Başkan D.Trump ile birlikte ABD kapitalizm öncesi devlete dönüyor ya da emperyalizme yeni bir yön veriyor.
Yani ABD’nin ulusal üretici kapitalizmi ile ulusötesi mali kapitalizm çatışıyor.
Bu yüzden ABD uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiliyor.
Yeni bir olgu olarak Dünya Ticaret Savaşı yaşanıyor.
*
Bu yüzden geri planda bir yakın tarihin sonuna gelinmiştir.
Çünkü ABD;
1- Artık Suriye savaşını bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin sona erdiğini, sıranın Suriye’deki savaşa siyasi çözüm bulunmasına geldiğini düşünüyor.
2- İsrail’i kuşatan bu bölgede; “Kafirleri öldürüp dünyaya İslamı empoze etmeyi hedefleyen” İran İslam Cumhuriyeti’nin bütün ağırlıklarıyla Suriye’den çekilmesini istiyor.
3- Ayrı bir konudur ama aynı şekilde emperyal Osmanlı emellerine önderlik eden Türkiye’nin de, Balkanlarda, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’in neredeyse tamamında gösterdiği Sünni İslamcılık girişkenliğini,
Suriye ve Irak’tan başlayarak sonlandırmasını ve Türkiye’nin ABD ve NATO ittifakının yeniden güvenilir bir ortağı olmasını öngörüyor…
*
Bu sırada ABD’nin İran nükleer anlaşmasından çekilmesiyle iki ülke arasında yüksek gerilim yaşanıyor.
Washington’un iki aşamalı yeni ambargo kararının 1. bölümünü, bugün 6 Ağustos’ta uygulamaya koymasıyla gerilim yeni bir boyut almıştır.
Ambargo kapsamıyla, İran’ın ABD doları ile ticaret yapmasının önüne geçiliyor.
Ülkenin en büyük gelir kaynağı petrol ticaretine darbe vuruluyor, otomotiv yedek parça ticareti sınırlandırılıyor.
Üstelik ABD, yaptırım kararına uymayarak İran ile ticaretini sürdüren diğer ülkeleri kapsayacak şekilde ambargo kartını devreye sokacağını ilan etmiştir!
Yeni yaptırımların, uzun süredir ekonomik darboğazda olan İran’ı olumsuz yönde etkileyeceği öngörülüyor…
*
Yine de bu gelişmeler,Tahran ve Washington arasında bir savaşın yakın olduğu anlamına gelmiyor.
En başta Başkan Trump yönetiminin stratejisi, askeri önlemlerden ziyade ekonomik baskı üzerinde yoğunlaşıyor.
İki ülke arasındaki 39 yıllık ilişkide çok daha kötü süreçler yaşanmıştır.
Şimdi Suriye, İran ile İsrail arasında kontrolsüz şekilde tırmanış birçok fırsat sunuyor.
İran’ın Ortadoğu’da iddialı ve geniş kapsamlı bir güç projeksiyon çabasında olmasından duyulan rahatsızlık,
Bölgeden askeri birliklerini çekmesi gereği defalarca dile getirilmiştir…
İyimser düşünce; İran liderliğinin, ülkeyi Washington’dan gelen ekonomik tehditlere karşı hızlı koruyucu tepkiler verecek kadar usta olduğudur…
*
ABD ve İsrail dahil olmak üzere bir çok ülke;
Tahran’ın İslamcı rejiminde ılımlı Cumhurbaşkanı Hasan Rouhani’yi böylesi bir ekonomik tehdite karşı en iyi ümit olarak tanımlıyor.
Nükleer anlaşmanın çöküşü ve uluslararası yaptırımların yeniden başlatılması Ruhani’ye bağlanan ümitleri zayıflatmasına ihtimal verilmiyor.
*
Çünkü Tahran’ın İslamcı rejiminde ve politikalarında olumlu değişim yaratmasının yolunun,
İran’da mevcut iki görüş arasında devam eden tartışmadan bulunacağı öngörülüyor…
Birincisi, Tahran uluslararası bir yaptırımı dostça bir ikna yöntemi olarak kabul etmiyor.
İkincisi, 2018’den bu yana İran’da ekonomik duruma gösterilen halk protestoları; İran’ın değişime olan talebini zayıflatmamakta aksine onu güçlendirmektedir…
Bu görüşler İran’ın iç baskıya ve dış saldırganlığa son vermesi için baskı yapma çabalarına zarar veriyor!
