Bir önceki yazımızda da işaret ettiğimiz üzere; Diyanet İşleri Eski Başkanı Mehmet Görmez, Kazakistan Baş Müftüsü’nün (Din İşleri Başkanı), 2009 yılında kendisine, Kazakistan’daki FETÖ okulları hakkında şu tespitleri aktardığını söylemektedir: “Bu coğrafyada bu okullarda okuyan çocuklarda ben 3 sorun görüyorum. Birincisi aile bağları yok oluyor. Yapıya bağlılık aile bağlarının önüne geçiyor. İkincisi millet bağları yok oluyor hiç birinin Kazakistan’ın geleceğiyle ilgili bir mefkuresi yok. Ve üçüncüsü, en önemlisi, ümmet bağı yok, yapıya bağlılık ümmete olan bağlılığın önüne geçmiş vaziyette.”(1)
18 Temmuz 2018 günü Habertürk’te yayınlanan programda söylediği sözlerden anlaşıldığına göre; 17 yaşında Gaziantep’te İmam-Hatip Lisesi öğrencisi olduğu yıllardan itibaren cemaatin söylemlerinden ve eylemlerinden haberdar olmakla birlikte, 15 Temmuz 2016 yılındaki hain darbe ve isyan girişimine kadar, FETÖ hakkında hiçbir resmi tespit ve ikazda bulunmamış, konuya ilişkin hiçbir makale ve rapor yazmamıştır. Hatta söz konusu programda gazeteci Nedim Şener’in ısrarla bu konuyu sorması üzerine Mehmet Görmez “Maalesef, pek çok hoca gibi benim de bir makalem ve girişimin olmadı bu konuda. Sadece ilmi çevrelerde değindik konuya” şeklinde cevap vermiştir bütün Türkiye’nin huzurunda.
Şimdi Kazakistan Baş Müftüsü’nün (Din İşleri Başkanı) yukarıdaki tespitleri yaptığı tarih (2009) itibarıyla önce 19 yıllık Kazakistan’ın Baş Müftüsü’nün, bir de 2016 tarihi itibarıyla 93 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin Baş Müftüsü’nün(Diyanet İşleri Başkanı) tavırlarına bakıyorum da ister istemez, ehliyet ve liyakat konusu geliyor aklıma. Yani, kısaca “İşleri ehline verin” diyen Yüce Yaratıcının emrini hatırlıyorum(2).
2000 yılında Kazakistan Baş Müftüsü seçilen ve bu görevi 2013 yılına kadar yürüten kişinin Absattar Hacı Derbisali olduğunu düşünürsek(3), 2009 yılında Mehmet Görmez’e Kazakistan’daki FETÖ okulları hakkındaki tespitleri aktaran kişinin de bu Absattar Hacı Derbisali olduğu kanaatine varıyoruz. Hakkında verilen bilgilerden öğreniyoruz ki; Absattar Hacı Derbisali, uluslararası üne sahip ve İslam araştırmaları konusunda ödül almış saygın bir din alimi ve bu konuda bir otoritedir(4). Böyle olduğu için de FETÖ hakkındaki tespitlerini hiç çekinmeden müdanasız bir şekilde ortaya koyabilmiştir. Bu konuda Kazakistan Baş Müftüsü’nün (Din İşleri Başkanı), din konusunda otorite kabul edilen 170 kişilik bir heyet tarafından seçiliyor olmasının da etkisi var elbette(5).
Sayın Görmez de atama ile değil, ulemanın, en azından Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki Din İşleri Yüksek Kurulu’nun seçimi ile gelmiş olsaydı muhtemelen o da FETÖ hakkındaki tespitlerini çok daha cesur bir şekilde ortaya koyabilirdi 2016 yılına gelinceye kadar. Bununla birlikte, Sayın Cumhurbaşkanı’nın 2013 yılının sonundan itibaren FETÖ’ye karşı açıkça mücadele başlatmasına rağmen, 2016 yılına gelinceye kadar Diyanet’in bu konuda herhangi bir icraatta bulunmaması yine de oldukça düşündürücüdür!
Öte yandan, hem 2000-2013 yıllarında Kazakistan Baş Müftüsü (Din İşleri Başkanı) olarak görev yapan Absattar Hacı Derbisali’nin, hem de 2013 yılında onun yerine Baş Müftü (Din İşleri Başkanı) seçilen Yerjan Mayamerov’un Mısır’daki El-Ezher Bünyesi’nde bulunan Şeriat ve Hukuk Fakültesi mezunu olmaları, ayrıca Kazakistan’ın yeni Baş Müftüsü Mayamerov’un, 1972 doğumlu ve fakülteyi 2006 yılında bitirmiş olmakla(6) genç bir adam olduğu dikkate alınırsa, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın emrindeki Türkiye Diyanet Vakfı tarafından Türk Cumhuriyetleri’nde açılan İlahiyat Fakültelerini de sorgulamamız gerekmektedir.
