çıkışı olması;Liradaki aşırı değer kaybı: Yüksek enflasyon: İflaslar : Artan işsizlik, 
Her daim kurların daha da yükselmesine, faizlerin arttırılmasına bir tehdit oluşturuyor…
 
*
Aslında Liberal Uluslararası Düzenin bir parçası olan Avrupa Birliği’nin Maastricht Kriterleri;
Devlet borçlarının GSYH’ya oranının yüzde 60’ını, bütçe açığının GSYH’ya oranının yüzde 3’ü geçmemesini:
Bir ülkenin yıllık enflasyon oranı ile en düşük yıllık enflasyona sahip üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması arasındaki farkın maksimum 1.5 puan olmasını:
Uzun vadeli faiz oranlarının 12 aylık dönem itibariyle fiyat istikrarı alanında en iyi performans gösteren 3 ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmamasını öngörüyor..
Bu gerçeklik; Türkiye’nin Liberal Uluslararası Düzen’in ülkeleriyle ne denli uyumsuz olduğunu gösteriyor.
 
*
Erdoğan’ın olmazsa olmazı, ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni teşvik etmek gibi bir görüntü veriyor.
Balkanlarda, Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu’da ve Kafkasya’da…
Aslında Erdoğan’ın esas kaygısı, işte bu İslamcı hayaller peşinde koşarken,
Bilhassa Suriye trajedisinde savaş suçları işleyerek hukuku ihlal etmesi ,şimdi bunun ceremesini üstlenme yolunda bir sürece hızla ilerlenilmesidir.
 
*
Nitekim, ekonomik milliyetçiliğini kucaklamanın acelesindeki ABD Başkanı D. Trump,
Tüm dünyada tehditlerin tırmanmasını geri çevirmek ve samimiyetini tezelden göstermek üzere İslamcı Erdoğan’ın Türkiye’sini, 
Liberal Uluslararası Düzene ibret edecektir.
 
*
Lütfen, şimdi dinciliğe ya da milliyetçiliğe sarılmayın!
Ya da Erdoğan yerlisi ve millisi olmayın!
Çünkü sistem böyle çalışıyor.
Ve Erdoğan’ın hiç bir çıkışı bulunmuyor…
 
*
O “Onların dolarları varsa bizim de halkımız, hakkımız, Allah’ımız var”diyor ama, 
Benim içimden ” El- Fatiha”  demek gelmiyor…
 
13.8. 2018

Yazıları posta kutunda oku

ABD öncülüğündeki Liberal  Uluslararası Düzen;
Avrupa Birliği, ABD-Japonya İttifakı ve Batı'nın ulusal egemenliklere vurguladığı Birleşmiş Milletler temeli üzerinde kuruldu.
Bugün dünyayı belirliyor...
 
*
Çünkü  bütün ülkeler bu düzenin;
Siyasi olarak, Hukukun üstünlüğü: İnsan hakları ve azınlıklara saygı: Demokrasiyi garanti altına alan kurumsal istikrar,
Ekonomik olarak, İşleyen bir pazar ekonomisi: Küresel siyasi, ekonomik ve parasal birlik amaçlarına bağlılık : Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütünün Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması esaslarına uyumları gerekiyor...
 
*
Yine de Liberal Uluslararası Düzen hâlâ çözümsüz kaldığı sorunlarla boğuşuyor.
Mesela 1945'te Hiroşima ve Nagazaki'ye, 200 binden fazla insanın hayatını kaybettiği atom bombalı saldırılardan yetmiş üç yıl sonra,
Bugün insanlık hâlen nükleer silahsız bir dünyaya daha yakın değildir...
Kimse, nükleer silahları yok etmek için bir sistemin yerleştirildiğini söyleyemez.
 