*
Aslında H. Rouhani’nin retoriği, İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’den daha ılımlı olsa da,
Siyasi geçmişi, ideolojik dünya görüşü ve son on yıldaki fiilleri, onun Hamaney ile aynı kumaştan olduğunu gösteriyor.
Rouhani devrimci bir İslamcıdır.
Yani hem İran’ın iç durumu hem de hegemonik dış politika hedeflerinde gerçek değişime engel oluşturuyor…
Daha da kötüsü Rouhani, görev süresinde terörizmden yıkıma, komşu devletlere askeri müdahaleye kadar bölgedeki saldırgan faaliyetlerinde,
Ilımlı görüntüsüyle uluslararası baskıyı hafifletmeyi de başarmıştır!
*
Cumhurbaşkanı H.Rouhani’nin göreve gelmesi üzerinden beş yıl geçti.
Ilımlı bir platformda oyların yüzde 51’i ile seçildikten sonra 3 Ağustos 2013’te göreve başladı.
Görevi 8 yıllık dönemi yabancı güçlerle yaşanan gerilimlerle işaretlenmiş Mahmud Ahmedinejad’dan devraldı.
*
Geçen 5 yılın önemli kilometre taşlarını;
Rouhani’nin, Batılı ülkelerin İran’la iletişim kurmasının tek yolunun eşit bir zeminde olması gereğine dikkatle Batı ile diyalogu ilerletme sözü vermesi,
24 Eylül 2013’te, BM’de Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande ile el sıkışması,
Üç gün sonra ABD Başkanı Barack Obama ile telefon görüşmesiyle 1979’dan o güne iki ülkenin ilk doğrudan iletişimini kurması,
4 Temmuz 2015’te yaptığı anlaşma ile ekonomik yaptırımlardan kurtulmak için nükleer programını sınırlandırmayı kabul etmesi ve 13 yıllık krize son vermesi,
6 Eylül 2015’te Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın,Tahran’ın askeri ve ekonomik destek sağladığını kabul etmesi,
Suudi Arabistan’ın, Ocak 2016’da İran’la diplomatik ilişkileri koparması,
Nihayet Rouhani’nin 19 Mayıs 2017’de oyların yüzde 57’si ile ikinci dört yıllık bir dönem için yeniden seçilmesi oluşturuyor.
*
Rouhani ikinci döneminde, reformcular ve genç İranlılar tarafından destekleniyor.
Ancak sosyal ve ekonomik meselelere dair eylemsiz kalmakla suçlanıyor.
28 Aralık’ta, Meşhed’de yüzlerce protestocu miting düzenlerken, diğer şehirlerde fiyat artışlarına, işsizliğe ve hükümete karşı gösteriler düzenlendi.
Huzursuzluk düzinelerce şehire yayıldı.
*
3 Ağustos’ta, İranlı protestocular Tahran yakınlarındaki bir ilde bir dini okula saldırdılar.
Ülkenin büyük şehirlerindeki gösterilerde İranlılar kötüleşen ekonomiye ilişkin endişelerini haykırdılar.
İran para birimi değerinin yarısını kaybetti.
Enflasyon Venezuela düzeylerine doğru ilerliyor.
Büyük yabancı yatırımlar iptal ediliyor.
Tahran’ın petrol ihracatı ulusal gelirle birlikte düşüyor.
Gösteriler ve ayaklanmalar giderek yaygınlaşıyor.
*
İran’ın liderleri, petrollerinin özgürce ve bolca akmadığı taktirde;
Arap petrolünün Hürmüz Boğazı’ndan Asya ve Batı’ya geçmesini engelleme tehdidinde bulunuyor.
Bu tür herhangi bir eylem, dünya çapında petrol fiyatlarında bir patlamayı ateşleyecek,
Boğazı yeniden açmak için ABD’yi bir askeri müdahaleye zorlayacaktır…
*
Ancak siyasi güçlerin korelasyonu, İran’ı dünyada yapayalnız bırakmış, adeta duvara yaslamıştır.
ABD Savunma Bakanı James Mattis İran ile bir savaşı reddediyor.
Savaşa karar verecek olan dört kişi; Başkan Trump, Dışişleri Bakanı M.Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ise rejim değişikliğinden bahsediyor…
7.8.2018
Bir yanıt yazın