Kurtuluş Savaşı’nda kazanılan zafer sonrası Lozan Anlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından Beau-Rivage Palace’ta imzalanmıştır. Yıllar önce Paris’te görev yaptığım dönemde burayı ziyaret ettiğimde, Cumhuriyet döneminde doğan ve bu Cumhuriyet’in imkanlarından yararlanan biri olarak çok duygulanmıştım.
Lozan Konferansı’na TBMM Hükümeti adına katılan heyet; Misak-ı Milliyi gerçekleştirmeyi, Ermeni devletinin kurulmasını engellemeyi, kapitülasyonları kaldırmayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki Batı Trakya, Ege adaları, nüfus değişimi, savaş tazminatı sorunlarını çözmeyi amaçlamış, Ermenistan ve kapitülasyonlar konusunda anlaşma sağlanamazsa görüşmeleri kesme kararı almıştır. Temel konularda taraflar anlaşamayınca 4 Şubat 1923 tarihinde görüşmeler kesilmiş, 23 Nisan 1923’te yeniden başlamıştır.
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Anlaşması imzalanmış, Türkiye 23 Ağustos 1923’de anlaşmayı onaylamıştır. Yunanistan 25 Ağustos 1923, İtalya 12 Mart 1924, Japonya 15 Mayıs 1924, İngiltere ise 16 Temmuz 1924 tarihinde onaylamayı gerçekleştirmişlerdir. Gecikmenin sebebi, hükümet krizleri sebebiyle İşçi Partisi’nin 29 Şubat 1924’te iktidara gelmesiyle parlamentoya sunulmuş olmasıdır. (Daniel-Joseph Macarthur-Seal, Intelligence and Lloyd George’s Secret Diplomacy in The Near East, 1920–1922) The Historical Journal, Volume 56, Issue 3 September 2013, s.707-728)
Anlaşma, tarafların onaylarını Paris’e gönderdikten sonra 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir. ABD Lozan’ı onaylamamıştır. Bunun iki sebebi vardır. Türkiye topraklarında bir Ermeni devletinin kurulmayarak Wilson Prensiplerine ters düşülmesi, ikincisi ise kapitülasyonların kaldırılmasıyla gayri Müslimlere sağlanan imtiyazların son bulmasıdır. ABD Lozan’ı onaylarsa, Ermenilerin Türkiye’den toprak taleplerini reddetmiş olacağı için ABD’deki kuvvetli Ermeni diasporasını karşısına almış olacaktır. Aslında onaylamamasının bir hukuki sonucu da bulunmamaktadır. ABD ile son günlerde gerginleşen ilişkiler sebebiyle konu gündeme gelir mi, bilemem.
Lozan Anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi olduğu için Cumhurbaşkanı Erdoğan her 24 Temmuz’da bir bildiri yayınlamaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı 24 Temmuz 2018 tarihinde Anlaşma’nın imzalanmasının 95’nci yıldönümü için şu açıklamada bulunmuştur: “Bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgelerinden olan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının 95. yıldönümünü kutluyoruz. Ülkemizin özellikle son 16 yılda elde ettiği başarıların gerisinde güçlü bir siyasi iradenin mevcudiyeti yanında milletimizin birlik, beraberlik ve dayanışma ruhuyla hareket etmesinin de çok büyük payı vardır…Lozan Barış Antlaşması’nın 95. yıldönümü vesilesiyle, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere bugünlere ulaşmamızda emeği olan tüm devlet adamlarımızı saygıyla yâd ediyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2017 yılında yayınladığı mesaj şöyledir: “Aziz milletimizin her türlü yokluğa, yoksulluğa ve imkânsızlıklara rağmen yazdığı istiklal destanı, Lozan Antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanında tescil edilmiştir. Türk Milleti, Lozan Anlaşması ile bu topraklardaki bin yıllık varlığını hedef alan Sevr’i yırtıp atmış, bağımsızlığından asla taviz vermeyeceğini tüm dünyaya kabul ettirmiştir.”
2016 yılındaki mesajında ise Lozan Anlaşması için çok önemli bir tespitte bulunmuştur: “Bugün, Cumhuriyetimizin kurucu belgesi olan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının 93. yıldönümüdür. Aziz milletimizin inanç, cesaret ve fedakârlıkla elde ettiği zafer, Lozan Antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanına taşınarak tescil edilmiştir. Bu anlaşma, yeni kurulan devletimizin tapusu niteliğindedir. Lozan Antlaşması’nın içeriği, bu anlamda başta milli irade ve demokrasi olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip olduğu temel ilkelerin değeri, bugünlerde çok daha iyi anlaşılmaktadır. Bu düşüncelerle, Lozan Barış Antlaşması’nın 93. yıldönümünde, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere, anlaşmanın mimarı olan tüm devlet adamlarımızı rahmetle anıyorum.”
Bu olumlu mesajların aksine sayın Cumhurbaşkanı 29 Eylül 2016 tarihinde muhtarlarla yaptığı konuşmada “Tarihte bize ne yaptılar. 1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’te Lozan’a bizi razı ettiler. Birileri de Lozan’ı ‘zafer’ diye yutturmaya çalıştı. Her şey ortada” diyerek bir tartışma da başlatmış, Lozan Anlaşması’nın “zafer” diye sunulmasına karşı çıkmıştır. Lozan Barış Anlaşması hakkında kitap yazan Kadir Mısırlıoğlu da kitabının adını “Lozan, Zafer mi, Hezimet mi?” (Sebil Yayınevi, 2009) koymuştu.
Sayın Cumhurbaşkanın son 3 yıldaki Lozan mesajları bence önemlidir. Çünkü 29 Eylül 2016 tarihindeki açıklamasını ortadan kaldırır niteliktedir. Taha Akyol 24 Temmuz’daki yazısında çok doğru bir tesit yapmıştır: “Bugün Lozan’ı kötülemek ancak bilgisizlik ve önyargıyla mümkündür.” Çünkü biz Lozan Barış Anlaşmasını küçümserken Birinci Dünya Savaşı sırasındaki İngiltere Başbakanı olan ve Osmanlı’yı yok eden Sevr (Sevres) Anlaşması’nın en büyük destekçisi olan Lloyd George, İngiliz Daily Telegraph gazetesinde 28 Ağustos 1923’de yer alan demecinde, “Türkiye’nin Lozan başarısı, medeniyetin yenilgisidir” demiştir. 6 Haziran 1924 tarihinde de Avam Kamarası’nda Sevr’i savunarak Lozan’ı İngiltere’nin yenilgisi olarak nitelemiştir. (Lloyd George and the Turkish Question, file:///C:/Users/w10/Downloads/UBC_1978_A8%20H57.pdf)
Fakat, Türk kamuoyunda pek bilinmeyen bir gerçek de vardır. Türklere düşman olan Lloyd George’un Türkiye’yi Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmeye ikna etmek için gizli bir ajan aracılığıyla 25 milyon dolar rüşvet vermeye hazır olduğu, Kew Ulusal Arşivlerinde yayımlanan yabancı ofis istihbarat dosyalarında ortaya çıkmıştır. Bu miktar günümüzde 200 milyon sterline eşittir. (Lloyd George was prepared to pay $25 million in bribes through a secret agent to persuade Turkey to pull out of the First World War, Lloyd George tried to bribe Turks out of Great War, 1 April 2005,
Ben de Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi olan Lozan Anlaşması’nın 95’nci yıl döneminde başta Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü olmak üzere tüm emeği geçenleri saygı ve sevgi ile anıyorum. Bu kapsamda Lozan Anlaşması Cumhuriyetimizin 100’ncü yılı olan 2023’te son bulacak diyenleri kınıyor ve tarihi gerçekleri saptırmamaya davet ediyorum.
Turgut Özal Üniversitesi KHK ile kapatılmadan önce Hukuk Fakültesi son sınıftaki iki öğrencim bana Lozan Anlaşması’nın gizli maddeleri olduğunu, 2023 yılında son bulacağını, bunun doğru olup olmadığını sormuşlardır. Anlaşma metninin gerek Türkçesinde ve gerekse orijinal Fransızca metninde böyle bir maddenin bulunmadığını söyledim. Lozan’ın 2023 yılında son bulmasını isteyenlerin Sevr (Sevres) Anlaşması’nı geri getirmek istediklerini, çünkü Sevr’de Türkiye topraklarında Kürdistan ve Ermenistan devletlerinin kurulmasının yer aldığını, Lozan Anlaşması ile kurulan Cumhuriyeti parçalamak istediklerini, Cumhuriyetin değerlerine karşı olduklarını, bu sebeple bir algı operasyonu yaratmaya çalıştıklarını açıkladım.
143 madde arasında gizli maddenin bulunmadığını, Lozan Anlaşması’na taraf çok sayıda ülke olduğunu, onaylı birer örneğinin tüm imzacı ülkelere verildiğini, Lozan’ın, bir veya birkaç ülke için gizli maddelerinin olmasının mümkün olmadığını sınıfa anlatamadım. Lozan’ı yok savarak Sevr’i canlandırmak isteyenler olduğunu, Sevr Anlaşması’nın 62, 63 ve 64’ncü maddelerinin bağımsız bir Kürdistan kurulmasını öngördüğünü, bu maddelerin Kürtlere self determinasyon hakkı verdiğini söyledim ama öğrencileri ikna edemedim.