*
Mesela şu sıra liberal ülkeler düşük büyüme ve gelir durgunluğuyla karşı karşıyadır, zengin ve fakir arasında uçurum buyüyor.
Eğitim eşitsizliği Amerikan rüyasının yanlışlığını ortaya koyuyor, ekonomik eşitsizlik katılaşıyor.
Batı göçmen tehditi altındadır ve  sosyal duruşunu hissettiriyor.
Irksal azınlıklar, kayıp duygusuna ve göçmen karşıtı duygulara ses veriyor.
Kadınlar, etnik azınlıklar ve LGBT grupları tarafından yönetilen kültürel çeşitlilik çabaları, muhafazakâr safların rahatsızlığı ve direnciyle karşılaşıyor...
 
*
Mesela Çin, Liberal Uluslararası Düzenin bir ürünüdür.
Bir süre öncesine kadar  ABD'nin hegemonyasını sürdüren bir sistem olarak görülüyordu..
Ama bugün Çin'in  30 yıldan beri "Çin mucizesini" gerçekleştirmek için çalıştığı kadar Liberal Uluslararası Düzeni  yeterince kullandığı da anlaşıldı.
Şimdi Çin'in yükselişi Liberal Uluslararası Düzen'e  engel teşkil ediyor.
Bu gerçekliği 2017'de Çin Komünist Partisi 19. Ulusal Kongresi'nde  "bir ortaklık sistemi ile ittifaklar sistemini değiştirmek" için yeni bir stratejinin oluşturulması hedefiyle
ilan etmiştir...
 
*
Çin'in uluslararası düzene yaklaşımında esas sorun; 
Çin'in dış dünyayla olan ilişkilerini geleneksel iç sosyal ve politik ilişkileri ile aynı şekilde ele alma eğilimidir..
Bu durum Çin'in dış ilişkilerinde hiyerarşik ve eşitlikçi olmasına yol açıyor,
Ve "Kemer ve Yol" girişiminin  kara  ve deniz yollarına eşlik eden " Dijital İpek Yolu" boyunca kendini gösteriyor...
 
*
Yol boyunca Çin hükümeti  kendi karakteristiği olan  bir sosyal sistemi gerçekleştirmeyi umuyor.
Bu sosyal sistemin Çin standartlarına uygun olarak yayılması;
Sosyal gözetim, düşünce kontrolü ve insanların iç rehberliğini sağlamak üzere büyük veri ve yapay zeka kullanımı öngörülüyor.
Ama böyle bir sistem Liberal Uluslararası Düzenin esaslarını kökten tehdit ediyor...
 
*
Bu gibi nedenlerle ABD Başkanı D.Trump,  ekonomik milliyetçiliği kucaklamanın acelesindedir. 
"Liberal Uluslararası Düzende barışı korumak için ABD'nin caydırıcılığını yeniden inşa etmek ulusumuzun en önemli önceliğidir.  
II. Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika'nın en güçlü olduğu zamandaki barış dönemi özgür dünyanın en güvenli olduğu zamandı.
Ordumuzun son yıllarda yavaş yavaş tükenmesi, tüm dünyada tehditlerin tırmanmasına neden oldu.
Şimdi tersine dönüyoruz" diyor...
 
*
Başkan'ın bu düşüncesiyle birlikte dünyada;
"Liberal Uluslararası düzenin başlıca düşmanı hangisidir? Amerikan popülizmi mi yoksa Çin Komünist Partisi mi?" sorusu tartışılıyor.
 
*
Ancak ABD'nin toplumsal cinsiyet, ırk, etnik köken ve yaşam tarzı politikalarının avantajını,
Önce kendi vatandaşları arasında dayanışmayı teşvik ederek ve yeni bir vatandaşlık kimliği oluşturması halinde,
Bu sırada toplumları bölmekle tehdit eden ve  "benzer düşünen" insanların bir barikat olarak öngördüğüi  özel sosyal ağların kullanımını sınırlayabilirse;
Siyasi sarkacın hâlâ çalışan ABD'nin kontrol ve dengeleme sistemine döneceği tabii görülüyor...  
 