Zira, Diyanet İşleri Başkanlığı, emrindeki TDV eliyle, 1990’lı yıllardan itibaren Türk Cumhuriyetlerinde İmam-Hatip liseleri ve İlahiyat fakülteleri açmakta ve bu ülkelerden getirdiği öğrencileri Türkiye’deki ilahiyat fakültelerinde okutmaktadır(7). Dolayısıyla; Kazakistan Baş Müftüsü’nün, Diyanet’in vermiş olduğu İmam-Hatip lisesi ve İlahiyat eğitimi yerine, Mısır’da verilen din eğitimini bitiren bir kişi olması, Diyanet’in ve dolayısıyla devletimizin Türk Cumhuriyetlerine yönelik din eğitimi programlarını da yeniden sorgulamamız gerektiğini hatırlatıyor bize.
Cemaat Yapılanmaları ve Aile Bağları
Operasyona tabi tutulan Adnan Oktar grubuna ait anlatılanları, özellikle de “kedicik” tabir edilen kadınların yaşadıklarını duyunca Kazakistan Baş Müftüsü’nün, genelde cemaat okullarının, özelde FETÖ’nün, gençlerin, aile, millet ve ümmet bağlarını kopartarak onları sadece cemaat yapısına rabtettikleri tespitlerine çakılıp kalıyoruz yine. Öte yandan Adnan Oktar grubunun içinde yer alan ve tutuklanan Oktar Babuna isimli şahsın, ailesiyle yaşadığı ve medya haberlerine de yansıyan aile içi çatışmalar da cemaat yapılanmalarının, aile bağlarını kopardığına ve kuşaklar arası çatışmalara ve neticede tefrikaya sebep olduğuna ilişkin çarpıcı bir örnek sunmaktadır bize(8).
Konuya ilişkin bir tespiti de biz aktaralım: Avukat bir tanıdığım var. Kendisi sol fikirlidir. 15 Temmuz davalarına da bakıyor. Savunduğu müvekkillerinden üçü kardeşmiş, üstelik yakın akrabalarıymış. Ailesinin de baskısıyla mecburen ve ücretsiz olarak üstlenmiş savunmalarını. Kardeşlerden ikisi öğretmen, birisi mühendismiş. Öğretmenler olanlar tutuksuz olarak, mühendis olan ise tutuklu olarak yargılanıyormuş. Anlattığı kadarıyla, bu üç genç kardeş, Cumhurbaşkanının tarif ettiği Cemaat Piramidi’nin ibadet kısmında yer alıyorlar. Müvekkili öğretmen bayan bir gün demiş ki; kendilerini ücret almadan, üstelik de şehirler arası yolculuk yaparak savunan avukat beye: “Ağabey, biz senin yüzüne bakmaya utanıyoruz. Biz şimdiye kadar sana hep kâfir ve dinsiz nazarıyla bakıyorduk. Bu sebeple senden hep uzak durduk. Akraba gözüyle bakmadık. Çünkü bize öyle öğrettiler sizin gibi adamları. Bu sebeple bizim yüzümüze bakmazsın sanıyorduk. Oysa bak sen bizi ücretsiz savunuyorsun. Doğrusu sana karşı mahcubuz; ne olur bizi affet…”
Keşke tarikat ve cemaat yapılanmalarına kapılanarak ailelerini reddeden bu gençler, tıpkı Hz. İsmail’in şeytana yaptığını yapabilselerdi. Hani meşhur efsanedir; Hz. İbrahim, oğlu İsmail’i kurban etmek için şehir dışına götürürken, şeytan insan suretinde İsmail’e yaklaşır ve “Sakın babanla gitme. Çünkü baban seni boğazlayacak” der. Küçük İsmail, babası İbrahim’in kendisine olan sevgi ve şefkatinden emin olduğu için şeytana inanmaz ve ısrarcı şeytana bir taş fırlatarak onun gözünü çıkartır. Bu sebeple o günden sonra şeytanın adı “Kör Şeytan” kalmış imiş. Şeytan İsmail’e üç kere musallat olduğu için İsmail tarafından üç kere taşlanmıştır ki; bugün Mekke’nin Mina bölgesinde, bu hadiseye istinaden üç ayrı temsili şeytan (taş sütun) vardır ve hacılar, bu üç şeytanı ayrı ayrı taşlarlar hac mevsimlerinde: Cemre-i Ûla (Küçük Şeytan), Cemre-i Vüsta(Orta Şeytan), Cemre-i Akabe (Büyük Şeytan).
Bu vesileyle hacca giden vatandaşlarımıza kazasız, belasız bir hac yaptıktan sonra yurtlarına ve yuvalarına dönmelerini dilerim…
Ömer Sağlam
31 Temmuz 2018
______________
1-http://www.internethaber.com/diyanet-isler-baskanindan-cok-carpici-feto-aciklamalari-1743853h.htm,
2-Kur’an-ı Kerim, Nisa Suresi-58
3-http://www.21yyte.org/tr/arastirma/kazakistan/2008/10/06/2227/kazakistan-musluman-halki-din-isleri-baskanligi
4-Aynı haber.
5- ,
6-Aynı haber.
7-
8-http://www.gazetevatan.com/adnan-hoca-5-cocugumu–birer-robot-haline-getirdi-90247-gundem/