İki öğrencime ve tüm sınıfa Paris’in Sevr (Sevres) banliyösünde bulunan Seramik Müzesi’nde Anlaşma’nın imzalandığını, daha sonra bu Müze’nin önüne Ermenilerin bir sözde Ermeni soykırımı anıtı diktiklerini, böylece Sevr Anlaşması’ndaki büyük Ermenistan’a atıfta bulunduklarına dikkatlerini çektim. Lozan Anlaşması’nın Fransızca aslının Paris’te, Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi’nde muhafaza edildiğini de belirttim. Anlaşma’nın görüntüleri, tıpkı basımının yayınlanması amacıyla İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Türkiye’ye getirtilmiştir.
Lozan Anlaşması’na husumet duyanları anlamak mümkün değildir. İstiklal Savaşı için Yunan kazansaydı diyebilecek kadar ileri gidenlere acaba ne demeli? Bu kişinin Ortodoks çanları altında ibadet ederse kendini daha mutlu hissedeceği için bu açıklamayı yaptığı kanısına vardım. Öncelikle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlara Taha Akyol’un Bilinmeyen Lozan kitabını okumalarını öneririm. Akyol’un ilk Meclis, İngiltere Avam Kamarası ve Lozan Konferansı tutanaklarına dayandırdığı kitabında tüm gerçekler açıklanmaktadır.
Lozan’da büyük Türk zaferi düşmana onaylatılmış, eksikler olsa da yapılabilecek olanın azamisi o günkü şartlarda yapılmış ve Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. 23 Temmuz 1923 günlü Tevhid-i Efkar gazetesinde Ebuzziya Zade Velid, imparatorluk topraklarının kaybından üzüntüsünü belirtmiştir ama Lozan Anlaşması hakkında da şu doğru tespiti yapmıştır: “Delegelerimiz siyasi ve iktisadi istiklalimiz açısından mevcudiyetimizi ve milli inkişafımızı sağlayacak bütün esasları kurtarmaya muvaffak oldular.”
Lozan Barış Anlaşması’nı imzalayan İsmet İnönü, Lord (George) Curzon ile ilgili önemli bir anısını şöyle anlatmaktır: “Bir gece toplantısında bulundum. Beraberdik. İkimiz vardık, bir de Amerika Murahhası Mr. Chaild vardı. Lord Curzon bana dedi ki ‘hiçbir dediğimizi makul olduğuna, haklı olduğuna bakmaksızın kabul etmiyorsunuz. Hepsini reddediyorsunuz. En nihayet şu kanaate vardık ki, ne reddederseniz hepsini cebimize atıyoruz. Memleketiniz haraptır. İmar etmeyecek misiniz? Bunun için paraya ihtiyacınız olacaktır. Parayı nereden bulacaksınız? Para bugün dünyada bir bende var, bir de bu yanımdakinde. Unutmayın, ne reddederseniz hepsi cebimdedir. Nereden para bulacaksınız, Fransızlardan mı?
Ben, evet dedim. Curzon sözlerine devam etti: Para kimsede yok. Ancak biz verebiliriz. Memnun olmazsak kimden alacaksınız? Harap bir memleketi nasıl kurtaracaksınız? İhtiyaç sebebiyle yarın para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman, bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkartıp size göstereceğiz.’ Lord Curzon’un bu sözleri kulağımda kalmıştır ve sözünün geçtiği her yerde hatırlamışımdır. Lozan Konferansı olalı 45 sene geçti. Bu sözleri hiçbir zaman unutmadım. Bu 45 sene içinde para almak için müracaat ettiğimiz her yerde bu ihtimalleri görmüşümdür.
Lord Curzon’un sözleri bittiği zaman, kendisine dedim ki: ‘Şimdi meseleleri halledelim, para istemek için gelirsem o zaman gösterirsiniz.’ Hakikat şudur ki, İkinci Cihan Harbi kapı önünde görününceye kadar mali bakımdan bize kolaylık gösterilmemiştir. Ve Türkiye kendisini kendi alın teri ile tamir ederek İkinci Cihan Harbi’ni idrak etmiştir.” ((http://www.ismetinonu.org.tr/lozan-antlasmasi.htm,
Lozan’da kapitülasyonların kaldırılmasını, Osmanlı borçlarının makul ölçüde ödenerek tasfiye edilmesini, Duyun-u Umumiye İdaresine son verilmesinin karara bağlanmasını, Musul petrollerinden pay alınmasını, ekonomik kalkınma için çok önemli bir zırh olan gümrüklere gecikmelide olsa egemen olunmasını, kabotaj hakkının elde edilmesini çok önemli ekonomik kazanımlar olarak değerlendiriyorum. Lozan Anlaşması ve ona ekli Ticaret Sözleşmesi ile beş yıllık bir gecikme ile Türkiye gümrüklerine hakim olabilmiştir. Böylece Osmanlı’dan farklı olarak genç Cumhuriyet sanayileşme sürecinde önemli adımlar atmış, Batılı ülkelerin açık pazarı olmaktan kurtarılmıştır.