*
Buna karşı uzun süreli durgunluk: eşitsizliğin ve nüfusun küçük bir kısmının elinde servetin yoğunlaşmasının artması: Teknolojik yenilikler, robotik ve yapay zekanın yayılması; İstihdam güvensizliği: Küreselleşme nedeniyle işçi sınıfının çaresizliği: Bunlara etkili karşı tedbir talep eden ekonomik karışıklıklar; Sosyal sistemiyle;
Uluslararası Liberal Düzene karşı cepheden bir meydan okumayı temsil eden Çin'in bu mücadelede geride kalacağı düşünülüyor.
 
*
Bu sırada  Türkiye'yi şimdiye kadar görülmemiş biçimde bölünme aşamasına getiren,
Bay Erdoğan totaliter güce kavuşması ile birlikte bir zamanlar izinden gittiği Batılı örneklere hızla veda ediyor.
Artık Erdoğan, açıkca Batı'nın tüm Müslümanlara karşı düşmanlığı olduğunu iddia ettiği şeylerden dolayı gözyaşı döküyor.
İslamcılığın şampiyonu olmak için Liberal Uluslararası Düzen'de sadece kendinin bildiği bir mahalde kendini yeniden icat etmeye çalışıyor...
 
*
 
Bu meçhule güçlü varmak için uzun zamandır İslamcı sermayeyi  palazlandırıyor
Bu uğurda Türkiye ekonomisini tam anlamıyla karapara ve yolsuzluğun pençesine düşürmüştür.
Neden olduğu bu kirli ekonominin sorunlarının başında;
Cari açık: Dış finansman ihtiyacı : Riskleri yüksek olan Türkiye ekonomisinden döviz çıkışı olması;Liradaki aşırı değer kaybı: Yüksek enflasyon: İflaslar : Artan işsizlik, 
Her daim kurların daha da yükselmesine, faizlerin arttırılmasına bir tehdit oluşturuyor...
 
*
Aslında Liberal Uluslararası Düzenin bir parçası olan Avrupa Birliği'nin Maastricht Kriterleri;
Devlet borçlarının GSYH'ya oranının yüzde 60'ını, bütçe açığının GSYH'ya oranının yüzde 3'ü geçmemesini:
Bir ülkenin yıllık enflasyon oranı ile en düşük yıllık enflasyona sahip üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması arasındaki farkın maksimum 1.5 puan olmasını:
Uzun vadeli faiz oranlarının 12 aylık dönem itibariyle fiyat istikrarı alanında en iyi performans gösteren 3 ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmamasını öngörüyor..
Bu gerçeklik; Türkiye'nin Liberal Uluslararası Düzen'in ülkeleriyle ne denli uyumsuz olduğunu gösteriyor.
 
*
Erdoğan'ın olmazsa olmazı, ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni teşvik etmek gibi bir görüntü veriyor.
Balkanlarda, Doğu Akdeniz'de, Ortadoğu'da ve Kafkasya'da...
Aslında Erdoğan'ın esas kaygısı, işte bu İslamcı hayaller peşinde koşarken,
Bilhassa Suriye trajedisinde savaş suçları işleyerek hukuku ihlal etmesi ,şimdi bunun ceremesini üstlenme yolunda bir sürece hızla ilerlenilmesidir.
 
*
Nitekim, ekonomik milliyetçiliğini kucaklamanın acelesindeki ABD Başkanı D. Trump,
Tüm dünyada tehditlerin tırmanmasını geri çevirmek ve samimiyetini tezelden göstermek üzere İslamcı Erdoğan'ın Türkiye'sini, 
Liberal Uluslararası Düzene ibret edecektir.
 
*
Lütfen, şimdi dinciliğe ya da milliyetçiliğe sarılmayın!
Ya da Erdoğan yerlisi ve millisi olmayın!
Çünkü sistem böyle çalışıyor.
Ve Erdoğan'ın hiç bir çıkışı bulunmuyor...
 
*
O "Onların dolarları varsa bizim de halkımız, hakkımız, Allah'ımız var"diyor ama, 
Benim içimden " El- Fatiha"  demek gelmiyor...
 
13.8. 2018 - ahmet kilicaslan aytar

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir