Sünni köktenci bir lider ile emperyal Osmanlı emellerine önderlik eden Türkiye, İslami otokrasiye dönüşmüş bir ülkedir.
Türkiye’nin neredeyse dünyanın her yerinde gösterdiği Sünni İslamcılık girişkenliği;
Bu bölgelerin işkence görmesine neden olurken, bu bölgelerde istikrar ve büyüme arzusuna da engel oluyor.
*
Köktenci liderin “tuttuğumu koparırım” inadı ve bunu her gündeme taahhüt etmesi,
Türkiye’yi ekonomik, siyasi ve sosyal açmazlarla karşı karşıya bırakmıştır.
Batı, Türkiye’nin yeniden bağlı olduğu ittifakların güvenilir bir ortağı olmasını istiyor.
Ama ne yazık ki; Türkiye, I. Dünya Savaşı’ndan sonra kaderini karara bağlayan uluslararası antlaşmaların sadece bir adım uzağında bulunuyor!
*
Bu sırada ABD, Rusya ile İslamcı teröre karşı ulusal çıkarlarının ortak savunması müzakeresinden yeni çıkmıştır.
1- Artık Suriye savaşını bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin sona erdiğini,
Sıranın Suriye’deki savaşa siyasi çözüm bulunmasına geldiğini düşünüyor.
2- Bunun için İsrail’i kuşatan bu bölgede;
Hem Şii İran İslam Cumhuriyeti’nin ve Hizbullah gibi Şii terör örgütlerinin,
Hem de Türkiye’nin bütün boyutlarıyla Sünni İslamcı girişkenliğinin Suriye’den çekilmelerini istiyor…
*
Nasılsa ABD Başkan D.Trump’ın, 20 Mayıs 2017’de Suudi Arabistan/ Riyad’ta Kral ve 50 Arap ülkesiyle birlikte karar altına aldıkları;
Köktenciliğin mali kaynaklarını kesme:
Bölgede yağmacı politikalar takip eden ülkelerin aşırılıklarını atması:
Cihadçı grupları yok etmeye dayanan bir stratejiyi yürütme:
Suudi otokrasisine ve onun İran’a karşı NATO himayesinde bir Sünni-Arap askeri koalisyon oluşturulması hedeflerinde ortak adımlar atılmakta;
Bir Sünni- Şii ekseni oluşturulmaktadır.
Bu çerçevede Suriye gibi çok sıcak bir coğrafyada Türkiye ve İran’ın köktenci bloklar oluşturmasının; bilhassa İsrail’in güvenliği açısından bir anlamı yoktur…
*
Üstelik 14 Nisan’da ABD, Birleşik Krallık ve Fransa; Rusya ve İran’ın teminatındaki Suriye’de Beşar Esad’ın kimyasal silah potansiyelinin altyapısını vurma bahanesiyle,
Kuzey Suriye’de bir koridor oluşturmuş ve bölgeye NATO’yu getirmişlerdir…
Bu aynı zamanda ABD yönetiminin askeri gücünü bölgeden çekmenin öncesinde,
Fransa’nın Suriye petrolü, gazı ve taşımacılığı için TOTAL SA şirketini, İngiltere’nin British Petroleum şirketini, ABD’nin ise ExxonMobil şirketini Kuzey Suriye’ye taşıması,
Böylece Kuzey Suriye’ de tıpkı Kuzey Irak Kürt Yönetiminde olduğu gibi hidrokarbon kaynakları ekonomisi üzerinden uluslararası hukukun güvencesine alınması,
Böylece Irak ve Suriye’de merkez hükümetlere bağlı Kürt tabanı üzerinde çokuluslu bir şirketler devleti oluşturulması anlamına geliyor.
*
7 Mayıs’ta, Rusya Devlet Başkanı V. Putin ile Suriye Devlet Başkanı B.Esad arasında Soçi’de yapılan görüşmenin ardından,
“Suriye’deki yabancı güçlerin çekilme sürecinin yakında başlayacağını” ifade etmeleri,
Rusya’nın, Suriye’den çekilmesi gereken yabancı güçlerin “ABD, Türkiye, İran ve Hizbullah” olduğunu açıklaması bu durumu teyid ediyor…
*
Nitekim Cuma günü, Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) siyasi kanadı Demokratik Suriye Meclisi (DSM),
Suriye’nin geneli için “federalizm” projesini önerdiklerini, bu önerilerinin tartışmaya açık olduğunu ve bunu hiç kimseye dayatmadıklarını,
Ama Suriye hükümeti ile başlayan müzakerelerin ilerletilmesi ve öncelikli olarak şiddetin sona ermesi konusunda anlaştıklarını duyurdu.