Erhan Bener’in Bürokratlar (Remzi Kitapevi, 2002) kitabının üçüncü cildindeki tespitler çok önemlidir. Bener’in 1960 yıllardaki OECD Nezdinde Türkiye Büyükelçiliğindeki anılarının bilinmesinde yarar vardır. O yıllarda Daimi Temsilci olan Cahit Kayra, OECD Türkiye’ye Yardım Konsorsiyomu’nun Türkiye’ye yapılacak yardım için ileri sürdüğü şartları, Osmanlı devletine kabul ettirilen Duyun- u Umumiye şartlarına benzetir. Fransız Devlet Yayınları Kurulu’ndan aldırdığı Sevr Anlaşması’ndaki ekonomik ve mali hükümlerle, OECD Konsorsiyomu’nun şartları arasında büyük benzerlik vardır. Konsorsiyomun hazırladığı metinlerdeki bazı ifadeler, Sevr Anlaşması’nda da yer almaktadır.
Bunun üzerine Cahit Kayra da şu tespitte bulunur: “Bizim okullarda Sevr Anlaşması’nı sadece imparatorluğun coğrafya bakımından parçalanmasını sağlayan bir anlaşma diye okuturlar. Oysa içindeki ekonomik, mali hükümler bu parçalanmadan çok daha önemlidir. Daha sonra, Lozan Anlaşması sırasında, toprak parçalanmasına önem vermeyen sömürgeci devletler, Sevr’in ekonomik ve mali hükümlerini uygulamakta çok direnmişlerdi. Bana kalsa, okullarımızda, Lozan’dan çok, Sevr Anlaşması’nı okutmak gerekir. O zaman gençlerimiz bugünü daha iyi anlayabilirler.”
Kayra’nın tespitlerine aynen katılıyorum. Çünkü, Paris’te görev yaptığım 1985-1990 döneminde OECD Türkiye’ye Yardım Konsorsiyomu toplantılarını Devlet Planlama Teşkilatı adına Planlama Müşaviri olarak izliyordum. Buradaki gelişmeleri ve Türkiye’nin Lozan’daki ekonomik kazanımlarını Türkiye Ekonomisi kitabımda (Beta, İstanbul, 2014, 13. Baskı) ayrıntılı olarak açıkladım.
Lozan’daki en büyük ekonomik başarı kapitülasyonların kaldırılmasıdır. 22 Temmuz 1909 tarihinde Cumhuriyet’in ilanından 14 yıl önce Kalem dergisinde yayınlanan karikatürde Osmanlı askeri elinde silah ineğin bekçiliğini yapıyor, yabancılar gelip kovalarla süt sağarak götürüyor.
İsmet İnönü Lozan’da müttefiklerin kendisinden çok daha yaşlı ve tecrübeli diplomatların karşısına çıktığında henüz 38 yaşındaydı ve bir asker olmasına rağmen ekonomik baskılara boyun eğmemişti. Kendi ifadesiyle Lozan’da en önemli baskı, mali ve ekonomik yönde olmuştur. Yeni Türk devletinin yaşamasında ve kalkınmasında hiçbir yardım yapılmamıştır. Kabotaj hakkı bile iki yıl sonra kullanılmak üzere kayda bağlanmıştır.
Lozan Anlaşması konusunda son sözü büyük önder Mustafa Kemal Atatürk söylemiştir: “Saygıdeğer Efendiler, Lozan Barış Anlaşması’nın içine aldığı esasları, diğer barış teklifleriyle daha çok karşılaştırmaya gerek olmadığı kanısındayım. Lozan Barış Anlaşması, Türk Ulus’una yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Anlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın yıkılışını anlatan bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri bulunmayan bir siyasal utku eseridir” (1927, Söylev, II, s. 76, 24 Temmuz 1933, Hakimiyet-i Milliye Gazetesi)
Birleşik Krallık açısından değerlendirmeyi ise İngiliz Sir Andrew Ryan yapmıştır: “Lozan’da onursuz bir barış imzaladık. Lozan, Birleşik Krallığın şimdiye kadar imzalamış olduğu anlaşmaların en uğursuzu, en mutsuzu, en kötüsüdür.”
Lozan, sayın Cumhurbaşkanı’nın söylediği gibi Türkiye Cumhuriyetinin tapu senedir. Bir kere delinirse bir daha yapıştırmak, Orta Doğu bataklığında mümkün değildir. Lozan Anlaşması Cumhuriyetimizin 100’ncü yılı olan 2023’te son bulacak diyenler, Lozan Anlaşmasını delmek isteyenlerdir. Bu konuda yanlış bilgilerle donatılan iyi niyetli bazı üniversiteli gençleri de gerçekleri görmeye davet ediyorum.
Bir yanıt yazın