*
Buna göre;
1- TSK ve Özgür Suriye ordusunun kontrolü altında olan Afrin kentinde, göç ettirilen 140 bin kişinin yeniden Afrin’e dönmeleri sağlanırken,
2- Afrin’e ve bir barut fıçısına dönen İdlib ve Humus gibi bölgelere yerleştirilen 3 bin İŞİD, farklı gruplara ait 25 bin savaşçı bulundukları yerlerden sökülüp atılacaklardır.
DSM, Suriye dışından gelenlerin bu sorunları çözemeyeceğine inanıyor…
*
Nihayet bir gün önce 26 Nisan’ da bütün bu gelişmelere son perde açılıyor…
Başkan D.Trump, ABD’nin bir Amerikan papazının “uzun süreli tutuklanması” nedeniyle “büyük yaptırımlar” ile Türkiye’yi cezalandıracağını,
Papazın derhal serbest bırakılması çağrısında bulunuyor…
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, yazılı bir açıklamada;
“Bakan Mike Pompeo ile Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu rahip Andrew Brunson konusunu görüşmek üzere telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Bakanlar, sorunun çözümü için görüşmelerin devam etmesini ve ‘diğer ortak kaygıların ele alınmasını’ taahhüt etti” diyor…
*
Sözcü İbrahim Kalın “Başkan Trump, Erdoğan ve Türkiye’yle iyi ilişkilere sahip olma niyetinde olabilir. Kuşkusuz bu ilişkinin karşılıklı saygı ve müşterek çıkarlar temelinde gelişmesi halinde bu yaklaşım karşılık bulacaktır.
Ancak Türkiye’yi tehdit etmek, ilişkilere zarar vermek dışında hiçbir sonuca hizmet etmez” açıklamasında bulunuyor.
Ama ABD ‘nin, Rakka operasyonunda Türk ordusu yerine YPG ile iş birliği yaptığını hatırlatıyor.
Kalın, Washington’ın yaptığı bu anlaşmanın ‘geçici, al-ver ilişkisine dayalı ve taktiksel’ olduğunu söyleyerek kendini savunmaya çalıştığını,
Ancak bu planın, geçen yıl Trump yönetimi tarafından tekrar onaylandığını,
Esasen Trump yönetiminin kendisini CENTCOM stratejisinden uzaklaştırmaya çalıştığını,
Bu kapsamda YPG’li teröristlerin, Menbiç’ten çekilmesi için bir yol haritası hazırlandığını,
Ancak somut bir politika değişimi olmadığı için Türkiye- ABD ilişkisinin bozulmaya devam ettiğini,
Bu çerçevede ABD’nin,Esad rejimiyle görüşmelerde bulunan YPG ile iş birliğini sona erdirmesinin Türkiye’nin meşru talebi olduğunu, söylüyor…
*
Nihayet böyle durumlarda “tuttuğunu koparan” lider konuşuyor…
” Türkiye’yi yaptırımlarla geri adım attıramazsınız.
Kredi kuruluşlarının kredi vermesinin önü kapatılacakmış! O kuruluşlarla mı geldik buralara? İstiklal ve istikbal mücadelemizi geçmişte nasıl verdiysek, vermeye devam ederiz.
Biz göbeğimizden Amerika’ya bağlı değiliz. ABD, bu tavrını değiştirmez ise Türkiye gibi güçlü ve samimi bir ortağı kaybedeceğini de unutmamalı”diyor…
*
Ya enseyi karartmadığı imajı vererek Türkiye’yi girdiği Suriye topraklarından çıkarmanın senaryolarını oluşturuyor,
Ya da 80 milyon Türk vatandaşını “Faiz, Kur, Enflasyon” sarmalında boğmaya yürüyor…
30. 8 .2018
Yazıları posta kutunda oku